24 Temmuz 2012 Salı

LIBOR'un emniyet kemeri neden açıktı?

Finansal krizin başladığı 2007 yılından bu yana dinlemeye en çok sıkıldığımız kavramlardan biri “düzenleme yetersizliği”. Sorunların derinleşmeye başladığı herhangi bir piyasada problemin temel nedeni olarak düzenleme yetersizlikleri hemen ön plana çıkarılıyor. Bunu son olarak global LIBOR skandalında gördük. Bir anda 453 milyon dolar ceza ile karşı karşıya kalan Barclays neye uğradığını şaşırmış durumda. Fatura yine düzenlemelere çıkarılışmış görünüyor.

Düzenleme yani bir piyasanın ahenkli çalışması için gerekli olan kurallar bütünü aslında iki yanı keskin bir bıçağı andırır. Fazlası piyasanın sığ kalması sonucunu yaratırken, azı krizlere zemin hazırlar. Bu açıdan bakıldığında bir piyasa için düzenleme oluşturmak gerçekten zordur. Peki, bir piyasanın kriz yaratmayacak bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için düzenlemeler hangi düşünce sisteminin ürünü olmalıdır?

Bu gerçekten cevaplanması zor bir sorudur. Farklı piyasalar için düzenleyici kuruluşlar farklı modellemeler kullanmaktadırlar. LIBOR skandalında da gördüğümüz gibi düzenlemesizlik geri dönüşü olmayan büyük bir problem yaratmıştır. Öyleyse ne yapılması gerekiyor?.. Şimdi piyasaların işleyiş doğasını dikkate alarak bu zor soruya yanıt bulmaya çalışalım. Bunu da irrasyonel insan doğasının düzenlemelere nasıl tepki verdiğini ortaya koyarak yapmayı deneyelim.

Emniyet kemerini nasıl bağlatabiliriz? Bu sorun sigorta şirketlerinden yerel yönetimlere, hükümetlerden trafik otoritelerine kadar geniş bir kesimin sorunudur. Tıpkı bir firmanın geliştirdiği yeni bir elektronik cihaz gibi kampanya üstüne kampanya yapıldığını görürüz. Demek ki insanların büyük bölümü hala emniyet kemeri takmıyor. Özellikle de genç kuşak. Bu sorun 1993 yılında Amerika’nın Kuzey Carolina eyaletinin de sorunuydu. Yetkililer kemer takmama sonucu oluşan kazaları bir türlü azaltamıyorlardı.

Yöneticilerin aklına parlak bir psikolojik yöntem gelir. Birçok genç sinemaya gidiyordu ve film arasında onları etkileyebilecek başka bir film gösterilebilirdi. Öncelikle sinema otoparklarına kameralar yerleştirildi. Film başlarken kemer takmayanların başına neler gelebileceğini gösteren, grafiklerle süslü çarpıcı bir kısa film gösterildi. Film çıkışında kameralar yine iş başındaydı. Kemer takmadan gelen kaç kişinin kemer takıp gittiğini ilgililer merak ediyorlardı. Ama gördükleri manzara karşısında şaşırıp kalmışlardı. Kemer takmadan gelenlerin tamamı takmadan gittiği yetmiyormuş gibi gelirken takanlar da kemerlerini çıkarmışlardı. Bu yetkililerin beklediği sonuç değildi hiç şüphesiz ama gözden kaçırdıkları önemli bir şey vardı. İnsanları artık sadece psikolojik varlıklar olarak tanımlamak yeterli değildi. Son derece fazla bilgi ve özgürlük hissi insanları alabildiğine irrasyonel ve öngörülmesi zor bir varlığa dönüştürüyordu.

Yetkililerin aklına bu kez daha geleneksel bir strateji gelir: Yasalar!.. Emniyet kemerini bağlamanın yasal bir gereklilik olduğunu vurgulayan yeni bir kampanya devreye alınır. Mesaj açıktır: Yasalara uymak herkesin görevidir! Öyleyse kampanya başarılı olabilirdi. Fakat bu da işe yaramadı. Çünkü gençler ne pahasına olursa olsun özgürlük tutkularından ödün vermek istemiyorlardı. Anlaşılan yasalar da çözüm olmamıştı. Çünkü sert otorite de gençlere engel olamamıştı. Daha irrasyonel bir çözüm gerekliydi ama ne?..

Derken önceleri otoritelerin kabul etmediği bir kampanya oluşturuldu. Mesaj kısaca “click it or ticket” olarak sunuldu. Yani “Ya bağla, ya da cezayı öde!” Kampanya tuhaf bir şekilde kısa zamanda etkili oldu. Çünkü mesaj tam gençlerin istediği gibiydi. Emniyet kemeri takmayı zorunlu kılmıyordu. Bu özgürlüklerinin kısıtlanması olarak algılanmayacaktı. Fakat takılmadığı zaman bir para cezasından bahsediyordu ki bu gençlerin sınırlı bütçeleri içinde kaldırabilecekleri bir şey değildi. Kampanya uzun vadede başarılı olur ve istenen sonuçlar elde edilir.

Finansal piyasaların hırslı, enerjik ve özgürlüğü seven yapısı emniyet kemeri takmayı sevmeyen gençlerden pek bir farkı olmadığını açıkça gösterir gibidir. Öyleyse finansal piyasalar üzerinde yapılacak düzenlemelerin de aynı temel mantık esasında inşa edilmesi sonucun başarılı olma ihtimalini artıracaktır: Click it or ticket! Ya da piyasaların şu aralar anlayacağı şekilde söylersek; “LIBOR süreçlerinde faiz oranlarını, kendi finansal durumunu saklamak için manipüle edebilirsin, ama yakalanırsan cezası 453 milyon dolardan başlıyor.”

Eğer bu basit düzenleme Barclays’e 453 milyon dolar ceza verilmeden önce hayata geçirilseydi böyle bir sorunun yaşanmayacağı irrasyonel insan davranışları ekseninde rahatça düşünülebilirdi. Oysa yapılan düzenleme “Gerçeğe aykırı faiz oranı bildirimi yasaktır” şeklindeydi. İşte düzenleme yetersizliği denilen şey budur; irrasyonel insanı etkileyemeyen kanunlar...

Hiç yorum yok: