Avrupa Bankacılık Otoritesi İspanya’nın dört büyük bankasının stres testini geçtiğini bildirdi… IMF başkanı İspanya’ya yardıma hazır olduklarını bildirdi… İspanya’da faizler düşüyor…
Bu haberler bugün gazetelerin ekonomi sayfalarındaydı. İlk bakışta birbiriyle çelişen haberler oldukları dikkat çekiyor. Bu mümkün olabilir. Fakat bundan daha önemlisi yatırımcılar bu bilgi sağanağı altında kararlarını nasıl veriyorlar? İspanya ekonomisinin genel görünümü ile ilgili hem olumlu, hem de olumsuz birçok haberi internet sitelerinde aynı anda yan yana görmek mümkünken, ne yönde yatırım yapacağımıza nasıl karar vereceğiz? Veya belki hepsinden önemlisi bir ekonomi aynı anda hem iyi hem de kötü nasıl olabilir?
Bunlar gibi daha birçok soru yaratılabilir. Ama sonuçta konunun gelip dayanacağı yer mevcut bilgiyi değerlendirerek nasıl karar verdiğimizdir. Aslında karar verme sistemimiz genel olarak tarihsel bir evrim yaşamış görüntüsü vermiyor. Bilgi çağının sunduğu bilgi bolluğu, klasik ekonominin başrol oyuncusu rasyonel insandan beklendiği şekilde değerlendirmeye tabi tutulmuyor. Öyleyse hatayı kimde aramalıyız?
İnternetin yaygınlaşmaya başladığı 1994 yılında finans siteleri yatırımcılara bugünkü gibi bol bilgi sunuyordu. O günlerde bir haber tüm dünyanın ilgisini çekmiş ve yatırım kararlarını etkilemişti. Associated Press’in yayınladığı habere göre Microsoft Katolik Kilisesini satın almıştı. Şirketin satın alma kararında, din piyasasının gelecek beş, on yılda güçlü bir büyüme göstereceği beklentisi etkili olmuştu. Bu birleşme ile din daha kolay bir hale gelerek daha geniş çevreler için daha eğlenceli bir yapıya bürünecekti.
Bu haberin ardından Microsoft’un hisseleri bir anda yükselmeye başlamıştı. Herkes bu haberin doğru olduğunu düşünmüş ve şirketin hisselerine hücum etmişti. Tarihe ilk internet hilesi olarak geçen bu olay, karar verirken daha detaylı bir sorgulama yapmanın ne kadar önemli olduğunu da vurguluyordu. Fakat gelinen nokta itibarıyla kararlarımızı uzun sorgulamalarımız sonucu vermediğimiz gün gibi açıktır.
Aslında sorun bizi hatalı kararlar vermeye sevk eden hatalı bilgiler değildir. Sorun daima kendimizizdir. Mesela bilimsel olarak hiçbir geçerliliği olmayan astrolojiye inanmaya devam ederiz. Oysa yapılan bir araştırmada ABD’nin en tanınmış 30 astroloğuna, bir kişinin doğum tarihi ve biri doğru, üç kişilik profili verilmiştir. Sonra da doğum tarihi ile uygun profili astroloji biliminize göre bulun denmiştir. Sonuç tam bir fiyaskodur. Bir teki bile doğru yanıtı verememiştir.
Fakat böyle bir bilgiyi okumak yine de insanların astrolojiye olan inancını değiştirmeyecektir. Çünkü sorun tamamen biziz. Peki, neden karar verme sistemimiz ortaçağdan bu yana pek değişiklik göstermemiş gibi duruyor sizce?
Bu soruya yanıt vermek oldukça zor. Ama 14.yüzyılın önemli Fransız düşünürlerinden Jean Buridan’ın, Buridan’ın eşeği adlı paradoksu ile yanıt vermeyi deneyebiliriz. Eşit derecede aç ve susuz olan bir eşek ayrı yerlerde duran su ve samana eşit mesafede uzaklıkta olsun. Sizce hangisine yönelecektir?
Paradoksun kabul ettiğine göre eşeğin rasyonel bir karar vermesi için yeterli bilgi mevcut değildir. Öyleyse eşek ölecektir…
Böyle bir durumda olan eşeğin ölmesi pratikte pek mümkün görünmemektedir. Öyleyse vereceği karar her durumda irrasyonel olacaktır. İşte bu da çağımızın karar verme şekli anlamına gelmektedir.
Yazının başındaki haberler İspanya ekonomisinin yarı iyi yarı kötü olduğunu, iyi olduğu için bankaların stressiz, kötü olduğu için de IMF’nin yardıma hazır olduğunu söylüyordu. Şimdi düşünelim; eğer bu argümanlar Buridan’ın eşeğine verilseydi, sizce ne karar verirdi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder