24 Şubat 2014 Pazartesi

Karizmayı da senden öğrenecek değiliz ya!

Bugün iş dünyasının yakalandığı en önemli salgın hastalıkların başında hiç şüphesiz "karizma" geliyor. Başınızı ne yana çevirseniz karizmatik görünmeye çalışan insanlarla karşılaşıyorsunuz. Herkesin farklı bir yöntemi var. Ellerini konuşmalarına kavalye eyleyen, sözlerini farklı dillerden seçen, bakışlarını mankenlere benzeten, duruşunu azametli kılan ya da duygusal etkileşimlerle cazibe yaratan. Aslında biraz eleştirel bir bakış açısıyla baktığınızda gördüğünüz şeyin sonradan şişirilmiş bir balon olduğunu anlarsınız. Fakat yine de sokaktaki insanın yenildiği bir şeydir karizma. Eğer karşıdakinde varsa onu gözünde erişilmez bir yere çıkarması kaçınılmazdır. Peki ama karizma gerçekten başarının altın anahtarı mıdır?

Kişisel gelişim sektörü ve popüler dünya için karizma başarının en önemli elementidir. Hatta çalışmaktan bile daha önde gelir. Aptal, bilgisiz ya da suratsız olmanız önemli değildir; karizman varsa yolun açıktır. Ne dersiniz, gerçek bu mudur?

Üç Amerikalı psikolog R.Hogan, R.Raskin ve D.Fazzini karizma hakkındaki sorulara yanıt bulmak için bir araştırmaya girişirler. İş dünyasının karizmatik kabul ettiği yöneticilerin psikolojik özelliklerini yakından incelemeye alırlar. Ulaştıkları sonuçları "Dark side of charisma" (Karizmanın karanlık yüzü) adlı makaleleri ile yayınlarlar. Karizma hakkında ulaştıkları gerçek oldukça tüyler ürperticidir.

Onlara göre enerji, özgüven ve çekicilikleri ile iş dünyasının basamaklarını hızlıca tırmanan karizmatik kişiler narsisttirler. Yapılan önerileri kabul etmenin kendilerini zayıf göstereceğini düşünerek asla bu önerileri kabul etmezler. Diğerlerinin onlara söyleyecek işe yarar bir şeyi olmadığını düşünürler. Övgü almaya ve güven duyulmaya aşırı koşullanmışlardır. Başarısızlık ve eksikliklerinin sorumluluğunu kabul etmekten kaçınırlar.

Karizmatik yöneticiler yüksek özgüvenle karar aldıkları için diğerleri de onlara inanmak durumunda kalır. Kabul görmeye yönelik güçlü istekleri, her yeni görev için kendi kendilerini aday gösterme eğilimi yaratır. Bir örgütlenme içinde lider boşluğu oluştuğunda bunu doldurmak için eylemli bir çabaya girerler. Bu eğilimler kısa bir süre sonra yüksekten atma ve kendini beğenmişliğe dönüşür. Artık başarısızlıklarının sonuçlarını da başkalarına yıkarlar.

Hogan, Raskin ve Fazzini'ye göre karizmatik yöneticiler kısa vadede başarılı olsa da uzun vadede oldukça tehlikelidirler. Peki öyleyse gerçekten başarılı lider kimdir?

Bunun yanıtını arayan CNN Ekonomi Servisi tarihsel bir perspektifle en iyi CEO'ları mercek altına alır ve tüm zamanların en iyi on liderini belirler. Bunlar arasında CEO kulüplerine katılmayı reddeden David Packard, karı ikinci planda tutan George Merck ve karizmasını yendiğini söyleyen Sam Walton vardır. Fakat listedeki en dikkat çekici isim hiç şüphesiz Darwin Smith'tir.

Yazar Jim Collins İyi'den Mükemmel Şirkete (Good to great) adlı kitabında bu konuyu araştırır ve Kimberly-Clark şirketini uzun yıllar yöneten Darwin Smith hakkında çarpıcı bilgilere ulaşır. Kleenex ve Huggies gibi markaları yaratan bu adam ne karizmatik ne de özgüvenlidir. Mütevazi, ilgi odağı olmaktan kaçınan, kendini kanıtlamaya çalışmayan biridir. Daima ucuz takım elbiseler giyen, başarıyla böbürlenmek yerine sakince işini yapmaya devam eden bir anlayışa sahiptir. Tek gayesi işi için gereken nitelikleri kazanmak için daha fazla çalışmaktır. Utangaç, kendini kahraman görmeyen ve büyük kararları alırken korkan biridir. Wall Street'in aşağıladığı, medyanın aptal dediği biridir. İşte Darwin Smith buydu. Çok çalışan sıradan biri. Fakat sonunda şirketini sektöründe dünyanın en büyüğü yapmıştı. Başarıdan anladığı tek şey şuydu: Gerçekçi olmak karizmatik olmaktan daha iyidir.

Darwin Smith'in sözü her şeyi açıklıyor aslında. Önemli olan karizmatik olmak değil, gerçekçi olmaktır; ya da belki de çok çalışan sıradan biri olmaktır. Fakat eminiz ki birçok kişi hala şöyle düşünmeye devam edecek: Karizmayı da senden öğrenecek değiliz ya!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

smith beyi araştırmadım ama eminim bu tarz davranışı ödüllendiren ya da önünü açan bir kurum kültürü içinde çalışmakta idi. maalesef, özellikle kendisinin kurumsal olduğunu iddia eden şirketlerde kişisel çıkarlar, şirket çıkarlarının önüne geçiyor ve alınan yanlış kararın sonucunun görünmesinin zaman alması nedeni ile kendi derebeyliklerini yönetmeye devam edebiliyor.