Krizin neresindeyiz?.. Daha ne kadar derinleşecek?.. Neleri kaybedebiliriz?..
Dün bu soruların cevabını, Japonya ekonomisine kısa bir bakışla okuyucuların takdirine bırakmıştık. Bugün aynı yaklaşımla, bu kez İngiltere’nin durumunu kısaca anlatarak yanıtlara ulaşmaya çalışalım.
Sayıları her gün artan ekonomist, gazeteci, iş adamı ve yatırımcı İngiltere’nin İzlanda stili bir iflasla karşı karşıya kalacağını söylüyor. Fakat henüz hiçbir İngiliz yayın kuruluşu bu konuda haber yapmaya yanaşmıyor.
İngiltere’nin teknik iflas diye tabir edilen borçlarını ödeyeme durumuna düşmesine neden olacak en önemli gösterge bütçe açığı. Analistler, 150 milyar pound’luk bütçe açığının finansmanı için önümüzdeki beş yıl içinde 450 milyar pound borç alınmasının gerekli olduğunu söylüyor. Bu, ülkenin IMF yardımına en son zorlandığı 1976 yılından beri yaşadığı en büyük açık.
Bankacılık sisteminin neredeyse çökme noktasına gelmesi, merkez bankasının faizleri, kurulduğu 1693 yılından beri en düşük seviye olan %1 seviyesine çekmesi sonrasında beklenen yumuşamanın önüne geçti. Artık tek çare IMF yardımı.
İngiltere’de yıllar içinde meydana gelen çarpık finansal yapı artık taşınamaz seviyelerde. Hane halkının borçları, gelirlerinden %165 daha fazla. Düzenleyici kurumlar bunun halkın sorunu olduğunda diretse de, finansal sistemdeki aşırılığın bu noktalara getirdiği ortada. Evin satış bedelinin %120’si oranında verilen mortgage’lerin bunda hiç suçu yok m? Borç, kimyasal silahlar kadar tehlikeli bir araç artık.
İngiltere 2008 yılı içinde %2,8 küçüldü. Bütçe açığının milli gelire oranı %8-10 arasında. Dış borcun milli gelire oranı %40 seviyelerinden %60 seviyelerine yükselirken yardım paketinin büyüklüğünün milli gelire oranı sadece %1. Aynı oran Çin’de %14. Banka iflaslarıyla mücadele için harcanan paranın milli gelire oranı ise %7. İngiltere’nin nakit stoğunun kalmadığı ortada. Tüm bu rakamlar iflas çizgisine yaklaşmayı hızlandırıyor.
Yunanistan ve İspanya’nın 3A ülke ratingini kaybetmesinden sonra sıra şimdi de İngiltere’de. Özellikle Royal Bank of Scotland’ın (RBS) %70 hissesinin kamulaştırılmasından sonra bu olasılığın ağır bastığı otoriteler tarafından kabul ediliyor.
İngiliz merkez bankası Bank of England (BOE), ülkenin içine girdiği bu resesyondan çıkmak için, ekonominin kuramsal varsayımlarına rağmen para basmaya başlayacaklarını bugün açıkladı. Enflasyon tehdidi şu aşamada kredi ve mortgage balonları gibi görmezden gelinecek.
Ev satışlarının 1978’ten beri en düşük seviyeye gelmesi bu konuda da önlem arayışlarını arttırdı. Ekonomik çöküşün altında yatan problemin varlık fiyatlarının düşmesi olarak görülmesi, farklı yaklaşımları gündeme taşıyor. Şu an en baskın düşünce, merkez bankasının para basarak ev satın almaya başlaması. Böylece ekonomiye enjekte edilecek para konut pazarını canlandırırken, aynı zamanda deflasyonun da önüne geçecek.
Senaryoların hangisinin uygulanacağını yakında göreceğiz. Ama kesin olan bir şey var ki, sadece güven üzerine kurulan bu finansal sistemin, uçurumun kenarına getirdiği son ülkenin İngiltere olmayacağı.
Dün bu soruların cevabını, Japonya ekonomisine kısa bir bakışla okuyucuların takdirine bırakmıştık. Bugün aynı yaklaşımla, bu kez İngiltere’nin durumunu kısaca anlatarak yanıtlara ulaşmaya çalışalım.
Sayıları her gün artan ekonomist, gazeteci, iş adamı ve yatırımcı İngiltere’nin İzlanda stili bir iflasla karşı karşıya kalacağını söylüyor. Fakat henüz hiçbir İngiliz yayın kuruluşu bu konuda haber yapmaya yanaşmıyor.
İngiltere’nin teknik iflas diye tabir edilen borçlarını ödeyeme durumuna düşmesine neden olacak en önemli gösterge bütçe açığı. Analistler, 150 milyar pound’luk bütçe açığının finansmanı için önümüzdeki beş yıl içinde 450 milyar pound borç alınmasının gerekli olduğunu söylüyor. Bu, ülkenin IMF yardımına en son zorlandığı 1976 yılından beri yaşadığı en büyük açık.
Bankacılık sisteminin neredeyse çökme noktasına gelmesi, merkez bankasının faizleri, kurulduğu 1693 yılından beri en düşük seviye olan %1 seviyesine çekmesi sonrasında beklenen yumuşamanın önüne geçti. Artık tek çare IMF yardımı.
İngiltere’de yıllar içinde meydana gelen çarpık finansal yapı artık taşınamaz seviyelerde. Hane halkının borçları, gelirlerinden %165 daha fazla. Düzenleyici kurumlar bunun halkın sorunu olduğunda diretse de, finansal sistemdeki aşırılığın bu noktalara getirdiği ortada. Evin satış bedelinin %120’si oranında verilen mortgage’lerin bunda hiç suçu yok m? Borç, kimyasal silahlar kadar tehlikeli bir araç artık.
İngiltere 2008 yılı içinde %2,8 küçüldü. Bütçe açığının milli gelire oranı %8-10 arasında. Dış borcun milli gelire oranı %40 seviyelerinden %60 seviyelerine yükselirken yardım paketinin büyüklüğünün milli gelire oranı sadece %1. Aynı oran Çin’de %14. Banka iflaslarıyla mücadele için harcanan paranın milli gelire oranı ise %7. İngiltere’nin nakit stoğunun kalmadığı ortada. Tüm bu rakamlar iflas çizgisine yaklaşmayı hızlandırıyor.
Yunanistan ve İspanya’nın 3A ülke ratingini kaybetmesinden sonra sıra şimdi de İngiltere’de. Özellikle Royal Bank of Scotland’ın (RBS) %70 hissesinin kamulaştırılmasından sonra bu olasılığın ağır bastığı otoriteler tarafından kabul ediliyor.
İngiliz merkez bankası Bank of England (BOE), ülkenin içine girdiği bu resesyondan çıkmak için, ekonominin kuramsal varsayımlarına rağmen para basmaya başlayacaklarını bugün açıkladı. Enflasyon tehdidi şu aşamada kredi ve mortgage balonları gibi görmezden gelinecek.
Ev satışlarının 1978’ten beri en düşük seviyeye gelmesi bu konuda da önlem arayışlarını arttırdı. Ekonomik çöküşün altında yatan problemin varlık fiyatlarının düşmesi olarak görülmesi, farklı yaklaşımları gündeme taşıyor. Şu an en baskın düşünce, merkez bankasının para basarak ev satın almaya başlaması. Böylece ekonomiye enjekte edilecek para konut pazarını canlandırırken, aynı zamanda deflasyonun da önüne geçecek.
Senaryoların hangisinin uygulanacağını yakında göreceğiz. Ama kesin olan bir şey var ki, sadece güven üzerine kurulan bu finansal sistemin, uçurumun kenarına getirdiği son ülkenin İngiltere olmayacağı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder