İnsanın hayattaki başarısı için olmazsa olmaz değildir ama yine de üniversiteler bilim, kültür, sanat ve sosyal hayatın ileri gitmesi için her zaman kutsal kabul edilen yerlerdir. Dünyanın gelişmesini sağlayacak bilginin öğretildiği ve geliştirildiği yerler olması itibarıyla da üniversiteler insanların vicdanında imtiyazlı yerlerdir. Bir konunun en ileri bilgisini edinen üniversite öğrencileri okuldan sonra hayata atılarak geleceğe yön verirler. Ama elbette ki bir zihnin geleceği şekillendirmesi diploma denilen kağıt parçası ile başlamaz. Belli bir disiplinin en ileri bilgisiyle donanan üniversite öğrencileri okul hayatlarının her döneminde edindikleri bilgi ile gelecek mimarı olmaya başlarlar.
Bir grup Ekonometri öğrencisinin hazırladığı elektronik bir dergiyi inceliyorum. Nezaket gösterip paylaşmışlar. Ekonominin önemli konuları hakkında, okullarında kendilerine öğretilen bilgi ve araştırmalar ekseninde değerlendirmelerde bulunmuşlar. İş hayatındaki profesyoneller, hayatın üniversitelerde anlatılanlara benzemediğini düşünürler. Çünkü gerçek hayat daha zor ve öngörülmezdir. Hayatın zor koşulları üst üste eklenip tecrübe denen karmaşık bakış açısını oluşturduğunda üniversitelerde öğretilenlerin hikaye olduğunu düşünmeye başlarsınız. Genellikle üniversitelilerin görüş ve değerlendirmelerini hayatın realitesiyle ölçüşmüyor diye sığ bulursunuz. Birkaç yıllık okumayla gerçek hayatın problemlerinin çözülemeyeceğini düşünürsünüz. Öyle mi?.. Peki!..
2000’li yılların başında dünyanın en gözde şirketi hiç şüphesiz Enron’du. En sıradan insandan ABD Başkanına kadar herkes bu dahi şirketin ölümsüz olduğuna inanıyordu. Üst üste 6 yıl boyunca Amerika’nın en inovatif şirketi seçilmişti. Hatta Fortune dergisi, şirketin iflas ettiği 2001 yılı Aralık ayından birkaç hafta önce Enron’u dünyanın en inovatif şirketi seçmişti. Şirket iflas ettiği gün bile hiç kimse buna inanmamıştı. Yatırımcılardan politikacılara, analistlerden habercilere kadar herkes haberin gerçek olmadığını düşünmüştü. Ama haber doğruydu. Bu dev şirket tıpkı Titanic gibi çok kısa bir sürede batmıştı. Ne tecrübeli bir analist, ne tecrübeli bir ekonomist, ne kurt bir yatırımcı ne de eli uzun bir politikacı bu sonucu önceden görememişti. Tecrübe de Enron gibi batmıştı. Fakat Enron’un batacağı gören hiç kimse çıkmamış mıydı?..
Şimdi anlatacağımız hikaye ekonomi tarihinin sayfaları içinde kendisine yer bulmuş değildir. Muhtemelen okuyanlar da ilk kez duyacaklardır. Gelin öyleyse Enron efsanesinin bilinmeyen bir sayfasını aralayalım ve bu inanılmaz hikayeyi hep beraber öğrenelim.
Enron’un iflasından iki yıl önce… 1998 yılı sonbaharı... Yatırımcıların, satın almak için Enron hissesi bulmakta zorluk çektiği günler. Şirketin en parlak dönemi. Cornell Üniversitesinde okuyan 6 öğrenci ekonometri dönem ödevlerini yapmak için bir araya gelirler. İstatistik ve matematiksel formülleri kullanarak herhangi bir şirketin finansal tablolarını inceleyeceklerdir. Hocalarının derslerde kendilerine öğrettiği Beneish modeli, Lev and Thiagarajan indicators, Edwards-Bell-Ohlsen analizi gibi karmaşık teknikleri kullanacaklardır. Zorunlu olmadığı sürece hayatta kimsenin öğrenmeyeceği bu karmaşık teknikler, ki hiçbir tecrübe sahibi iş insanı bunlara gerek duymaz, öğrencilerin ödevlerinin konusuydu. Sıra şirket seçmeye gelmişti. Öğrencilerden biri enerji sektörüne ilgi duyduğu için Enron’u seçmeyi önerdi. Diğerleri de kabul ettiler.
Öğrenciler derhal çalışmaya başladılar. 50 adet finansal rasyoyu istatistiksel modelleri kullanarak analiz ettiler. Hocalarının kendilerine öğrettiği karmaşık modelleri birer birer uyguladılar ve sonunda raporlarını oluşturdular. Hocaları Charles Lee bu kalınca raporun ilk sayfasını açınca gördüğü şey karşısında şok olmuştu. Çünkü raporun ilk sayfasında büyük harflerle şöyle yazıyordu: “Şirket iflasa gidiyor, satın!”
Charles Lee, analizde kullanılan modellere son derece güveniyordu ama çıkan sonuç güvenilir gelmemişti ona. Hatta gülünç gelmişti. Öğrencilerin bir yerlerde büyük hatalar yaptıklarını düşündü. Tüm profesyoneller alın tavsiyesi verirken satın demek anlamlı bir karar olamazdı. Kaldı ki bu kadar tecrübeli insanın göremediği bir şeyi birkaç öğrencinin görebilmesi de komikti.
Fakat öğrenciler hata yapmamıştı. Tam iki yıl sonra, o raporda yazan sebeplerden dolayı Enron iflas etmişti. İşte bu altı öğrenci, bu tarihi öngörüyü ekonometri ile başarmışlardı.
Bir grup ekonometri öğrencisi şimdi ülkemizde de bir araya gelerek bir elektronik dergi çıkarmışlar. (Dileyenler dergiye www.ekonometristlerplatformu.blogspot.com adresinden ulaşabilir.) Dergiyi biraz dikkatle inceleyince okuduklarınız karşısında şok oluyorsunuz. Her yazı çarpıcı öngörülerle dolu. İçlerinden biri, İbrahim Erdemir, “İstatistiksel Okuryazarlık” adlı makalesinde aynen şöyle söylüyor: “Bilgi kaynağını sunan kişilerin, yöneticilerin ve halkın kolay anlayacağı bir dil geliştirmesi gereklidir...” Finansal okuryazarlık kampanyalarına milyonlarca dolar harcanan şu günlerde, bilgi çağının yarattığı enformasyon şelalesini de düşünerek sorumluluğun bilgiyi yayanda olduğuna vurgu yapıyor İbrahim Erdemir. Bu düşünce neresinden bakılırsa bakılsın çağının en az 20 yıl ötesinde bir anlayışı savunuyor ve ekonomistinden habercisine herkese sorumluluk yüklüyor.
Bir diğer öğrenci, Ülkü Güneş, “Finansal Okuryazarlık” adlı makalesinde şöyle diyor: “Muhasebede rakamlar değil, onların bize söyledikleri önemlidir. Çünkü serveti açıklayan şey kelimeler değil, rakamlardır…” Ülkemizin en büyük ekonomik sorunlarından tasarruf açığı giderilmek isteniyorsa zengin olmaya giden yolun, rakamların dilinden anlamaktan geçtiğini ortaya koymak bugün birçok tecrübeli ekonomistin bile sahip olmadığı bir finansal bilgelik içermektedir.
Üçüncü sınıf öğrencisi Erhan Sezer ise “Ekonomi ve Değişim” adlı makalesinde şöyle diyor: “Ülkemizde hala daha alaturka sistemle yönetilen şirketlerin varlığı bu bilim dalında (ekonometri) okuyan bizlerin etkinliğinin görmezden gelinmesini sağlasa da eminim yıllar geçtikçe bunun etkisini ve değişimini şirketlerimiz de görerek bizlerin değerini anlayacaklardır…”
Sanıyoruz bu sözlerin üzerine söyleyecek fazla bir şey yok. Cornell Üniversitesindeki öğrenciler dinlenseydi vatandaşların yüz milyarlarca parası buhar olmayacak ve ABD hükümeti on binlerce sayfalık kanun çıkartmamış olacaktı. Ama eğer bizim ekonometrist öğrencilerimiz dinlenmezse bundan daha kötüsü olabilir. Finansal okuryazarlığı gelişmemiş bir toplum, tasarruf açığı olan bir ekonomi ve şirketlerini hala varsayımsal kadercilikle yöneten işletmeciler…
Ekonomistler, iş adamları, politikacılar ve tecrübeleriyle sabit olan herkes! Eğer bildiklerinize yeni bir şey katmak, düşüncenize yeni bir bakış açısı eklemek istemiyor ve bilginizin evrenine basit bir üniversite öğrencisinin katacak bir şeyi olmadığını düşünüyorsanız; lütfen üniversite öğrencilerini dinlemeyin!
1 yorum:
LİNKEDİN KOBİ KÜLTÜRÜ GURUBUNDA YAYINLARSANIZ MUTLU OLURUZ:ÖZET RAKAMLARI OKUMAK DEĞİL KONUŞTURMAK GEREK.(Not.Ben Aslında İstatistikçiyim)
Yorum Gönder