21 Kasım 2013 Perşembe

Şimdi yatayım, sabah erken kalkar çalışırım!

Bugün artık bir iş edinebilmek için birçok sınava girmeniz gerekiyor. O işte usta olmanız, üniversite bitirmeniz ya da babanızın nüfuzlu bir olması yeterli görülmüyor. Mutlaka o işin gerektirdiği sınavı başarmak lazım. Böyle olunca da gençlerin hayatı sınav haline geliyor. Maalesef gençlerin tüm hayatları artık sınavlara bağlı. Nedense bu durumu herkes içine sindirmiş gözüküyor. Sınavlarda adil olunduğu sürece sorun yok gibi. Peki ama gerçekten öyle mi? Sınavlar hayatın gerçeği mi olmalı?

Sınavlara yönelik entellektüel öğrenme tarzı birçok bilginin edinilmesini sağlar. Fakat sınavlara yönelik çalışan kişiler üzerinde yapılan araştırmalarda entellektüelliğin ilk şartı olan soru sorabilme yeteneğinin olmadığı görülüyor. Yani sınavlara yönelik çalışma tarzı benimseyenler o konu hakkında soru sorabilme yeteneksizliği içindeler. Sınavlarda sorulan tüm soruları bilseler de düşünme yeteneğinin temel taşı olan soru sorabilmeyi maalesef becerememektedirler. Bunun sebebini anlamak zor değil. Sınava yönelik çalışmalarda kişiler yanıt üzerinden soruyu çıkarsamaya çalışırlar. Yani herhangi bir yanıt olmadan soru sorma yeteneği kaybolur.

Tüm sınavlar genellikle kısıtlı süreler içinde yanıtların verilmesini ister. Böylece kişinin gerekli entellektüel süreçleri geçirmeden ani bir tepkisel mekanizma ile yanıtları bulması gerekir. Yani bu kısa süre düşünme değil tepki zamanıdır. O nedenle de sınavları en doğru düşünenler değil, en çabuk doğru tepkiyi verenler kazanır. Doğal olarak işleri de onlar kapar. Sınavlarda bilme kavramının tek açıklaması doğru şıkkı görmektir. Çözümleyici düşünceden eser yoktur. Çözümleyici düşünenler maalesef soruları yetiştiremeyerek en düşük puanı alıp utanç yaşayanlardır.

Sınavlardaki başarısızlık kişilere ve çevresindekilere acı verse de bu huzur dolu bir acıdır. Çünkü sınava katılan kişiyi izleyen seyirciler (ailesi, arkadaşları vs.) için sınav bir toplumsal ayin hatta bir kurban etme törenidir. Kişinın sınavdaki başarısızlığı tanrılara kurban vermek gibi bir algılama yaratır. Başarısızlığın bu kadar huzur verdiği başka bir yer yoktur herhalde.

Sınavlar iş hayatında yükselmenin en seçkin biçimi olarak kabul edilir. Sınavlar ne kadar saçma, gereksiz ve ilkel olsa da sınavlardan geçmek bir prejtij öğesidir. Yarışma kültürüyle bu kadar bütünleşmiş bir toplumun televizyon programları içinde en çok yarışmalara ilgi göstermesi de nedensiz değildir. Sınavı geçenler sadece sınavı yapanların değil toplumun da onayını almış gibidirler. Neredeyse tüm toplum sınavlarla örgütlenen sosyolojik ve bürokratik bir model yaratmıştır.

Bu toplumsal mutabakatın gençleri bir kazan-kaybet oyununa sevkettiği maalesef görmezden gelinir. Kişisel kaderi ekonomik yönden güvence altına alacak olan şey sınavdır artık. Ya kazanacak ya da kaybedecektir. Bugün sınavlarda başarılı olamadı diye milyonlarca akıllı, çalışkan ve başarılı gencin işsiz kalması başka nasıl açıklanabilir ki? Törenselleşmiş rekabet şekline döndürülen sınavların toplumsal sistemi ne kadar hızla arkaik bir yapıya döndürdüğünü lütfen gözden kaçırmayın. Toplumsal ilerlemeyi bir soruya verilen yanıta indirgemeyin. Teknik bir kültüre erişmek için kültürlü bir kültürden vazgeçmeyin.

En basit şekliyle söylersek, eğer bilgiyi, sorulan bir sorunun yanıtına döndürürseniz bulaşık makinesi ile eşdeğer bir hale getirirsiniz. Ne zaman çalıştırırsanız o zaman çalışır. Ertesi gün sınava girecek öğrenciler gibi beraberinde esnek bir hayat planlaması da sağlayarak: "Şimdi yatayım, sabah erken kalkar çalışırım!"

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Tam da SPL sınavlarına hazırlanırken bu yazı bana ne kadar ironik geldi. 150TL sınav ücreti, defalarca girilen sınavlar ve TSPAKB'nin ciddi ücretlerle verdiği ancak Anadolu Üniversitesi'nin hazırladığı sorularla ilgisi olmayan bir kurs sistemi bana sadece sınavların gereksizliğini değil, bu sistemdeki ciddi rantı da düşündürüyor.

Adsız dedi ki...

spl sınavlarının çok pahalı ve zor olması da ayrı bir eleştiri konusu.