Şirketler üniversitelerden mezun olacak "zeki çocukları" kapabilmek için şimdiden reklamlara başladılar. "En yenilikçi", "en yaratıcı", "parlak bir kariyer sunan" veya "çalışanlarını en iyi anlayan" gibi sorgulanması imkansız sıfatlarla öğrencileri etkilemeye çalışıyorlar. Finans sektörü içlerinde en aktif olanı. Zeki gençleri bu parlak dünyaya sokmak için her türlü yolu deniyor. Gençlerin çoğu şöyle düşünüyor. Eğer uzun iş hayatın boyunca bir şeyle uğraşacaksan bunun para olması en iyisidir. Bunun sonucunda da finans kurumlarının kapısında kuyruk oluyorlar. Buraya kadar bir sorun yok. Herkesin dilediği işte çalışması en doğrusu. Fakat finans sektörüne hizmet vermeye başladıktan sonra sektörün düşünce şekli çalışanları da etkilemeye başlıyor. Bu etkilenmenin sonucunda da ortaya baştakinden çok farklı bir çalışan profili çıkıyor.
Finans sektörüne eleman arayan kurumların verdikleri iş ilanlarına baktığınızda sıklıkla şu özellikleri görmeniz mümkündür. İnsan ilişkileri güçlü, iletişime açık, problem çözme ve analitik düşünce yapısına sahip, ekip çalışmasına yatkın, müşteri odaklı, vs. Bu özelliklere sahipseniz finans sektörü içinde kendinize bir yer bulabilirsiniz. Peki ya ondan sonrası? Yani tüm bu özelliklere sahip olarak başladığınız kariyer yolunuzda sizi nasıl bir karakter bekliyor dersiniz?
Finans sektöründe çalışanların karakter özellikleri şirketin düşünce şeklinden farklı olamaz. En azından çalışma saatleri boyunca. Genellikle finans şirketleri benzer düşünce yapılarına sahiptirler. Gelin bu özelliklere daha yakından bakalım.
Şirketler sadece kendi çıkarlarına bakarlar ve bu nedenle ötekilere karşı samimi bir kaygı hissetmezler. Şirketler kendi hedeflerini çalışanlarına paylaştırırlar ve çalışanlardan bu hedeflere ulaşılmasını beklerler. Çalışanlar, işlerini kaybetmemek için performans hedeflerine ulaşmaya mecburdurlar. Müşterilerin gerçekten ihtiyacı olup olmadığına bakmaksızın her türlü ürün satılmaya çalışılır. Rekabetin yoğun olduğu bu sektörde hedeflere ulaşmak için "sorumsuzca" hareket etmek gerekir. İlk karakter özelliğimiz sorumsuzluk.
Şirketler her şeyi kendi çıkarları için kullanmayı severler. O nedenle her zaman "bir numarayız", "en büyüğüz", "en hızlı büyüyeniz" gibi laflar ederler. Bu düşünce şekli çalışanlara da geçer. Kendi ürünlerini pazarlamak için savunmasız müşteriler üzerinde büyüklük yanılsaması yaratmak isterler. Sıkıştıkları her durumda şirketlerinin piyasadaki misyonlarını insanlara karşı kullanmaktan çekinmezler. İkinci karakter özelliğimiz gösteriş budalalığı.
Şirketler, kendi yarattıkları kurbanlarla gerçekte pek ilgilenmezler. Her türlü şikayet mektubuna "sizi anlıyoruz" gibi bir başlangıç yaparak girseler de "ama" ile devam ederler. Bu çalışanlar için de böyledir. Kimse şirket kurallarından geri adam atmaz. Samimiyet şekilseldir. Üçüncü karakter özelliğimiz empati eksikliği.
Şirketler kendi eylemlerinin sorumluluğunu duymazlar. Hatalarından dolayı para cezalarına çarptırılsalar da bu cezayı ödemeleri bir daha yapmayacakları anlamına gelmez. Çalışanlar da hatalı yatırımlar nedeniyle servetlerini kaybeden müşterileri için bir üzüntü duymazlar. Bu tür işlemlere kendileri aracılık yaptıkları halde tüm kusuru karşıda görürler. Dördüncü karakter özelliğimiz vicdan azabı duymamak.
Şirketlerin tek hedefi, kendilerini insanların hoşuna gidecek şekilde konumlandırmaktır. Kurulan ilişkiler genellikle üstünkörüdür. Kar elde etme duygusu sürekli saklanmaya çalışılarak cazibe ön plana çıkarılır. Çalışanların gün boyunca müşterilerine çok yakınıymış gibi anlayışlı şekilde davranıp hedeflerine ulaşma takıntılarını daima arka planda tutmaları bu nedenledir. Beşinci karakter özelliğimiz de takıntılı kişiliği saklamak.
Şimdi bu beş özelliği yan yana koyalım: Sorumsuzluk, gösteriş budalalığı, empati eksikliği, vicdan azabı duymamak ve takıntılı kişiliği saklamak. Sonra en yakın psikoloğa gidelim ve bu beş özelliği gösteren kişilik türünün ne olduğunu soralım. Psikologlar tereddütsüz size şu yanıtı vereceklerdir: Psikopatlık! Çünkü bu beş özellik psikopatik özellikler tanılama listesinin ilk beş özelliğidir.
Fakat işin tuhaf kısmı finans sektörü çalışanları hiç de böyle insanlar değillerdir. Günlük hayatlarında yardımsever, güleryüzlü, merhametli, cömert ve sorumluluk sahibi kişilerdir. Peki ama bu nasıl oluyor?
Yaşayan en önemli ahlak felsefecilerinden Alasdair MacIntyre bu fenomeni çarpıcı şekilde çözüyor. Ona göre ortaya çıkan şey yaşamın bölümlere ayrılmasıdır. Çalışanlar iş saatleri boyunca insani durumlara karşı bir empati duygusu taşımıyorlar. Bir anlamda kendilerini kendilerinden ayırıyorlar. Çünkü şirketlerin düşünce şekli insanlığın düşünce şekli değildir. Kayıtsızlık, ayırma, gizlilik ve hiyerarşinin olduğu bir düşünce şeklidir. Bunun sonucunda çalışanlar ikili ahlaka dayalı bir yaşam şekli oluşturuyorlar. Ürünlerini satın aldıkları sürece müşterilerinin başına ne geldiğine önem vermiyorlar.
Çalışanlar işlerinden çıktıktan sonra insanlarla sevecen ilişkiler kurarlar, arkadaşlarını kullanılacak şeyler olmaktan ziyade gerçek arkadaşları gibi severler ve herkese samimi davranırlar. Çünkü yaşam bölünmüştür bir kere; bir bütün olarak değil, parça parça yaşanır.
İş ilanlarını okurken belki fark etmişsinizdir, şirketlerin "söylemekten dilimizde tüy bitti" gibi bir ruh hali içinde kullandıkları bir kavram vardır. İyi bir ingilizce ya da askerlik yapma şartı gibi özellikleri belirtirken "is a must" derler. Öyleyse gençlerin geleceğini şekillendirecek iş ilanına son özelliği de biz ekleyelim: "Bölünmüş hayat is a must!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder