Libor’u manipüle ettiğini itiraf eden UBS’ye verilen 1,5 milyar dolarlık cezanın başta kendilerine, sonra tüm finansal kurumlara ve ardından piyasalara ders olacağını düşünüyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz diyebiliriz. Çünkü finansal piyasalar niteliği ne olursa olsun riskli davranışlar sergilemeyi doğalarından gelen bir içgüdü ile yaparlar. Eğer size “biz risksiz çalışıyoruz” diyen bir piyasa oyuncusuna rastlarsanız, emin olun ki ya yalan söylüyordur ya da o an için öyle söylemesini gerektirecek önemli bir gerekçesi vardır. Peki ama piyasalar neden riski severler?
Riski sevme olgusu ekonomik hayatta genellikle risk iştahı şeklinde nitelenir. Piyasalar kadar insanlar da riski severler ve risk iştahları açıktır. 2007 krizini yaratan konut kredilerini, ödeyebilecekleri sınırların üzerinde alırken kimse onların boğazına yapışmamıştı. Daha yüksek getiri elde edebilmek için bu konut kredileri üzerine inşa edilen menkul kıymetlere yatırım yarken kimse onlara almalarını dayatmamıştı. 3 katrilyon dolarlık türev ürünler pazarını oluştururken bu kadar riski dünya kaldırabilir mi diye kimse kendine sormamıştı. Piyasalar kadar insanların da riski bu kadar sevmelerinin altında nasıl bir içgüdü yatıyor dersiniz?
Sigmund Freud, “biyoloji kaderimizdir” derken bugün yanlışlığı ispatlanmamış nadir teorilerinden birini sunmuştu. Aşk ve seks üzerine yapılan bilimsel araştırmaların dünyada öncüsü sayılan Elaine Hatfield, 1982 yılında, bugün bile sonuçları tam olarak ortaya konulamamış bilimsel bir makale yayınlar. “Gender differences in receptivity to sexual offer” adlı makale erkek ve kadınların cinsel ilişkiyi nasıl algıladıkları üzerine çarpıcı bir tespiti ortaya koyar. Yapılan araştırma ve deneylerde insanlara iki basit soru sorulur. İlk soru “benimle çıkar mısın” sorusudur. Erkek ve kadınlardan oluşan gruplar hiç tanımadıkları karşı cinsten kişilere yaklaşır ve bu soruyu sorarlar. Alınan cevap her iki grup için de benzerdir. Kendilerine hiç tanımadıkları bir kadın tarafından yapılan bu teklife erkeklerin %50’si “evet” yanıtını verir. Bu oran kadınlar için de hemen hemen aynıdır. Erkek ve kadınların benzer bir davranış sunmaları Hatfield’ı şaşırtmaz.
Daha sonra araştırmanın ikinci kısmına geçilir. Bu kez soru biraz değiştirilir ve “benimle yatar mısın” şekline dönüştürülür. Kadınların hiç tanımadıkları erkeklerden gelen böyle bir soruya verdikleri cevap “Sen delirdin mi!”, “Alın şu aptalı başımdan!” ya da “Defol git!” şeklindedir. Kendilerine böyle bir teklif yapılan kadınların tamamı soruya olumsuz yanıt vermiştir. Tek bir kadın bile evet dememiştir. Bu kez aynı soru bayanlar tarafından hiç tanımadıkları erkeklere yöneltilir. Erkeklerin %70’i hiç tanımadıkları bir kadından aldıkları böyle bir teklife “evet” yanıtı vermişlerdir. Herhalde bu sonuç kimseyi şaşırtmamıştır. Sanıyoruz geri kalan %30’un verdiği yanıt daha çok şaşırtmış olabilir. Fakat ona da şaşıracak bir şey yok. Geri kalan %30’un yanıtı da “bugün olmaz ama yarın söz” şeklindedir. Yani erkeklerin %100’ü teklife evet demiştir. İşte bu noktada araştırma ekibinin yanıtlaması gereken önemli bir soru ortaya çıkmıştır. Aynı toplumda yaşayan erkek ve kadınlar arasındaki bu büyük davranış farklılığı nasıl açıklanabilir?
Bu sorunun yanıtının tam olarak bugün bile ortaya konulduğunu söylemek mümkün değildir. Evrimsel, biyolojik, psikolojik, kültürel ve çevresel faktörler gibi birçok değişkenin böyle bir sonuç yaratmada etkili olduğu söylenebilir. Fakat ekonomik açıdan bu davranış farklılığı psikologlar tarafından tek bir faktöre bağlanıyor: Risk alma iştahı!
Öldürücü bulaşıcı hastalıkların cinsel ilişki ile yayıldığı düşünüldüğünde, karşı taraf hakkında geçerli bir bilgiye sahip olmadığınız bir anda vereceğiniz kararın nasıl olması gerektiği bellidir. Kadınların verdiği karar ekonomik olarak en doğru karardır. Çünkü karşı taraf hakkında görüntüsü haricinde başka bir bilgiye sahip değilsiniz. Oysa erkeklerin kararı sınırlı bir bilginin varlığı halinde bile sınırsız risk alabileceklerini göstermektedir.
İşte erkeklerin bu davranış şeklinin bugün piyasaların davranış şeklinden farklı olmadığı açıktır. Risk iştahı denilen olgunun piyasalarda ve insanlarda ne kadar yüksek olduğu ortadadır. Finansal enstrümanlar ve kredi ürünlerine karşı duyulan nedensiz ilgi bunun en doğal göstergesi gibidir. Sonrasında yaşanan krizlerin ve yaşanacak olanların risk iştahımız ile ne kadar alakalı olduğunu söylemeye sanıyoruz yeniden gerek bulunmuyor.
Belki şimdi erkeklerin kendilerine şu soruyu sorması gerekiyor: “Yolda yürürken birisi size kasıtlı olarak çelme taksa onu rahatlıkla suçlayabilir hatta cezalandırabilirsiniz. Çünkü bunu yapmanız için geçerli bir sebebiniz var. Peki ama karar sisteminizi bu hale getiren ve sahip olduğunuz sınırlı bilgi ile alınabilecek en riskli kararı almanıza sebep olan şeye karşı neden bu kadar müsamahakarsınız?”
Sanıyoruz erkekler için erkeklerden daha değerli bir şey olmadığına göre bu sorunun cevabını vermek kolay olmayacaktır.
1 yorum:
Son cümleyi anlamlandıramadım.Bununla birilik yazı oldukça güzel benzetmeyle desteklenmiş.
Yorum Gönder