Hayatımız artık sosyal medya. Vahşi Batının silahşörleri misali sosyal medyada attığını vurmaya çalışan narsist kişilere dönüştük. Çünkü sosyal medya ancak bu kişilikleri ödüllendiriyor. Kendimizi canlı yayınlamak her gün en önemli gündem konumuz. Peki gerçekten sosyal medyayı anlayabildik mi?
Aslında sosyal medya denilen platformlar basit bir davranış şekline sahiptir. Size hak ettiğinizden fazla değer verir ve sizin görüntünüzü yine size satar. Fakat nedense kişilerin sosyal medyayı algılama şekli hiç de böyle değildir. İnsanlar sosyal medya platformlarında takipçilerini sürekli eğlendirmek, sahip olduğunu övünerek göstermek, daha fazla tüketmek ve cinselliği yetişkinlik gözüyle kavrama becerisini ispat etmek gibi sonu gelmeyen bir davranış şekli gösterirler. "Duvar"ınızdaki tüm mesajları değerlendirdiğinizde ortaya çıkan şey şaha kalkmış maddecilik, karşıt düşünceye saldırganlık, kibir, şöhret arzusu ve giderek büyüyen kendini beğenmişlikten başkası değildir.
Bulunulan yerlerden yer bildirimleri, gidilen restoranlar ya da arkadaşlarla geçirilen zamanların sürekli paylaşılması kişileri dipsiz bir öz sevgi kuyusuna dönüştürüyor. Sosyal açıdan en başarılı olanlarımızdan en başarısız olanlarımıza kadar herkes yeteneklerini belgeleyerek takdir toplama peşinde. Herkes eğlencesine şahit arıyor, teşhircilik bekliyor. Bir süre sonra izleyiciler de kendilerini modern zaman kaşifi olarak görmeye başlıyorlar. Arkadaşını yemekte sarhoş görme gibi eğilimler saplantı haline dönüşüyor.
Paylaşılan fotoğraflar genellikle birbirinin aynı. Kişilerin yüzündeki plastik gülümseme birazdan sosyal medyada paylaşılacak olmanın beklentisini taşır gibi. Arkadaş grupları zahmetsiz bir duruş içinde. O fotoğraf için bir çaba sarfedilmediği, her şeyin doğal olduğu görüntüsü veriliyor. Ama bundan 20 yıl öncenin arkadaş grubu fotoğraflarıyla karşılaştırıldığında fark kolayca görülebiliyor. O zamanki fotoğraflarda herkesin yüzünde o benzer saydam gülümseme yoktu ve kalabalığın o pozu vermesi için herkesin belli bir fiziksel efor göstermesi gerekmişti. Bugün ise tam tersi. Herkes kendi gururunun en fazla okşanacağı fotoğrafı yayınlıyor. Üstelik paylaşmadığın sürece arkadaşlarla fotoğraf çektirmenin de anlamı kalmamış görünüyor.
Facebook'ta sadece altı arkadaşınızın olması utanç verici bir durum olarak kabul ediliyor. Oysa gerçek yaşamda arkadaş sayınız bu sayının bile altındadır belki. Ama sosyal medyada önemli olan nitelik değil, nicelik. Kimin en güzel, en başarılı ve en seksi arkadaş sayısı yüksekse başarılı olan odur artık.
Anlamlı konuşmalar yerine yüzeysel alışverişlerin olduğu bir yerdir sosyal medya. Birine yardım etmeye çalışmak ya da soru sormak hoş karşılanmaz. Beklenen ve istenen tek şey kabul görmektir. Bu açıdan bakıldığında sosyal paylaşım siteleri sosyal ayırım siteleri gibidir. İki kişi nadiren birbirleriyle samimi bir ilişki kurma, yakınlaşma veya bağları güçlendirme arzusuyla arkadaş olur. Amaç çevreye sosyal statü pozu vermek ve kendini büyük göstermektir.
Facebook'ta ne apartman görevlisi, ne tuvalet temizleyicisi ne de manikürcüye rastlarsınız. Genellikle işler de havalıdır. Geçim sağlayan bir işte çalıştığını söyleyen gerçekçi insanları göremezsiniz. Kişiler hayatlarının ve kişiliklerinin sadece belirli yönlerini gösterirler. Herkesin davranışı "Bana bakın!" diye haykırmaktır aslında.
Düşünce şekilleri birkaç ana frekansta toplanır. "Hafta sonunu seviyorum" diyen her şeyden mutlu olmaya çalışanlar, "kendim olmaya çalışıyorum" diyen kişiliği ile benliğini ayıran gafiller, "yatma saati: beni ne zaman yatağa atarsan" diyen arzularını abartma eğilimi gösterenler, "yeme beni" düşüncesindekiler, antisosyaller ve saldırganlar. Diğerleri genellikle marjinaldir ve ilgi duyulmaz.
Aslında çok da uzatmaya gerek yok. Kendini ifade etme çılgınlığı, aklına geleni dünyaya yaymaya çalışan milyarlarca insan yaratmış durumda. Hal böyle olunca, ülkemizin kanayan yarası da facebook'ta yer bildirimi yapmak oluyor elbette.
1 yorum:
Çok güzel bir yazı Facebook'tan paylaştım, arkadaşlarım da okusun. :-D))
Yorum Gönder