Dünyanın dev finansal kuruluşlarını çöküşün eşiğine getiren tarihin en büyük krizi sadece bir bankacılık krizi mi? Ardı ardına paketlenen menkul kıymetler, sofistike türev ürünler, kompleks hedge fonlar... Tüm bu karmaşadan bir an olsun sıyrılabilirsek çok acı bir gerçekle karşılaşıyoruz. Krizin bankacılık sektöründe yarattığı etkiler bir şekilde parayla onarılacaktır. Peki, ya real ekonomide yarattığı tahribat?.. İnsanların etik değerleri üzerinde yol açtığı düzeltilemez yaralar?.. Kaybolan erdemler?.. İnsanlığın yokolan değerleri?.. Bunların hiç biri maalesef onarılamayacak.
2001 yılında Nobel Ekonomi Ödülüne layık görülen ve sonra da unutulan Stiglitz'in tezi bugünün dünyasını tüm açıklığıyla ortaya koyuyur aslında. Asimetrik bilginin yarattığı ağır tahribat: Ahlaki Çöküş (Moral Hazard)!
Kriz emin olun herkesi etkileyecek. Ne borcunuz var, ne konut krediniz, ne de para kaybedeceğiniz özel bir yatırımınız... Eğer endişe duymuyorsanız hata ediyorsunuz, çünkü işinizi kaybetme riskiniz oldukça yüksek.
Bekarsınız, kazandığınız yaşamınızı sürdürmenize yetiyor. Emin olun, vergiler yükseldiğinde elinizde kalan ihtiyaçlarınızı karşılamayacak.
Bu bir bankacılık krizi değil. Öyle olsaydı, insanlar konut kredisi taksitlerini ödeyemedi diye kapı önüne konmaz, çadırda yaşamaya mahkum edilmezdi.
Kapının önüne konmamak için mücadele edip taksitlerini ödemeye çalışanların vergileriyle finansal sektöre enjekte edilen 700 milyar $'ın, çalışanlarda yaratacağı ahlaki çöküşü hangi parayla düzelteceksiniz.
Wall Street veya finansal sektörle ilişkili bir kriz de değil. Enerji fiyatlarındaki artış dünyanın her yerinde insanlara acı faturalar çıkarıyor. Petrol şirketleri ise karlarını roketlemiş durumda.
Emtia ekonominin önemli bir parçası; petrolün, altının, gümüşün krizden etkilenmesi normal diye düşünebilirsiniz. Eğer sadece ilişkili sektörleri etkileyen bir kriz olsaydı, gıda fiyatları bu denli yükselir miydi? Cebinde parası olduğu halde raflarda yiyecek bulamayan insanlar olur muydu?
Kriz sadece bankacılık krizi olsaydı, otomobil devleri General Motors, Ford, Chrysler batışın eşiğine gelir miydi? Kimya devi BASF küçüleceğini açıklar mıydı? İş hayatına yeni atılan veya iş arayan bunca insan, bu yoğun işsizlik ortamında, yaşamlarını devam ettirecek geliri sağlayacakları işi nasıl bulacaklar? Krizlerin acil servisi yasa dışı işler istihdamı arttırmaya devam edecek.
Üniversitede okuyan bir öğrenci krizden niçin etkilensin ki! Oldukça tuhaf bir durum olsa da, bankalar öğrencilere verilen kredileri durdurmuş durumdalar. Zaten iş hayatına girildikten sonra ödenecek krediler için banka hangi kaygılarla bu kredilere son veriyor? Bankalar artık öğrencinin, üniversiteyi bitirdikten sonra iş bulamayacağını biliyor.
Alınan önlemler krizin etkilerini hafifletecektir diye düşünenler de olacaktır. Lehman Brothers'ın 10.000 çalışanı için oluşturulan 2.5 milyar $ fon sevindiriyordur elbette. Tepedeki ilk 200 kişi sevinmeli buna, geri kalan 9800 kişi yakında işi aramaya başlar sanırız.
Fannie ve Freddie'yi batıran yöneticiler, kovulurken 90 milyon $'ı ceplerine indirdiler. Şimdilerde de başkan adayı Obama'nın kıdemli baş ekonomistleri görevindeler. Amerikada gelir vergisi oranlarının fon yöneticileri için normal vatandaşlara göre yarı yarıya düşük olduğunu da burada hatırlatmak gerekiyor. Gerçekten yaman bir çelişki.
Hindistan'ın silikon vadisi Bangalore'da, krizden endişelenen şirketlerin işçi çıkarmaya başladıkları "decoupling" tezini savunanlara neyi düşündürtüyor acaba? En karlı sektörlerin başında gelen bilgisayar ekipmanlarında, Dell'in işçi sayısında %10 azalmaya gideceği hangi ilişkiyle açıklanabilir?
AIG'nin, sigortaladığı krediler karşılığı aldığı primler hissedarların cebine kar olarak giderken, tazmin yükümlülüğü doğduğunda, neden akla hissedarlardan önce vatandaşın ödediği vergiler geliyor?
İngilterenin en büyük mortgage kuruluşu HBOS 80 milyar $'ı değersiz mortgage kağıtlarına yatırırken, tek bir çalışan bile bu bonoları alıp yatırım hesabına koymamıştı. Lloyds tarafından satın alınan bankanın 40.000 çalışanının işini kaybetmesi öngörülüyor. Bu sorumsuzluğun faturasını yine masum çalışanlar çekecek.
İngiltere'de krizin ilk batırdığı banka, Northern Rock, mevcut müşterilerinin konut kredisi faiz oranlarını %60 arttırken, internet sitelerinde çok çok düşük oranlarda faiz oranları ilan etmekteler. Müşteri şikayetlerini değerlendiren Reklam Standartları Kurulu (ASA) yapılabilecek bir şey olmadığını beyan edebiliyor sadece.
Kredi kartı, ihtiyaç kredisi, mortgage veya sigorta ürünlerini satmakla görevli olan banka çalışanları, sattıkları ürünlerin müşteri için doğru ve yararlı olup olmadığının tereddütünü yaşar durumdalar. Yüksek faizli bir kredinin müşteriye en cazip fırsatmış gibi sunulması, çalışanların iş garantisi anlamına taşımakta. Bankacılara verilen hedefler ahlaki erozyona çanak tutuyor.
Sabit gelirliler hiper-enflasyon canavarıyla nasıl mücadele edecek? Amerika, İngiltere üçüncü dünya ülkelerini hala kendilerinden çok farklı, çok geri kalmış ülkeler olarak algılamaya devam edebilecek mi? Bugün dünya nüfusunun %25'inden fazlası günlük 2 $'ın altında bir gelirle hayatını sürdürmeye çalışsa da, birinci dünyadan gelen sesler çocuk ağlaması gibi iç sızlatıcı. Gelişmiş ülkeler bir şeyi çok iyi anlamış durumdalar: Köpekle yatarsan, pireyle kalkarsın.
Hükümetler bankalara ne kadar garanti verse de, kapı önünde parasını çekmek için bekleyen kalabalığa güven verilebilecek mi? Yöneticiler altyapılarının güçlü olduğunu düşünse de, kuyrukta bekleyenler ve onları görenler Amerikanın, İngilterenin "muz cumhuriyeti" ülkelerinden hiç de farklı olmadığını düşünüyor.
Finansal krizin toplumda yarattığı ahlaki travma dünyayı başka bir yöne doğru sürüklüyor. Bu yolda kurumlar kurtarılmaya çalışılırken, değerler paramparça ediliyor ve finansal sistemin yarattığı ahlaki çöküş bambaşka bir dünya yaratıyor.
Son söz; eğer kriz dönemindeyseniz, karları özelleştirip zararları toplumsallaştırın. Ve eğer krizden çıkmak istiyorsanız, Baron Munchausen paradoksunu hatırlayın: Çamurdan çıkmak istiyorsan, kendi saçlarını çekmelisin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder