Dünyanın en büyük pazarı ne hisse senetleri, ne altın, ne de tahvil üzerine kuruludur. İşlem hacmi açısından bakıldığında, rakamlar çok sağlıklı olmamakla birlikte en büyük pazarın kadına kadınlık satmak için yaratılan güzellik pazarı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Trilyonlarca dolar kadınlar tarafından her yıl güzellik ürünlerine, spor salonlarına, cilt bakımına ve makyaja harcanıyor. Neredeyse tüm reklam sektörü bütün ürünleri kadın bedeni üzerinden pazarlamaya çalışıyor. Sağlık, gençlik, estetik, zerafet gibi saplantılara kapılan milyarlarca kadın sektörün elinde oyuncak olmuş durumda. Zamanın ruhu, kadın bedenini bir yatırım aracına çevirmiş görünüyor. Peki ama gerçek ne öyleyse?
Güzellik sektörü kadın bedenini tıpkı ruh gibi sürekli bir gelişime itiyor. Kadınlar ne yana dönerlerse dönsünler, bedenlerini daha çok mükemmelleştirmelerini söyleyen sürekli bir propagandaya maruz kalıyorlar. Artık kadın, bedeninden ibaret bir ticari metaya dönüştürülmüş durumda. Kadın bedeni ekonomik bir ürün olarak görülüyor ve kadına, en büyük sermayesinin bedeni olduğu inandırılıyor. Böylece pazar hiç müşteri sıkıntısı çekmiyor. Yeni bir cilt bakımı ürünü, estetik operasyon ya da spor aracı kolayca satılabiliyor. Amerikalı siyahi kadınların saçlarını sert tutmak için bir yılda yarım trilyon dolar harcaması başka nasıl açıklanabilir ki?
Güzellik sektörü diğer tüm sektörlerden farklı olarak işini şansa bırakmayacak bir tarzda hareket ediyor. Mesela selülit sorununa yönelik birşeyler mi satmak istiyor. Tıpkı kutsal dinler gibi hareket ederek, kadınları bedensel ibadetlerini yapmadıkları sürece, pazarlanan ürünü almamak günahını işlediklerinde, cezalandırılacaklarını söylüyor. Çekilecek acıların tek suçlusunun da yine kendileri olduğuna inandırıyor. Kullanılan bu retorik o kadar etkili ki kadınların bilinç altına işlemesi uzun sürmüyor. Cezalandıranın tanrı değil kendi bedenleri olacağı düşünülüyor. O andan sonra kadının tek düşündüğü şey selülit cezasına çarptırılmamak oluyor ve paralar havada uçuşmaya başlıyor.
Uygun bir eş bulmanın tek yolunun iyi beden olduğu sektör tarafından ustaca sunuluyor. Bedenlerine sektörün istediği şekilde bakmayanların ideal bir eş bulamayacağı tehdidi yapılıyor. Bu kapalı terörizm kadını narsistik bir ruh haline sokuyor. Kadın sektörün güçlü yönlendirmeleri ile adeta yeni ele geçirdiği sömürge toprakları ehlileştirme mücadelesine girişiyor. Fakat girişilen tüm çabalar ekonomik olmaktan öteye gitmiyor ve bedeni asla başta düşünülen düzeye getirmiyor. Beden artık dinsel görüşteki gibi "et" ya da sanayi mantığındaki gibi "emek" olmaktan çıkmış adeta bir ekonomik meta haline gelmiştir.
Kadın artık günlük hayat içinde ilişkide olduğu mesai arkadaşlarını, sokakta karşılaştığı insanları, sohbet ettiği dostlarını ve hatta aile üyelerini bile bedenini yargılayan kişiler olarak görmeye başlıyor. Toplumsal başarının tümüyle başkalarının kendisini nasıl gördüğünde saklı olduğunu düşünüyor. Güzellik ürünlerinden estetik operasyonlara uzanan harcamalar zinciri asla tatminle sonuçlanmayan güçlü bir tüketim arzusu yaratıp duruyor. Böylece kadınlar kendilerini makyajsızken çıplak, kötü giyindiklerinde güçsüz hissediyorlar. Her gün değişen güzellik ürünlerinin peşinden koşmadan mutlu olamayan bir kadın protatipi yaratılıyor. Hayatın anlamı mutlu olmaksa eğer para, zaman ve enerji harcamaya değmez mi?
Araştırmalar oldukça düşündürücü. Her on kadından dokuzu kendisinde bir şeyi değiştirmek istiyor. Genç kızların %97'si fiziksel görünüşlerini değiştirirlerse mutlu olacaklarını söylüyor. Kadınların %94'ü ise daha zayıf olduklarında kendilerini daha iyi hissedeceklerini ifade ediyor. Bu düşündürücü rakamları tespit eden ise Dove Araştırma Merkezi. Yani sektör, bilimi de kendisine hizmetkar eylemiş.
Ülkemizde de maalesef durum pek farklı değil. Mankenlerimiz Ebru Şallı ve Tülin Şahin'in güzellik üzerine yazdıkları kitaplar inanılmaz satış rakamlarına ulaşırken, hayatlarını cinsel istismar, ayrımcılık ve güzellik söylemi altında ezilen kadınları araştırmaya ve onlara doğruları göstermeyi amaçlayan bilim insanları Yasemin İnceoğlu ve Altan Kar'ın "Kadın ve Bedeni" adlı kitabı sadece birkaç tane satılabiliyor. Ne kadar üzücü, değil mi?..
Bu noktadan sonra denilebilecek tek bir şey var herhalde: En iyi getiri için daima kadın bedenine yatırım yapın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder