26 Mayıs 2014 Pazartesi

Tatava yapma!

Bugün en büyük istihdam alanı finans sektörüdür. Sigorta şirketlerinden bankalara, emeklilik şirketlerinden aracı kuruluşlara, fonlardan düzenleyicilere kadar birçok farklı kurum sektörde yer etmiştir. Hepsi de parlak görünüşlü, zeki, tahsilli ve enerjik insanlar çalıştırırlar. Görenlerin gıpta ile baktıkları insan türüdür finansçılar. Güler yüzleri, anlayışları, nüktedanlıkları ve dürüstlükleriyle üst insan bile olabilirler. Finans çalışanları sahipmiş gibi göründükleri niteliklere gerçekten sahip midir; ne dersiniz?

Finans sektörünün gelecek vaat eden şirketlerinde kariyerine başlamayı düşünen genç arkadaşım, birkaç dakikanı alacağım.

Kendi kandırmacasından derin bir haz duyar finans çalışanı. Müşterisinin ciddiye aldığı bir şeyle canının istediği gibi oynayabilmekten memnuniyet duyarak ruhsal olarak sapıkça bir saldırganlık yaşar. Ya müşterisinin, ya toplumun ya da ülkenin iyiliği bahanesiyle müşterisini kandırır. Bazen müşterinin kandırılmayı çok istediği için kandırması da mümkündür tabi.

Finans çalışanı meritokratik beklentileri daima zihninde canlı tutar. Astlar ziyaretlerine gelen üstlerine muhteşem bir karşılama sergilerler. Göze girme yönünde bencil bir arzudur sebebi. Üstlerin normal karşıladığını düşündükleri türde bir dünya sergileyerek ince bir şekilde üstlerini de rahatlatırlar. İnançlı sahtekarlığın en güzel örneğidir manzarayı biraz uzaktan seyredenler için.

Müşterilerle ilişkilerinde iletmek istediklerini ifade edecek bir şekilde tavır takınırlar. Mesela kendisine bir soru sorulduğunda, hükmünden emin olduğu izlenimi vermek için düşünce anını atlar. Yani cevabı sanki hiç düşünmeden bulmuştur. İnsana özgü olmayan bir davranış şekli olan düşünmeden yanıtı bulma finans çalışanının en kolay gözlemlenen özelliğidir.

Finans çalışanı, müşterisini her zaman pür dikkat dinler. Ama Sartre yıllarca önce bu fenomeni açıklamıştır: "Kişi, gözleri sabit şekilde, ilgiyle dinleyen kişi rolünü oynarken kendini tüketir ve hiçbir şey duymaz." Sosyologlar ise son noktayı koymuştur: "Bir işi iyi şekilde yapmak için gerekli zamana ve yeteneğe sahip olanlar o işi yaptıklarını gösterecek zaman ve yeteneğe sahip değildir." Hem Sartre hem de sosyoloji kısaca finans çalışanına şunu demek ister: "Yeme beni!"

Havası, tutumu ve davranışları alt sınıflardan gelen kişilerin çok zor ulaşabileceği o zarif ve ince üstünlük hissini yansıtır. Herkes gerçekten onun alçak gönüllü olduğunu düşünür. Oysa o bu yöntemlerle insanları kendi otoritesine daha kolay boyun eğdirir. O nedenledir ki bakkala, garsona, kapıcıya hep mütevazi bir alçakgönüllülük içindedir.

Daima bir yanılmazlık ve hata yapmadık havasındadırlar. Hata yaptıklarında bile hata yaptıklarını asla açık etmezler. Gerçekleri çok kolay gizlerler. Bir talebi yerine getirmek çok az çaba gerektirse de bu gerçeği saklarlar. Basit bir bilgiyi bile Prometheus'tan ya da Delfi Kahininden aldıkları havası yaratırlar. Böylece insanların kendilerine müteşekkir kalmalarını isteyerek erdem hırsızlığı yaparlar.

Terfileri de enteresandır. O pozisyon için ideal niteliklere sahip oldukları, o pozisyonu kapmak için alçaltıcı koşullara, hakaretlere, aşağılanmalara katlanmaları gerekmediği izlenimi verirler. Oysa herkes onların nasıl yükseldiğini iyi bilir.

Yöneticiler genelde bir yeterlilik ve duruma hakimiyet havası yayarlar. Yönetici görünümüne sahip oldukları mesajı vererek yöneticiliği hak etmedikleri gerçeğini saklarlar. O anki duruş ve becerilerine zaten her zaman sahip oldukları için hiçbir zaman bir öğrenme ve acemilik dönemi yaşamadıkları izlenimi veriler. Bu aslında herkesin rol yapmayı bildiğinden daha iyi rol yapabileceği olgusunu yansıtır.

Ah finansçı kardeşim. Sen kendini şirketin için belki önemli görüyorsun ama şirketin seni, bakımlı fiziğin ve düzgün aksanınla kendi vitrini için sıradan bir resepsiyonist olarak görüyor. Oysa sen hala gününü müşterilerin komik şekilde yanlış anladığı ve durumun beklenmedik ve tuhaf bir tarifini işaret eden cevaplarını arkadaşlarına anlatarak geçiriyorsun.

Ah finansçı kardeşim. Ruhen ne kadar huzursuz olduğunun sen de farkındasındır mutlaka. Şu an belki de evde akşam yemeğini yiyorsun. Fakat hala içinde bir huzursuzluk var, değil mi? Çözüm istiyorsan hemen söyleyeyim: Bu kokuşmuş ruh halinle huzurlu bir akşam yemeği için hizmeti eşinden değil garsondan beklemelisin.

Söz hakkı şimdi sende. İstediğini söyle ama insanları usandırdığını da unutma. Yani kısaca "tatava yapma!"

Hiç yorum yok: