Tahmin edilebileceği gibi, dünyanın en büyük hedge fonunun sahibi ABD Hazinesi.
Acil Ekonomik Stabilizasyon Anlaşması (Emergency Economic Stabilization Act of 2008) adıyla kabul edilen 451 sayfalık kanun, universal hedge fonun ana sözleşmesi olarak kabul ediliyor.
Peki, nedir bu anlaşma?.. Sistem nasıl işliyor?.. Neden hedge fon gibi algılanıyor?.. ABD hükümeti bu anlaşmayla neyi amaçlıyor?.. Global ekonomi için sonuçları ne olur?..
Bunlar gibi daha birçok sorunun sorulduğu bu konuya, farklı bir açıdan bakarak yanıtları bulmaya çalışalım.
Anlaşmanın kabul edilmesiyle kısaca TARP adlı program hemen devreye girdi. Sıkıntılı Varlıkları Kurtarma Programı (Troubled Assets Relief Program-TARP), 700 milyar $’lık kurtarma planının en önemli kısmını oluşturuyordu. Fakat 6 Kasım itibariyle FED’in bu kapsamda verdiği toplam krediler 2 trilyon $’ı aştı.
TARP, ABD Hazinesine, bankaların aktiflerindeki likiditesi düşük ve organize piyasaları olmaması nedeniyle değerleri hesaplanamayan varlıkları satın alma hakkı veriyor. Özellikle “toksik” denilen mortgage endeksli menkul kıymetleri. Subprime kredilerde tahakkuk oranlarının artmaya başlamasıyla, bu bonoların değerleri hızlı şekilde düşmeye başladı. Sonunda da para girişi tamamiyle durdu. Bankaların aktiflerinin büyük kısmını oluşturan bu menkuller, bankaları derin bir likidite krizine sokarken, global finansal sistemi de kilitlenme noktasına getirdi. Ve Hazine, tarihte daha önce 2 kez gerçekleştirdiği TARP’ı uygulamaya koydu.
Hazine, bankaların elindeki sıkıntılı varlıkları, finansal piyasalara stabilizasyon getirmek için, genellikle ters ihale (reverse auction) yöntemiyle alarak, yerlerine nakit ya da likit menkul kıymet veriyor.
Ters ihale yönteminde, Hazinenin alacağı toksik menkul kıymet tutarı her ihalede sınırlı olduğu için, bankalar başta verdikleri fiyat tekliflerini aşağıya doğru çekerek ihaleden likidite almaya çalışırlar. Bankalar varlıklarının değerini düşürdükçe, bu varlıklara Hazine tarafından ödenen tutar da azalmış olur. Yani Hazine çok düşük fiyatlarla bu varlıklara sahip olmuş olur.
Bugün birçok hedge fon, vahşi pazarlıklar sonucu sağlanan indirimli fiyatlar üzerinden satın aldıkları, sıkıntı içindeki şirketlerin hisse senetleri ve menkul kıymetleri ile aktiflerini oluşturma üzerine bir modelle çalışmaktadırlar. ABD Hazinesinin de aynı yöntemi kullandığı açıktır.
Öte yandan hedge fonlar, düzenlemelere tabi olmamaları nedeniyle, şeffaf değildirler. Yaptıkları işlemleri ne yatırımcıları, ne de ilişkili taraflar bilirler. ABD Hazinesinin uyguladığı TARP programının da maalesef şeffaflık yönü eksiktir. 2 trilyon $ karşılığı alınan varlıkların neler olduğu, değerlerinin ne düzeyde olduğu, basın yayın organlarından gelen tüm çağrılara rağmen açıklanmamaktadır.
Bunun en önemli sebebi, eğer bu bilgiler açıklanırsa, bankaların zararlarının gerçek değerlerinin ortaya çıkacak olmasıdır. Piyasalarda yaratacağı olumsuzluklar da programın başarısını düşürecektir hiç şüphesiz. FED’den gelen yanıt da bu görüşü doğrular niteliktedir: “Benzeri görülmemiş bu kriz, finansal kurumların hem kendi içlerinde, hem de aralarında büyük bir güven kaybına sebep olmuştur. Olası olumsuzluklar bu durumu daha da arttıracaktır.”
Uygulanan bu kamulaştırma politikasının ne ölçüde başarılı olacağını zaman gösterecek. Fakat geçmişteki benzer uygulamaya baktığımızda, hükümetin bu işten büyük kazanç elde ettiği ortada. 1932 ekonomik buhranında, yaklaşık 6.000 bankadan 1.3 milyar $’a alınan hisseler, kriz sonrası 200 milyar $’a satılmıştı. Eğer bu senaryo başarılı olursa, ABD’nin gücüne güç katacağı açık. Basına yansıyan bazı haberlerde, satın alınan menkul kıymetlerin nakit akışının düzeldiği söylense de, gerçeğin bu olmadığını rakamlar söylemeye devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder