6 Ekim 2008 Pazartesi

Finansal Sistemin Hasta Adamı: Moralite

Bankalar, kişilere ve küçük ve orta boy işletmelere kredi kullandırırken, kısaca 5C diye adlandırılan kriterler üzerinden değerlendirme yaparlar.

Character (Kişisel nitelikler, Moralite)
Capacity (Gelir yaratma kapasitesi)
Capital (Sermaye)
Conditions (Ekonomik koşullardan etkilenme)
Collateral (Teminat)

Bankalar kredi vermeye başladıkları ilk günden beri, bu 5 maddeyi çok ciddi bir şekilde analiz ederek kredi kararlarını oluşturmaya çalışmışlardır. Yeni kriterler zaman içinde listeye eklense de, kredi karar sürecinin ahlaki iskeletini oluşturan Character (Moralite) önemini hep korumaktadır.

Moralite, kredi alacak tarafın kredi verecek taraf üzerinde yarattığı olumlu etki olarak tanımlanabilir. Kredi verecek taraf karşı tarafın güvenilir olup olmadığı, krediyi ödeyip ödeyemeyeceği üzerinde karar vermeye çalışır. Karşı tarafın kişisel geçmişinden, iş tecrübesinden, eğitiminden akılcı sonuçlar çıkarmaya çalışır. Elde edilen veriler ile de kredi kararı desteklenir.

Columbia Üniversitesinden Profesör A.Bhide yaptığı sosyal araştırmalarda, güç ve ekonomik itibarın moralitenin göz önüne aldığı kriterlere baskın çıktığını ortaya koymuştur. Şirketler, müşterilere ihtiyacı oldukları düşüncesine odaklandıkça, müşteri sarhoşu olmayı daha çok benimsemektedirler. Bu da moralitenin daha az göz önünde tutulmasına sebep olmaktadır.

Bir dizi mekanizma, moraliteyi etkileyen değerler sistemini tahrip etmektedir. İşleri kötü giden bir esnafın müşterileri azarlaması veya kedileri tekmelemesi moralite standartlarını zıt bir durumdur ama değerlemede göz önünde tutulmamaktadır. Çalıştığı şirkette, maaşını aldığı muhasebeciyi bile tanımayan, alışverişlerini internetten yapan bir çalışanın kısıtlı ilişkiler silsilesi, karşılıklı iletişimin yarattığı ve kredi değerlemesine esas kişilik kavramının oluşmasına mani olmaktadır. Gelişen teknoloji moralite karşısında açıkça bir "de facto" oluşturmaktadır. Bunun sonucunda moralitenin standartları, sektörün veya şirketin kabullenmelerini yansıtır hale gelmektedir. Ülkemizde 40 milyona yaklaşan kredi kartı pazarını göz önüne alalım. Bugün bu pazarının yönetimi, bir otelin yönetilmesinden daha büyük ve kompleks bir çaba içermemektedir.

Tüm bu sistemde moralite nerededir?..

Son yıllarda kişisel kredi skorları (ülkemizde Kredi Kayıt Birliği-KKB tarafından tutulmaktadır) kredi kararlarının tek belirleyicisi olmuştur. Çok fazla nüans içeren kredi kararları yerine kredi skorlarına güvenmek, sürecin mantıksal bir sonucu olarak sektörde yer etmiştir. Operasyonel verimliliğin önemi kredi skorlarını, geleneksel yargısal kararlara tercih etmektedir. Oysa kredi skorları değişen ekonomik gücü, ödeme kabiliyetini ve hatalardan ders çıkarma yeteneğini göstermemektedir. Bugün çok düşük düzeyli işlerde çalışanlar için bile bu skorlara başvurulması acaba doğru kredi kararı için yeterli midir?

Problem, çağın ekonomik erdemlerinin ahlaki yetersizliği değil erdemlerin tamamen yok olmasıdır. Hırsızlık, dolandırıcılık, kara para, kanun dışı işler gibi kredi skorunu yükselten faktörler, kişisel kredi raporlarının neresinde yazmaktadır acaba? Tutumluluk ve ihtiyatlılık ise daima düşük limitli bir kredi kartı olarak geri dönmektedir.

Jean Strouse tarafından New York Times'da yazılan küçük bir tarihi anekdeotu burada anlatmak
yerinde olacaktır.

1912 yılında, Amerikan Kongresinin araştırma komitesinde görevli bir yargıç bankacılara şu soruyu sorar: "Bankalar sadece parası ve mal varlığı olan kişilere mi kredi verecek?" Bugün dünyanın en büyük finans kurumlarından birine adını veren J.P.Morgan'ın yanıtı şöyledir: "Hayır, öncelikle moralite (character)." Yargıç, şüpheli bir tavırla aynı soruyu yeniden sorar. J.P.Morgan şu açıklamayı getirir: "Güvenmediğim bir insan benden asla kredi alamaz."

Dünya finansal sisteminin şu günlerde içinde bulunduğu durumu düşündüğümüzde, kurumların politikalarının zaman içinde nasıl değiştiği açıkça ortaya çıkmaktadır.

Bugün bankalar kredi verdikleri kişileri görmek istememekte, bunun yerine bir kredi skoru veya ratingi ikame etmeyi tercih etmekteler. Global finansal piyasaların 80'li yıllardan itibaren gelişen yapısı, bankaların "moralite odaklı" kredi anlayışını "varlık odaklı" kredi anlayışına çevirmiştir. Bankalar bu dönüşümde basit bir kişisel algılamayı kullanmışlardır: Elinizde koruyacak bir şeyiniz varsa onu kaybetmemek için daha çok çalışırsınız. Eğer varlıkların fiyatlarının yıllar itibariyle hatırı sayılır seviyede yükseldiği bir pazar içinde iseniz, sahip olduğunuz koruyacak varlıklarınız daha da fazlalaşır. Böylelikle de kredilerin tahakkuk oranları geriler.
İşte bu kabullenmeyle birlikte bankalar, insanların sahip oldukları varlıkları çoğaltmak için kredi arzını giderek arttırdılar. Kredi değerliliği olmayan müşterilere kredi verirken hiç bir değerlendirme kuralına takılmadılar. Bankalar bu aşamada "hacim odaklı" kredi anlayışıyla, verilen kredilerdeki riski menkul kıymetleştirmek suretiyle üçüncü taraflara transfer ettiler. Sonra ne olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bundan yaklaşık bir yıl önce, 21 Eylül 2007'de, yani subprime krizinin başladığı ilk günlerde, Amerika'da sektör temsilcilerinin katıldığı bir toplantıda, bugün krizi yöneten baş mimarların krizle ilgili görüşlerini hatırlamak faydalı olacaktır.

Barney Frank (Komite Başkanı): "Henüz düşünürücü seviyelerde değil."
Henry Paulsen (Hazine Sekreteri): "Ahlaki çöküş görmüyorum."
Ben Bernanke (FED Başkanı): "Problem görmüyorum."

Dünyayı yöneten CEO'lardan uzağı görmeleri beklentisi bir yana, burunlarının uçlarını görememiş olmaları, finansal sektörün kimler tarafından yönetildiği düşüncesini akla getirmektedir. Kredi talep edenlerin moralitesini ölçeceklerin istenilen yeterlilikte olmadığı şüphesi giderek artmaktadır. Piyasa her zamanki gibi, kendi değerlerini, kendi istediği şekilde yaratmaya devam ediyor...

2 yorum:

Adsız dedi ki...


okadar finansın içindeyiz kredi oranlarının düştüğünü göremedik doğru düzgün https://www.finanshaberim.com/kredi-hesaplama/ bakıyorum oranlara 0.90 altında yok arkadaş

Admin dedi ki...

Paylaşım için teşekkürler. Ben de faturalı hatta kredi araştırması yaparken buldum. İşime yaradı.