20 Kasım 2013 Çarşamba

Kendine iyi bak!

Bugün yine eminiz birçok kişi yaptığı işin kuralları gereği müşterilerine ve iş arkadaşlarına istemeye istemeye gülümsemek zorunda kalmıştır. Çünkü artık tüm şirketler çalışanlarından güleryüzlü olmalarını bekliyor. İkinci bir seçeneğe sahip değiliz. Zaten mutluluğun ve başarının sembollerinden biri de güleryüz değil mi? Berbat hissetsek de yapay bir güleryüz kurallara uymanın en önemli şartı. "Gülümseyin!" İşe yeni başlayanların amirlerinden çok sık duydukları bu sözün sevimli görüntüsünün altında sizce korkunç bir emir yok mu? Peki ama şirketlerin bu aşırı gülümseme takıntısı ne anlama geliyor? Gerçekten de gülümsemek tek seçenek mi?

Gülümseme aslında o ana kadar varolmayan bir iletişimin sembolünden başka bir şey değil. Hiç tanımadığınız bir müşteriyi görür görmez gülümsemeye başlamak zorunlu bir tören adeta. Gülümseme saplantısı, insanların günlük yaşamda birbirlerine ne kadar az güvendiklerinin basit bir temsili aslında. Bu basit oyun ve takip eden diyalog zorlaması artık gerçek içtenliğin kaybolup gittiğini ve yerini "gülümseyin" hayaletine bıraktığı anlamına gelmiyor mu? Ne kadar acı değil mi; otantikliğin yerini "gülümseyin" hayaletinin alması.

İş hayatının gülümseyin hayaleti şirketler tarafından oldukça iyi kurgulanmıştır. Gerçek içtenlik çöpe atılırken olmak ile görünmek arasındaki ikiyüzlülük kabul edilir olmuştur. Ahlaki açıdan bu ikiyüzlülüğün sorgulanması yapılmaz. Her şey oldukça normal ve kabul edilebilirdir. Gülümseme tıpkı satılan bir ürün gibidir ve asıl satılacak üründen önce satılması gereken odur. Şirketler eğer gülümseme hayaleti satılamazsa asıl ürünün de satılamayacağı saplantısına sahiptir ve ne olursa olsun önce gülümsemenin satılmasında diretirler.

İnsanları bir arada tutan iletişimin en temel özellikleri olan kendiliğindenlik, karşılıklılık ve içtenlik gülümseyin hayaleti ile yok edilmiştir. Müşteri temsilcisi, sekreter, hasta bakıcı, gazetenin arka sayfasındaki bikinili kız ve daha sayılamayacak kadar çok meslek temsilcisinin ilk görevi şirketlerinin emrettiği gülümseme ile iş ilişkisini yumuşatmak ve istenilen hedefe yöneltmek olmuştur. Yakın, içten ve samimi iletişim tarzının taklit edilmesi şirketlerin en önemli beklentisidir. Böylece ev kadınına ev kadınının, işçiye işçinin, doktora ise doktorun diliyle seslenilmiş olduğu varsayılır. İçtenliğin olmadığı yerde içtenlik üretilerek, satılacak ürünün zorlanmadan satılacağı düşünülür.

Şirketler, gülümseyin hayaletinin çalışanlar tarafından gerçekmiş gibi algılanmasını sağlamak için işe alım, ücret ve terfide en üstte tutarlar. Bu göz boyayıcı sahte içtenliği sağlayanlar diğerlerine göre üstündür. Onlar iyi empatici, iyi satışçı, iyi mülakatçı ve hatta iyi psikolog ve sosyologlardır. Ne kadar da harika değil mi; kişisel iletişimdeki sahteliğin nesnel hakikatler ve bilimsel gerçeklerle bir tutulması?

Şirketlerin görmek ve anlamak istemedikleri şey gülümseyin hayaletinin uzaklık, şeffaflık eksikliği, iletişimsizlik ve acımasızlık ürettiğidir. Işıl ışıl parıldayan gülümseyin hayaleti, bir ilişkinin doğası olan kendi kendine ortaya çıkma özelliği taşımadığından çelişkili bir durum yaratır. Özünde kurumsal ve ekonomik bir üretim olduğu için kişiler arasındaki iletişimde gerçeğin ortaya çıkmasına daima engeldir. O nedenledir ki "en güvendiğim müşterilerden biriydi; bunu nasıl yapar" yakınması şirket çalışanlarının ağızlarından eksik olmaz.

Çalışanlar gülümseyin hayaleti ile adeta bir "içtenlik memuru" olmuşlardır. Takındıkları güleryüz ile işlerini bitirdikten sonra kendilerini rahatlatmak için başvurdukları alay ve kara mizah dürüstlüğün daha ilk elden yıkıldığının en açık göstergesidir. Çünkü bildikleri ve inandıkları şey bu güleryüzün sahte olduğudur. Bir parodi oynadıklarını düşünürler ve sistem kendilerini ödüllendirdiği sürece bu parodiye devam etmekte isteklidirler. İşte en tehlikeli çelişki de buradadır. Bu yırtıcı ikiyüzlülük gizli bir sınıf mücadelesi ortaya çıkarır. Şirket çalışanları müşterilerinden farklı bir sınıfın temsilcileri olduğunu düşünmeye başlarlar. Bu ekonomik değil, daha çok kültürel bir sınıftır. Fakat ne yazıktır ki burada hem çalışan hem de müşteri kaybeden taraftadır; kazanan daima kasadır ya da buradaki anlamıyla şirket.

Gülümseyin hayaleti her yerde karşılaşılan bir olgu haline geldiği için bugün artık herkesin katıldığı bir oyun olarak görülmektedir. Çünkü ilişkinin temelinde hizmet etme amacı yattığı için bugün herkes birbirinden hizmet almak ve vermek zorundadır. Yani daha basit söylersek hepimiz hizmetçiyiz. O nedenle de gülümseyin hayaleti bize son derece gerçek gelir. Müşteri temsilcisinin sert, zoraki ve sürekli güleryüzü sıkıcı ve karikatür gibi algılansa da kimseyi rahatsız etmez.

Sistemin belki de tek tutarlı tarafı tüm tarafların yani hem çalışan, hem müşteri ve hem de şirketin bir şeyi çok iyi bilmeleridir: Çalışanların para aldıkları için gülümsedikleri! Yani tüm bu parodinin doğalmışçasına sürdürülmesinin tek nedeni ücrettir.

Duygudan ve gerçeklikten arındırılmış bu iletişim sistemi için bundan sonra artık daha fazla ne söylenebilir ki... Belki de tek bir şey. Böyle bir iletişimin sonunda tarafların birbirlerine söylediği o ne anlama geldiği bilinmeyen renksiz ve duygusuz söz: Kendine iyi bak!

Hiç yorum yok: