Ülkelerin borçlanmaları kadar insanların borçlanma seviyeleri de artmış durumda. Hane halkı borçlanma oranları giderek ödenemez seviyelere doğru ilerliyor. Dünya tepeden tırnağa “mükemmel” bir borç yükü yaratmış durumda. Borç ile yaratılan varlığın gerçek varlık olmadığını her kriz bize daha açık anlatsa da maalesef borçla varlık yaratmaya devam ediyoruz. Öte yandan günlük ihtiyaçlarımızı temin etmek için yarattığımız borçlar da bir o kadar fazla. Tüm dünya kredi kartlarına, kişisel kredilere ve adı ne olursa olsun borçlanmayı sağlayan finansal enstrümanlara karşı son derece samimi. Zaman zaman öfkeye kapılsa da onlara karşı büyük bir beğenisi var. Kendisi için borç yaratacağını ve bu borcun da günü geldiği zaman faiziyle birlikte ödenmesi gerektiğini bile bile borçlanmaya devam ediyor. Gerçekten iyi olan şeylere bile bu kadar talep olduğu pek görüldük şey değildir. Peki ama tüm dünya, ülkeler, şirketler ve insanlar nasıl oluyor da sanki birbirini taklit ediyormuş gibi büyük bir borçlanma yarışının içine girdiler ve bir tülü çıkamıyorlar?
Bugün Amerikalıların %66’sı obezite ve aşırı kilodan yakınmaktadır. Bu oran sadece on yıl önce %20’ler seviyesindeyken nasıl olmuştur da bu kadar hızlı bir şekilde yükselmiştir?
Obezite bugün sadece ABD’nin değil, tüm dünyanın sorunudur. Toplumsal ve bireysel mücadelenin şiddeti giderek artsa da obezite maalesef durdurulamamakta, tam tersi hızla yayılmaktadır. Tıp bilimi maalesef bu büyük sorunu çözmekte henüz kesin bir başarı gösterememiştir. Yapılan araştırmalar obezitenin aşırı yemek yeme, genler, sosyal hayat düzensizlikleri ve psikolojik faktörler gibi nedenlerle ortaya çıktığını söylemektedir. Bunlara karşı geliştirilen tedavi yöntemleri de genellikle egzersiz, diet programları, felsefik müdahaleler ve ilaç önerileri şeklinde oluşmaktadır. Fakat tüm bu önlemlere rağmen obezite yüksek bir hızla artmaya devam etmektedir. Tıp bilimi ortaya koyabileceği tüm tedbirleri almasına rağmen nasıl oluyor da obezite yayılmaya devam ediyor? Acaba bir yerlerde bir hata yapılmış olabilir mi? Obezitenin gerçek nedeni tüm bunların dışında farklı bir şey olabilir mi?
Sosyal ağlar üzerine araştırmalarıyla tanınan Nicholas Christakis ve James Fowler adlı bilim adamları 2007 yılında “The spread of obesity in a large social network over 32 years” adlı bir makale yayınlarlar. Christakis ve Fowler 32 yıllık bir periyotta on binlerce kişinin fiziksel vücut değişimlerini incelemişler ve o güne kadar kimsenin tahmin edemediği bir sonuca ulaşmışlardır: Obezite bulaşıcıdır!
Yaptıkları araştırmalarda kişileri, bir arada yaşadıkları ailelerini, arkadaşlarını ve arkadaşlarının arkadaşlarını 32 yıl boyunca incelemişlerdi. Gördükleri şuydu. Kişinin bağlantıda bulunduğu kişiler obezse onun da obez olma ihtimali tüm olasılıksal hesapların üzerinde büyük bir benzerlik içeriyordu. Daha basit ifade edersek obezler obezlerle, zayıflar zayıflarla aynı ağlar içinde yer alıyordu. Yani ortada sosyal bir bulaşıcı hastalık vardı. Peki ama dünyanın en yaygın bulaşıcı hastalığı nasıl bulaşıyordu?
Aslında sorun sadece kişilerin kendilerine benzer kilodaki kişilerle ilişki içinde bulunmasından kaynaklanmıyor. Obez kişilerle yakın olan zayıflar da bir süre sonra yeme alışkanlıklarını ve tercihlerini yakınlarındaki obezlerin tercihleri yönünde değiştirmeye başlamaktadırlar. Davranışlar taklit edilmeye başlayınca kilo seviyeleri de birbirine benzemeye başlamaktadır. Fikirler ve davranışlar bitişik konumdaki kişiler tarafından sürekli olarak taşınmaktadır. İnsanlar yalnız yaşamaya ve günlerini geçirmeye alışık olmadıklarından, alışkanlıkların ve düşüncelerin taşınma hızı artmaktadır. Herkesin sevdikleriyle birlikte olma arzusu için de aynı şey söylenebilir. Tüm bu nedensellik zinciri sonuçta baskın taraf olan obeziteler lehine doğru bir değişim yaratmaktadır. Unutulmamalıdır ki Kate Moss veya Victoria Beckham gibi ünlüler sürekli incelen bedenlerini bize cömertce sergileseler de kendimizi kıyasladığımız kişiler daima çevremizdekilerdir.
Makale yayınlandığında sert tepkiler alsa da bugün gelinen nokta itibarıyla obezitenin bulaşıcı olduğu herkesin kabul ettiği bir olgu haline dönüşmüştür. İşte obezitenin tipik bir bulaşıcı hastalık gibi yayılmasının ardındaki nedensellik borçlanma için de geçerlidir. Ülkeler, şirketler ve kişiler ilişki içinde bulunduklarının düşünce ve davranışlarını taklit etmektedir. Borçlanmanın yayılma yöntemi incelendiğinde kabaca şöyle bir haritalandırmaya ulaşılabilir. Şirketlerde başlayan borçlanma öncelikle o şirketlerin ilişkide olduğu şirketlere, sonra diğer şirketlere, oradan şirketlerin müşterilerine ve sonunda müşterilerden geri kalan vatandaşlara geçmektedir. Ülkeler açısından da aynı şeyi söyleyebiliriz. Avrupa Birliği ülkelerinin neredeyse tamamının aynı sorundan şikayetçi olması birbirlerinin davranışlarını kısa süre içinde taklit etme ve taşıma özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak da herkes en yakınındaki ya da kendi iletişim ağları içindeki diğer kişilerin borçlanma ile varlık ya da zevk yaratma davranışlarını tekrar ederek dünyayı büyük bir borç yükünün içine itmişlerdir.
Tıpkı obezitede olduğu gibi borçlanma için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Tıp ve kişisel irade ile dünyanın obezite sorunu çözülemeyeceği gibi borçların yapılandırılması veya geri ödenmesiyle de borç sorunu çözülemez.
Duyguların kendine has nedenlerini aklın anlaması maalesef hep uzun sürmektedir. Kendimizi hata yaparken rahatsız etmediğimiz sürece aklımızı duygularımızın suç ortağı yapmaya devam ediyoruz demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder