8 Ekim 2012 Pazartesi

Ekmek almaya kim gidecek öyleyse?

Finansal piyasalar çoğu zaman etkin bir işleyiş mekanizmasına sahiptir ve hayata oldukça başarılı şekilde yön verirler. Fakat bazen de oldukça anlaşılmaz olabilirler. Piyasaların en anlaşılmaz özelliklerinden biri belli bir miktar kar uğruna çok büyük zararlar yaratabilmesidir. Yaratılan zararın çok küçük bir kısmı sadece kazanca dönüştürülür. Geri kalan büyük kısmı ise arkada büyük bir enkaz bırakır.

Diyelim ki zora giren bir şirket gördünüz. Fazla düşünmenize gerek yoktur. Açığa satış işlemi yaparsınız ve daha sonra hisseleri daha düşük fiyattan geri alarak önemli bir kazanç elde edersiniz. Ya da Lehman Brothers gibi bir şirket yakalayacak kadar şanslıysanız, daha büyük bir servet yaratabilirsiniz.

Diyelim ki bu sene havalar kötü ve buğday üretimi azaldı. Hedge fonlar gibi fazla düşünmenize gerek yoktur. Alabileceğiniz kadar buğday kontratı satın alırsınız ve buğday fiyatları yükseldiğinde de satarsınız. Epeyce büyük bir kar yaratmış olursunuz. Fakat hiçbir yatırımcı şu soruyu sorma cesaretini kendine göstermez: Bu karı elde etmek için ne kadar zarar yarattım? Ne dersiniz, yukarıdaki işlemler ile elde edilen gelirler sizce piyasalarda ne kadar bir zarar yaratmıştır?

Doğanın eşitlik kanununun burada da işleyeceğini düşünmek büyük iyimserlik olacaktır. Yani kazanç ve zarar birbirine eşit değildir. Peki öyleyse yanıtı nasıl bulacağız?

Amerikalı ekonomist Jeremy Rifkin Entropi adlı kitabında İngilizlerin kahvaltılık kızartma ekmeklerinin yaratılış hikayesini anlatır. Hikaye kısaca şöyledir: Buğday büyük kamyonlarla tarladan alınarak büyük fırınlara götürülür. Fırında arıtma ve beyazlatma işlemi yapılır. Beyazlayan un asıl besin değerini yitireceğinden niasin, tiyamin gibi kimyasal tatlandırıcılar eklenir. Daha sonra ekmeklerin bayatlamadan uzun süre dayanabilmesi için kalsiyum propinat gibi birçok kimyasal daha eklenir. Daha sonra ekmek pişirilir ve raf üzerinde göze çarpması için çeşitli renklerdeki kutulara konur. Kutu ve ekmekler petrokimyasallardan yapılan torbalara yerleştirilir. Ardından farklı bir kimyasalla yapılan plastik bir bağ ile bağlanır. Satılacakları bakkala götürülmek üzere kamyonlara yüklenir. Bu arada siz de sabah kalkarak arabanızla bakkala gider ve kahvaltı için onlardan birini satın alırsınız ve afiyetle yersiniz.

Midenizde biten bu süreç sonunda kazanacağınız sadece 130 kaloridir. Oysa o ekmeğin size ulaştırılması için milyonlarca kalori harcanmıştır ve üstelik bu tek kayıp değildir. Kimyasallarla dolu bu ekmeği yediğiniz için bir de sağlığınızı kaybedebilirsiniz.

İşte finansal piyasaların girişte bahsettiğimiz işlemleri ile yaratılan süreç de tam anlamıyla böyledir. Evet, Lehman Brothers hisselerini açığa satanlar belki milyonlarca dolar kazandılar. Fakat işsiz kalan on binlerce çalışan ve ardından tüm dünyaya yayılarak milyarları sefalete sürükleyen krizin yarattığı maliyet trilyonlarca dolardı. Kısaca trilyonlarca dolar sadece birkaç milyon dolar kazanmak için yok edilmişti.

Gıda kontratları üzerine 2006 yılında oynanan oyunda fonların kazancı milyonlarca dolardı. Oysa yaratılan zarar 200 milyondan fazla insanın açlığa mahkum edilmesiydi.

Gıda sisteminde kullanılan enerjinin sadece %10’undan biraz fazlası gerçekten gıdanın geliştirilmesine gider. Geri kalan ise boşa… Bu, finansal piyasaların hırs ile yaptığı yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız bazı işlemlerinde de böyledir. Elde edilen kazanç yaratılan zararın çok küçük bir kısmıdır. Ama bu gerçeği maalesef yatırımcılar görmezden gelirler.

Eğer dünya denen bu küçük evde hep beraber yaşıyor ve de ekonomik sağlığımızı kaybetmek istemiyorsak, şu soruya bir an evvel cevap bulmak zorundayız: “Ekmek almaya kim gitsin?”

Hiç yorum yok: