22 Ekim 2008 Çarşamba

Çok Kutuplu Ekonomik Sisteme Doğru...



Çok değil, bundan bir yıl önce, global finansal piyasalar ne kadar cazibeli ve çekiciydi. Kulaktan kulağa fısıldanmaya başlayan subprime problemi söylentileri, kısa bir sürede, dünyanın en büyük finansal felaketine dönüştü.

Halbuki ne kadar da özenle örülüyordu global finans sisteminin tuğlaları. 5 büyük yatırım bankası, bu yeni finans sisteminin yapı taşlarını herkese nasıl da dikte ettiriyorlardı: “Şirket evlilikleri, kredi değerliliği çeşitli ratinglerde ve düzeylerde belirlenen ülke ve şirketler, hisse senetleriyle ilgili ‘tut, sat, beklet’ önerileri…” Bütün dünyayı içine çeken bu kademeli cazibe balonu birden patlayıverdi. Tıpkı bu sistemi yaratan beş büyük yatırım bankası gibi; Morgan Stanley, Goldman Sachs, Merrill Lynch, Lehman Brothers ve Bear Stearns. Yarattıkları cazibe balonu sönerken kendileri de sönmeye başladı. Morgan ve Goldman’ın son çırpınışları da bitince balon tamamen sönmüş olacak.

Çin’den İngiltere’ye tüm finansal piyasalar değerlerinin %50’sinden fazlasını bu türbülansta kaybetti. Resesyon korkularına tam alışılmıştı ki, depresyon endişesi son yüzyıldı ikinci kez her yana yayılmaya başladı. Ülkeler ve liderler çözüm için yaygara kopartmaktalar.

Son bir yıl içinde yaşananlar göz önüne getirildiğinde, yatırımcıların %99’unun krizin yaklaştığını anlayamadıkları ortadadır. Her gün yeni haberlerle derinleşen krizin bundan sonrası için öngörüde bulunmak gerçekten mümkün görünmemektedir. Balonun yarattığı değersiz varlık yığınları (toksikler) anbean büyüyerek bir kasırgaya dönmektedir. Bunların olacağını biz biliyorduk, diyecek yatırım bankalarının bunu söylemeden çökmeleri, krizin şu ana kadar tek katlanılır tarafı sanırız.

Krizi hafifletmek için ülkelerin yardım paketleri ardı ardına geliyor. Amerikan hükümeti şirketlerin kamulaştırılması için şu an itibariyle 1 trilyon $’ı gözden çıkarmış durumda. Güney Kore 100 milyar $, Rusya 120 milyar $, Almanya 650 milyar $, İngiltere 37 milyar £. Liste uzayıp gidiyor. İzlanda, Macaristan, Ukrayna gibi ülkelerse neredeyse çökmüş durumda.

Böyle bir krizin ulusal ve global etkileri tarihte daha önce test edilmediği için sonuçlarının nereye varacağı hakkında yorum yapmak zor. Subprime mortgage’lerle başlayıp vahşi bir kredi çılgınlığına dönüşen finansal sistem, zaman içinde uluslar arası şirketlerin de katılımıyla yüksek kaldıraçlı bir hale gelmiş, zayıf düzenlemelerin katalizörüyle de tam bir kitle imha silahı haline dönüşmüştür.

Amerika, dünyanın finansal gücü ünvanını 1944 yılında imzalanan Bretton Woods Anlaşmasıyla kazandı. 2. Dünya Savaşının ardından, gelecekte olacak büyük savaşların vereceği yıkımı önlemek ve yeni ekonomik buhranların önüne geçmek için bu anlaşma imzalandı. Fikir babaları Roosevelt, Churchill ve Keynes’di. Ulusal ve uluslar arası ekonomik sistemin inşası için Dünya Bankası kurulurken, ülkelerin ödeme yetersizliklerinin finansmanı için IMF hayata geçirildi. 1971 yılında Amerika’nın doların altına çevirebilirliğini durdurması sonrasında dolar, ülkeler için rezerv para haline dönüştü.

2000’li yıllarda kurulan ve bugün krize dönüşen bu sempatik ve kompleks sistem, 64 yıldır süren ekonomik modeli yıkmıştır.

Meydana gelecek tahribattan aslan payını alacak olan Amerika, global ekonomik gücünü devam ettirebilecek mi?

Sarsıntıda en güçlü liderlik sesleri Japonya’dan geliyor. Resesyon korkuları onları da sarsa da, dünyanın en güçlü ikinci ekonomisi olmaları güvenlerini arttırıyor. 1 trilyon $’lık döviz rezervlerinin bir kısmını Güney Kore gibi, kendi rezervleri kendi ekonomilerini kurtarmaya yetmeyecek ülkelere harcamak istiyorlar. Amerika’nın dominant, nakit sağlayıcı beyaz şövalye rolünü çok istedikleri ortada.

1990’larda yaşadığı krizden ihracat lokomotifli ekonomileri ile kurtulan 5 trilyon $’lık Japonya, tecrübeli muhasebeci ve hukukçularını, bankaları toksiklerden kurtarması için Amerika’ya gönderdiği en son söylentiler arasında.

Japonya bu krizden lider ülke olarak çıkamasa da çok kutuplu bir dünya oluşuyor artık. Avrupa Birliği, Hindistan, Çin ve belki de Brezilya. Her birinin farklı alanlardaki güçlü yanları tek masada bir araya gelecek. Japonya’nın döviz rezervleri ise tüm bu ekonomileri yönetecek güce sahip. Fakat yapılanların krizden çıkabilmek için yeterli olmayacağı yüksek bir ihtimal olarak görünmeye devam ediyor.

Hiç yorum yok: