20 Şubat 2014 Perşembe

Tahterevallinin bir ucunda oturuyorsan diğer uçtakini iyi seç!

Bugün dünyayı büyük şirketlerin yönettiği artık su götürmez bir gerçek. Hayatın her alanında şirketlerle karşı karşıyayız. Doğal olarak da karşımıza her zaman bir şirket çalışanı çıkıyor mutlaka. Onlara güvendiğimiz ölçüde iş ilişkimizi oluşturuyoruz. Peki ama şirket çalışanları gerçekte ne kadar güvenilirdir?

Şirket çalışanları genellikle iyi ahlaklı ve dürüst insanlardır. Çoğu yaşadığı yeri ve hatta dünyayı değiştirmek için büyük ideallere sahiptir. Bu dünyayı yaşanılır kılmak için mesleklerinin onlara fırsat sunduğunu düşünürler. Fakat ortada çelişkili bir durum var. Asıl amaçları şirketlerinin çıkarlarına öncelik vermektir. Bu bilinen ikilemi göz önüne alır ve şirket çalışanları ne kadar güvenilirdir sorusunu sorduğumuzda ne yanıt vermeliyiz dersiniz?

1993 noelinde Patricia Anderson arka koltukta oturan üç küçük çocuğuyla evine doğru gidiyordu. Chevrolet Malibu marka otomobili ile kırmızı ışıkta durdu. Tam kalkmak üzereydi ki sarhoş bir şoför arkadan hızla otomobiline çarptı. Çarpmanın etkisiyle araba alev aldı ve üç çocuğun vücudunun %60'ı korkunç şekilde yandı.

Uzun yargılama sonucunda hakim firmayı suçlu buldu. Yakıt tankı arka tampondan 28 cm. uzaktaydı. Oysa bu uzaklığın en az 43 cm. olması gerekiyordu. Aracın bir yıl önceki modelinde bu uzaklık 51 cm. idi. Peki ama ne olmuştu da bu uzaklık ölümcül bir seviyeye düşürülmüştü?

Kazanın gerçekleşmesinden birkaç ay önce şirket yönetimi, tasarım bölümünde çalışan Edward Ivey'den araçlarında yakıttan kaynaklanan yangınları analiz etmesini ister. Mühendis, araştırmasını tamamlayıp raporunu hazırlar ve yönetime sunar. Yönetim raporu inceler ve kararını verir. Yakıt tankı arka tampondan 51 değil 28 cm. öteye konulacak! Peki ama neden? Bu ölümcül kararı verdiren gerekçe ne olabilir? Ya da daha açık söylersek, hangi gerekçe insan hayatından daha önemli olabilir?

Şirkete bu zalim kararı verdiren raporda aynen şu yazmaktadır: "Arabalarımızın yakıt tankının arkada olması nedeniyle her yıl 500 kişi ölüyor. Her bir ölen kişi için ödediğimiz yasal ceza 200.000 dolar. Yani bu bize her yıl 100 milyon dolara mal oluyor. Yollarda dolaşan 41 milyon aracımız olduğuna göre araç başına maliyet 2,4 dolar. Fakat eğer patlama olmasın diye yakıt tankını 51 cm. uzağa koyarsak bunun bize maliyeti 8,6 dolar. Yani 6,2 dolar daha fazla. Araç başına 6,2 dolar daha fazla ödemektense kazalarda ölenler için 200.000 dolar öderiz ve 254 milyon dolar kar elde ederiz."

İşte hesap bu kadar basittir. Fayda-maliyet analizi denilen bu yöntem bugün tüm şirketlerin ana düşünce şeklidir. Şirket çalışanları, insan hayatının kutsallığına yönelik değer yargılarına değil, insan yaşamına para cinsinden değer biçmeye eğilimlidirler. Aksi takdirde o şirketlerde görev alamazlar. Ahlaki duyguları ise en iyi durumda sadece marjinaldir.

Bugün şirketler, ortaçağda monarşinin yaptığı gibi, heybetli yapıları ve inceden inceye düşünülmüş yaklaşımları ile kendilerini yücelterek yanılmazlık ve her şeye kadirlik taslıyorlar. Sokaktaki vatandaş ise onlara alabildiğine güveniyor. Güvenmek ihtiyaç duyulan bir duygu elbette ama yine de bir şeyi unutmamak gerekiyor: Tahterevallinin bir ucunda oturuyorsan diğer ucundakini iyi seçmelisin!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

daha önce yaptığım yorumları bu yazıyı okumadan yaptım, evet, gerçekten de bu kadar basittir şirket yöneticileri ile aldıkları kararlar. cezayı alan ne tasarımcı, ne de onay veren yönetici olur. parayı şirket öder, üstüne 254bin dolar kazandırdığı için her ikisine prim verirler.

bu örnek belki duygularımızı derinden yaraladı. ama emin olun, alınan bir çok kararda süreç aynen örnekteki gibi gelişir. ne çalışanlar, ne onların aileleri, ne de başka insanlar. başarı algısınde bu üç ifadenin esamesi okunmayan insanlar bir çok karar alıyor hayatlarımızı etkileyen, kendi banka hesaplarını şişiren.