17 Ekim 2008 Cuma

Kapitalizm'den Öteye



Hemen herkesin bildiği bir gerçektir. Serbest piyasa ekonomisinde fiyatlar teknik olarak arz ve talebin denge noktasında oluşur. Peki, ya finansal piyasalarda?

Finans sektörünün başrol oynadığı gayrimenkul, kredi, future işlemler, emtia ve kıymetli maden piyasalarında fiyatlar, hırs ve korkunun yarattığı yüksek tansiyon sonucu oluşmaya başlamıştır. Finansal piyasalarda herkes kar elde etmeyi isterken, aynı zamanda elindekini de kaybetmekten korkmaktadır. Bu da hırsı, ekonominin temel risk alma modeli yaparken, korkuyu da en güvenilir verimlilik prosedürü haline getirmiştir.

Bugünkü krizin kapasitesinin, birçok ekonomist tarafından anlaşılamamasının altında yatan sebep de buradan kaynaklanmaktadır. Parasal olay ve olguları daima temel ekonomi kuramlarıyla açıklamaya çalışan, sebep ve sonuçları makro ve mikro yetersizliklere bağlayan ekonomistler, hırs ve korku faktörüyle oluşan fiyat mekanizmasına da “balon etkisi” diyerek yetersiz bir tanımlama getirmektedirler. Böyle olunca krizin asıl kaynağı gözden kaçırılmakta, gelecekteki etkileri hatalı öngörülmektedir.

Bir banka hatalı kredi kararları verebilir. Ama eğer bunu tüm bankalar yaparsa, bu kolektif bir zafiyetten öteye sistematik bir problemdir. Bugünkü sistematik problemin yaratılmasında ekonomik ve politik rejimlerin etkisi kadar, bankaların, şirketlerin ve yatırımcıların da etkisi göz ardı edilmemelidir. “Bırakınız yapsınlar” modeli bankaları, balonların distrübitörü haline getirirken, merkez bankalarını, sermaye piyasası düzenleyici kurumlarını ve hükümetleri de bu dağıtım zincirinin en başına koymuştur. Burada popülizm ve altında yatan sebepler iyi tahlil edilmelidir. Bu ayrımlar yapılmadan çıkarılacak dersler hatalı olacaktır ve muhtemelen bir sonraki krizin de hazırlayıcısı olacaktır.

Mortgage krizi, gayrimenkul krizi, kişisel harcamalar krizi, bireysel yatırımlar krizi… Bu tüketim kapitalizminin hangi ayakları şu anki global krizi yaratmıştır? Tüketicilerin ihtiyaç duymadıkları, gelirlerini aşan, evden iPhone’a kadar bir dizi mala yaptıkları harcamalar, bankacılık sisteminin güvenlik sübabını oluşturan tasarruf mevduatını yok etmiştir. Kredilere endekslenen borçlu yaşam, bir süre sonra ülkeleri de borçlu hale getirmiştir. Kapitalizm denilen ekonomik sistem artık bireylerin sürdürülemez tüketim harcamalarının adı haline gelmiştir. Herkes kendi için alışveriş yaparken, toplumlar iflasa sürüklenmektedir. Bir zamanlar insanların gerçek ihtiyaçları için mallar üreten kapitalizm, bugün ürettiği malları satabilmek için ihtiyaç yaratmaktadır. Pazarlamaya milyarlar akıtılırken, tüketiciler kolayca ayartılmaktadır. Kişiler, sadece ihtiyaç duydukları ve bedelini ödeyebilecekleri ürünleri alma erdemini gösteremediği sürece kapitalist üreticilerin “Biz sadece onların istediğini veriyoruz!” söylemleri devam edecektir.

Tüm bu yaklaşımlar paralelinde, krizin sonuçları üzerine bir dizi öngörüyü burada yeniden belirtelim.

Kriz, başladığı ilk günden bu yana sürekli bir evrim içindedir. Başlangıçta bir likidite problemiydi. Kurumlar, birbirlerine ödünç vermekte oldukça şüpheli davranıyor, ellerindeki menkul kıymetleri satacak müşteri bulamıyorlardı. Merkez bankalarının nakit enjekte etmesiyle çözülen likidite problemi, bugün kredi problemine dönüşmüştür. Çünkü satılamayan menkul kıymetlerin değeri düzeltilemeyecek şekilde düşmüştür. Bu da krediye bağımlı dünya ekonomik sistemini derinden yaralayacaktır.

Dünya ekonomisi bir dönüm noktasına gelmiştir. İngiltere, Avrupa’nın büyük bölümü ve Asya’nın bazı bölümleri bu noktada Amerikan ekonomisinden uzaklaşmak zorunda kalacaklardır.

Düşük faiz oranları ve yüksek likiditenin risk fiyatlamasında yarattığı hatalar, subprime krizini kredi krizine dönüştürmüştür. Çöken kredi sisteminin yeniden kurulması yeni bir dünya düzeni getirecektir.

Golabal finansal piyasalardaki krizin giderilmesi için gelişmiş ülkeler, yükselen piyasalara daha fazla ihtiyaç duyacaktır. Bugün Wall Street, cari fazla veren ülkelerin devlet destekli fonları (sovereign fonlar) tarafından yeniden finanse edilmeye başlanmıştır.

Bugüne kadar global ekonomik büyüme Amerika ve Avrupa Birliği tarafından sağlanırken, artık BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) ülkeleri tarafından yönlendirilecektir.

Büyük şirketler, yönlerini yavaş yavaş yükselen piyasalara çevirirken, ekonomik ve finansal mimari yeni bir şekle bürünecektir.

Oldukça geniş bir alanda etkili olacak global resesyon, finansal sektörde yeni düzenlemelerle yeni bir başlangıcı zorunlu kılarken, reel sektöre de gerekli ayarlamaları yaptırtacaktır.

Yatırımcılar uzun bir süre eskisi kadar cesur olamayacak, güvenli yatırımlarla risk iştahlarını geçiştirmeye çalışacaklardır.

Şu anki global finansal sistem daha önce yaşanmadığı için, öğrenilmesi ve öğretilmesi mevcut ekonomik kuramlar ışığında mümkün gözükmemektedir. Finansal literatürün değişimi önemli bir ihtiyaç olacaktır.

Evet, tüm bu tahminlerin gerçekleşme olasılığı oldukça yüksek. Ama bunların yanında, asıl olması gereken şey olacak mı? Diğerleri yoksullaşırken kendileri zenginleşen finansal sistem yöneticileri kendi özeleştirilerini yapıp, hiç olmazsa kendilerine doğruyu söyleyebilecekler mi?

Hiç yorum yok: