Sosyal medyanın nasıl kullanılması gerektiği üzerine elbette ki bir düzenleme bulunmuyor. O nedenle herkesin dilediği şekilde davranması mümkün. Fakat biraz dikkatli bakıldığında en çok işlenen konu kişisel gelişim. Paylaşım işlem hacminin önemli kısmı kişiliğimizi bir yönde değiştirmemiz gerektiğini öğütleyen sözlerden oluşuyor. Fazla düşünmediğiniz sürece arkadaşlarınızın sizi erdemlere kavuşturacak bedava gurular olduğuna sevinebilirsiniz. Peki gerçekten öyle mi?
Bugün sosyal medyada iletilen sözlerden birkaçı şöyle: "Kendi hayatınızdan başkasını yaşamayın" (S.Chandler). "Sürekli alarmda olmanız gerektiğini söyleyen iç sesinize kulak vermeyin" (D.Chopra). "Kendi kalbine bakamayanın yaşamı bulanıktır; kendi yüreğine bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfedenlerdir" (D.Cüceloğlu). Şimdi bu sözleri okuyunca ne düşünmeliyiz? İyilik dolu arkadaşımıza kişiliğimizi yüceltme fırsatı verdiği için minnettar mı olmalıyız? Kişiliğimizi değiştirme fırsatı bulduğumuz için meditasyona ve derin düşünceye mi yönelmeliyiz? Ya da kendimiz olmak için daha fazla çaba mı harcamalıyız? Ne dersiniz?
Kişinin kişiliğini bulmuş olması büyük bir başarıdır elbette fakat sırf bu sözleri sizinle paylaştı diye arkadaşınızın kişiliğini bulmuş ve bunu ifade etmekten çekinmemiş bir olduğunu düşünmezsiniz herhalde. Kişiliğini Chopra'nın öğütlediği gibi sürekli alarm veren iç sesine karşı çıkmakla bulduğu saçmalığına da inanmazsınız. Peki öyleyse ne?
Aslında tüm bu sözler kişiyi biri "A", diğeri "A olmayan" olarak ikiye ayırır. Böylece kişisel gelişim sektörüne her yıl milyarlarca dolar kazandıran yarı akıllı ve yarı aptallar, zihinlerinde birbirlerinden farklı iki kişilik tipi yaratırlar. Aslında yaptıkları şeyin kendilerini meta haline getirmek olduğunu fark etmezler. Eğer kişiliklerini, bu ne anlatmak istediği belirsiz sözde belirtildiği şekilde değiştirirlerse, mesela "iphone" cihazı gibi gördükleri kendilerinin, 3S yerine 4S modeline geçtiklerini düşünürler. Böylece insanlar kişisel gelişim sektörünün cangılında kaybolur. Yukarıdaki sözlerde belirtildiği gibi doğallıklarını ortaya çıkaracak davranışı, kulak verecekleri doğru iç seslerini ve kendi yüreklerine bakma cesaretlerini arar dururlar.
Kişisel gelişimi öğütleyen sözler aslında zihnin tüm çelişkilerini içerirler. Kullanılan sözcük ve kavramların ümitsiz akrobasisi insanları ordan oraya savurur. Burada kişisel gelişim sektörünün yanıtlanması gereken ama sürekli yanıtlamaktan kaçtığı basit bir soru vardır: "Eğer birisi isek, diğer kişiliğimizi bulabilir miyiz?" Ne dersiniz, bulabilir miyiz?
Eğer kişisel gelişim sektörünün beğenmediği bu kişilik bizdeyse biz neredeyiz? Eğer kişisel gelişim sektörünün beğenmediği bu kişilik bizsek yine de değişmeli miyiz? Kişisel gelişimin beğenmediği bu sahte kişilik benim yerimi almışsa kendimiz olma başarısına bu sahte retorikle ulaşabilir miyiz? Chandler'in dediği kendi hayatımızdan başkasını yaşamak da ne demek oluyor? Ve eğer biz kendimizsek nasıl olacak da her zaman olduğumuzdan daha fazla kendimiz olacağız? Hadi olduk diyelim; o zaman dün tamamiyle kendimiz değil miydik?
Kişisel gelişim tüm bu soruları cevaplamadan basit bir metalaştırma modeli kullanır. Tıpkı bir işletmenin bilançosunda yer alan bir varlığı belirli dönemlerde yeniden değerlemeye tabi tutması gibi kişiliği değerlemeye tabi tutar ve kişilik üzerine bir katma değer ekler. Başka bir deyişle kendinizi kendinizle toplayıp çarpabileceğiniz bir şekle sokar. Artık kendinizi kendinize eklenmiş bir değerin içinde bulursunuz. İşte bu mantıksızlık bugün kişisel gelişim sektörünün aortunu oluşturuyor.
Kişi olarak kendi kendinizi kişiselleştirme sürekli kendi üzerine katlanan bir durum yaratır. Sözlerin ortaya koyduğu retoriği tam olarak açıklamak imkansızdır. Fakat tüm açıklamalar sonunda aynı noktaya ulaşır: Kişisel gelişimin anlattığı tek şey kişinin olmadığı ve kişiselleşecek olan da bu olmayan kişidir.
Amerikalı sosyolog David Riesman'ın şu sözü her şeyi açıklıyor aslında: "Günümüzde en çok alınıp satılan şey ne makineler ne evler ne de eserlerdir; en çok alınıp satılan şey kişiliktir."
1 yorum:
İnsanların doğduğu andan itibaren bir kişilik sahibi ise; kişisel gelişim paradoksunun önermelerinin ne denli "ciddi" olduğunu anlatan etkileyici bir yazı...
Yorum Gönder