Kapitalizmin dinamik doğasının ne kadar dinamik olduğunu merak ediyorsanız birazdan anlatacaklarımızın şeytana pabucunu tersten giydirecek türden olduğuna şaşırmamanız gerekir. Şunu da hemen söyleyelim, bu sizi de ilgilendiriyor.
Şirketlerin amacı parası olanlara mal ve hizmet satmaktır. Söz konusu şirketlerse, müşteri kitlesinin parası olanlarla sınırlı kalacağını düşünmek hata olacaktır. Şirketlerin yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Bir gün akıllarına çok şeytanca bir fikir gelir: Parası olmayanlara da mal satmak. Dünya nüfusunun üçte biri günde 1 doların altında gelirle yaşıyordu. Bunlar yoksuldu ve zaten satılması gereken her şey bunlara satılmıştı. Dünya nüfusunun üçte birinin ise hiç parası yoktu. İşte şirketlerin hedefi bu hiç parası olmayanlardı. Onlar kim miydi: Çocuklar!
Her şey bir şirket yöneticisinin annesine ayak direyen ve sonunda istediğini aldırtmayı başaran bir çocuğu fark ettiğinde başlamıştı. O gün aklında bir ışık yanmıştı. En yetenekli çocuk psikologlarını toplayıp işe girişti. Önce çocukların dırdır türlerini araştırdılar. Çocukların kullandığı iki farklı dırdır türü tespit ettiler. Birinci grup sızlananlardı: "Anneciğim, gerçekten ama gerçekten Barbie bebeği istiyorum, lütfen, ne olur." İkinci grup ise gerekçe gösterenlerdi: "Anneciğim, Barbie'ye ihtiyacım var, böylelikle Barbie ve Ken birlikte yaşayabilir."
Psikologlar çocukların ayak direme ve sızlanma şekillerini tespit ettikten sonra ikinci aşamaya geçtiler. Çünkü iş burada bitmiyordu. Sızlanma satış getirmiyordu. Bu kez ebeveyn profillerini çıkardılar. Dört farklı ebeveyn profilinin dırdıra nasıl tepki verdiğine baktılar. Birinci gruptakiler ihtiyaç odaklı düşünenlerdi. Çocukları için bir şey satın alırken iyi bir gerekçe istiyorlardı. Psikologlar teşhisi hemen koymuşlardı: O halde bu ürünün çocuk açısından taşıdığı değeri ebeveynlere gösterecek şekilde çocukları dırdır ettirelim.
İkinci grup çocuklarıyla arkadaş olanlardı. Bilgisayar oyunlarını çocukları için olduğu kadar kendileri için de satın alanlardı. Bunlar genellikle genç yaşlardaydılar.
Üçüncü gruptakiler yüz verenlerdi. Çocuklarıyla yeterince zaman geçirememeleri nedeniyle duydukları suçluluğu yatıştırmak için çocuklarına sürekli bir şeyler satın alanlardı. Çalışan ebeveynler bu gruba giriyordu.
Dördüncü gruptakiler ise çatışmalı ebeveynlerdi. Genellikle tek başlarına yaşayan anneler bu gruptaydı. Çocukları için saçma sapan şeyler almamaları gerektiğini hisseder fakat yine de alırlardı. Çocukları hedefleyen reklamlara karşı olduklarını söyler ama çocuklarına ne alacaklarına yine reklamlara bakarak karar verirlerdi.
Artık her şey hazırdı. Psikologlar yanlarına reklamcıları da alarak paraları altın tepside şirketlere sunmaya başladılar. Reklam sektörü artık öyle reklamlar yapmaya başlamıştı ki çocukların ebeveynlerini etkileyecek biçimde dırdır etmelerini sağlayacak ortamı yaratıyorlardı. Derken rakamlar gelmeye başladı. Satışların %40'ı çocuklar ebeveynlerine dırdır etmese gerçekleşmeyecekti. İşte bu!
Eğer çocuk reklamlarını izliyorsanız bundan sonra bir de bu gözle izleyin, daha iyi anlayacaksınız. Eğer çocukların sömürüldüğüne kanaat getirecek, şirketlerin onları kullandığını düşünecek ve tüm bunlardan dolayı sistemi suçlayacaksanız da şunu asla unutmayın. Finansal piyasaların acı ama gerçek bir kuralı vardır: Saldırıya açık olma bir korunma gerekçesi değil, sömürülmek için bir davetiyedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder