Son günlerde ABD Merkez Bankası Fed’den 3.QE (quantitative easing) beklentisi giderek artmaya başladı. 19-20 Haziran tarihinde yapılacak Fed toplantısından ölçülü bir genişleme beklenebilir. Krizin ilk günlerinden bugüne kadar merkez bankalarının en güçlü silahı olarak öne çıkan parasal gevşeme (quantitative easing) ne anlama geliyor ve nasıl yapılıyor?
Ümitsiz hastaların en alışılmadık ve riskli ilaçları kullanmak¬ta tereddüt etmemeleri gibi, büyük merkez bankaları da krizin derinleştiği günlerde alternatif bir ilacı finansal sisteme enjekte etmeye başlarlar. Bu ilaç QE’ydi.
Merkez bankalarının krize ilk müdahalesi QE değildi. Öncelikle faizler sıfırlanmıştı. Fakat bu çare olmamıştı. Bunun üzerine QE denenmesine karar verildi.
Parasal gevşemenin, para basmanın modern bir yolu olduğu söylenebilir. Hatta hiçbir matbaa makinesi kullanmadan, bir ülkenin para arzını arttırmanın sofistike şekli demek daha doğrudur. Tekno¬loji şirketlerine duyulan büyük ilginin yarattığı dot-com balonunun 2001 yılında patlamasının ardından, Japonya tarafından kullanılan bu modelin başarısı üzerine şüpheler olsa da, deflasyon ve bankacılık krizinin daha fazla derinleşmesine mani olacağı yönündeki beklen¬tiler modele inancı arttırmıştı.
Faiz oranlarını düşürerek piyasalarda dönen paranın arttırı¬lamadığı durumlarda, parasal gevşeme modeli kullanılır. Merkez bankalarının bunu yapma şekli, varlıkları satın alarak piyasaya para sürmektir. Teoride bir varlık herhangi bir taraftan alınabilir. Uygu¬lamada ise hazine bonoları ve mortgage bazlı menkul kıymetlerin bankalardan satın alınması üzerine odaklıdır.
Fed’in ilk parasal gevşeme modeli şu şekildeydi: Fed, öncelikle gerekli olan parayı kendisi bulmalıdır. Çünkü piyasaya enjekte edeceği para kendisinde de yoktur. Bu noktada merkez ban-kalarının ilahi yaratıcılığı devreye girer. Latince adıyla ex nihilo! Tıpkı tanrının evreni başlangıçta yoktan yaratması gibi merkez bankaları da para yaratabilirler. Fed de öncelikle böyle yapar ve ihtiyacı olan parayı birkaç bilgisayar tuşuna basarak yaratır. Para artık hesaptadır.
Daha sonra hükümetin borçlarının menkul kıymetleştirilmiş hali olan hazine bonosu ve tahvilleri, açık piyasa işlemlerinde satın almaya başlar. Bununla birlikte, bankaların bilançolarında yer alan toksik denilen sorunlu varlıkları ve ellerindeki özel sektör tahvillerini bedellerini ödeyerek satın alır. Yani kısaca hükümetin ve bankaların likiditesini güçlendirir. Bankaların tekrar kredi vermeye başlamasıyla insanların harcamalarının yeniden artacağı ve böylelikle talebin artarak ekonominin iyileşmeye başlayacağı öngörülür.
Peki, merkez bankaları bu modeli uygulamaya ekonomi bilimi açısından neden ihtiyaç duyarlar? Yanıtı oldukça basittir: Faiz oranlarının düşürül¬mesi işe yaramadığı için.
Örneğin, ekonominin normal işlediği dönemlerde, faiz oranları¬nın merkez bankaları tarafından %1 düşürülmesi, talepte bir artışa neden olacaktır. Faiz oranlarının düşmesi, mevduat hesaplarından elde edilen faiz gelirlerinin düşmesine neden olacağından, insanlar tasarruf yerine harcamanın daha akıllıca olduğunu düşünür ve harcamalarını arttırırlar.
Faiz oranlarının düşürülmesi genellikle, enflasyondaki düşüşe karşıt olarak uygulanan bir politikadır. Eğer bir merkez bankası enflasyon hedefini %5 olarak koyduysa; enflasyon oranının daha düşük gerçekleştiği senaryoda, faiz oranlarını düşürerek harcamayı arttırmak ister. Böylece enflasyon artar ve ekonomi denge noktasına ulaşır. Bunun tam tersi de söylenebilir.
Peki, eğer deflasyon varsa ve faiz oranları %0’a düşürüldüğü halde sistem düzelmediyse ne yapılmalıdır?
Artık faiz oranları daha fazla düşürülemeyecektir. Yapılacak tek şey vardır: Parasal gevşeme.
Dolaşımdaki para arttırılarak, paranın değeri düşürülür. Yani bir anlamda gizli enflasyon üretilir. Temel düşünce, para arzının arttırılarak harcamanın arttırılacağıdır. Fiyatların gelecekte daha da yükseleceği algılaması yaratılarak, ertelenmiş harcamalar bugüne çekilmeye çalışılır.
QE ile ilgili olarak buraya kadar anlatılanların bir kısmı fazla kuramsal gelebilir. Mantıklı bulunsa da asıl gerçeğin gözden kaçırıl¬masına neden olabilir. O nedenle QE’nin basit doğasını 1850 yılında ekonomist F.Bastiat’ın ortaya koyduğu hikaye ile anlatmaya çalışalım.
İyi kalpli bir bakkalın camının kötü bir çocuk tarafından kırıldı¬ğını düşünelim. Bu olaya şahit olanlar için gerçekten üzücü bir du¬rumdur. Çünkü bakkalın bu camı tamir ettirmesi için para harcaması gerekecektir. Bakkalın camı tamir ettirdiğini ve camcıya, hikayede söylendiği gibi 6 frank verdiğini düşünelim. Camcı işini büyük bir zevkle yaparken, akşam çocuklarına bu parayla güzel bir pasta alabileceği için de mutludur. Camcı 6 frankı fırıncıya verir. Fırıncı, parayı aldığı için sevinecek ve o da bu parayı doğal olarak başka bir yerde harcayacaktır. 6 frankın yolculuğu böylece sürüp gidecektir.
Sonuca gelirsek; camın kırılmasının yarattığı zararın giderilmesi için harcanan para, ekonomik aktivitelerin yeniden canlanmasına neden olmuştur. İşte bakkalın harcadığı para QE’dir.
QE ile yapılmak istenen tam olarak budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder