20 Mayıs 2014 Salı

Yamalı bohça kişiliğine Soma'yı da ekledin ya!

Soma, halkımızı o kadar derinden yaraladı ki, gece gündüz onu düşündüğümüzü sanıyoruz. Ama her zamanki gibi yine kendimizi kandırıyoruz. Toplum vicdanında bu kadar travmatik etkiler yaratan bir olaydan sonra sanıyoruz ki herkes televizyonlarının başında Soma ile ilgili haberleri izliyor, gelişmeleri takip ediyor. Yanılıyoruz. Çünkü gerçek hiç de öyle değil. Daha milli yas devam ederken bile en çok izlenen program Muhteşem Yüzyıl. Hakikaten inanılacak gibi değil. Peki ama neler oluyor bize?

Bu kişilik tutarsızlığını birçok şekilde yorumlayabilirsiniz. Türk halkını biraz tanıyorsanız tutarsızlık, mantıksızlık, zevk düşkünlüğü, yüzeysellik, kayıtsızlık ya da gelir geçerlik gibi açıklamalar yapabilirsiniz. Ekonomik yaklaşım açısından belli fayda analizleri sıralayabilirsiniz. Ama gerçek bunların hiçbiri değildir. Peki ne öyleyse, insanlar bu kadar acı bir olay esnasında bile fantastik bir program seyredecek ruh halini nasıl buluyorlar?

Sevgili halkım, aslında tüm bu tutarsızlık yarattığın gerçeklik algısından kaynaklanıyor. Önceden verili şeylerin sınırlayıcılığı ve bağlayıcılığını dikkate almadan, gerçekle ilişkini istediğin gibi belirleyerek, yaşanan acı gerçekleri bile lego parçaları gibi görerek ve saf gerçekliğe değil kurgulanmış gerçekliğe inanarak uygarlık tarihine geçecek bir kişilik profili yarattın.

Bak, biraz daha açıklayıcı olayım. Psikolojik açıdan tahammül edilemez olan Soma benzeri olaylara karşı geliştirdiğin tepki şekli, algıladığın her şeyi kendin için bir yaşam fantazisine çevirmekten farklı bir şey değil. Yani hayatı seni keyiflendirmek için malzemeler sunan bir şey olarak görüyorsun. Böylece olaylara karşı akılcı bir eylem planı geliştirme yükümlülüğünden kaçıyorsun. İnsan olmanın sorumluluklarından sıyrılıyorsun. İçten gelen erdemlerle değil, senin için kurgulanarak üretilmiş bir hayat yaşıyorsun artık. Kendi hayatını oluşturacak bir güçte bile değilsin.

Soma gibi trajik olaylar gerçek insanlarda duyguları canlandırarak yaşamsal bir değişikliğe sebep olur. Ama bu senin için geçerli değil elbette. Bu tür olaylar sende sadece derin cansızlık ve güçsüzlüğünü dengeleme işlevi görüyor, hepsi o. Çünkü kendini kalıcı bir şekilde canlı ve güçlü hissedecek erdemsel bakış açını kaybettin artık. Fakat sana sorsak bilinç düzeyinde bir tanrısallığa sahip olduğun sözlerinden kolayca anlaşılacaktır. Ama bu davranışın bile güçsüzlüğe karşı geliştirdiğin bir tepki olduğunu farketmiyorsun.

Güç fantazisi vermekten öteye hiçbir anlamı ve gerçekliği olmayan Muhteşem Yüzyıl'ı seyretmeyi seviyorsun; vatandaşının iki eli kanda da olsa. Çünkü bu dizi sana algını ve duygunu sahneleme imkanı veriyor. Sınırsız bir tanrısallığı ve gücü, alelade bir gösteriye dönüştüren bu dizi sonunda neye hizmet ediyor, biliyor musun: Güçsüzlüğünü savuşturmaya ve unutturmaya. Zayıflık ve güçsüzlüğünü ancak bu diziyi seyredince dengeleyebiliyorsun. Muhteşem Yüzyıl'ı seyredince ne kadar güçsüzlük duygusu içinde olursan ol; başroldeki karakterin adalet dolu zaferleri ve koruyucu tılsımı altında kendini güçlü hissediyorsun. Yani daha açık söylersek, çaresizlik duygusunu kendinden uzak tutmaya çalışıyorsun.

Psikologlar her zaman şunu söyler. Öz güçleriyle yaşama becerisinden yoksun olanlar başkalarına bağlılığın duygusal temelini yitirirler. Yani demek istiyorlar ki, sen istediğin kadar Soma'daki insana üzülüyorum de, benim külahıma anlatamazsın.

Kısacası senin gerçekliğin doğal değil, kurgusaldır. Edilgenliğini, ataletini, zayıflığını, çaresizliğini, güçsüzlüğünü ve yalnızlığını dengelemek, savuşturmak ve unutmak için yarattığın bir gerçekliktir. O yüzdendir ki koskaca bir halk üzüntüden kahrolurken herkesin üzüntüsü birbirine teğet geçer ve ortaya en küçük bir somut gerçeklik çıkmaz.

O yüzdendir ki psikolog senin bu ruh haline "yamalı bohça kimlik" (patchwork identity) der. Çünkü o bile hayret etmiştir bu kadar çok kişiliği dağılmadan nasıl yaşadığına, herkesle ve her şeyle adeta oyun oynar gibi ilişki kurma yeteneğine ve kendi ahlak anlayışını yaratma becerine. Daha kısa söylersek saf gerçeğe değil kurgulanmış gerçeğe inanma başarına.

Ne diyelim, yamalı bohça kişiliğine Soma'yı da ekledin ya!

Hiç yorum yok: