Basit bir çıkarımla başlayalım. Aşağıdaki ekonomik konsept sizce ne kadar doğru?
“Ev fiyatları bu yıl %30 arttı.”
“Ev fiyatlarındaki değişim enflasyon sepeti içinde yer almıyor.”
“Mal ve hizmetlerin fiyatı bu yıl artmadığı için enflasyon artmadı.”
Enflasyonun hesaplanma şekli her zaman tartışılır bulunmuştur. Özellikle de varlıkların enflasyon hesabına katılmaması. Hisse senetleri, bonolar ve türev ürünler gibi finansal varlıkların yanında gayrimenkul ve sermaye malları hiçbir zaman enflasyon hesaplamalarına dahil edilmemektedir. Büyüme rakamları üzerinde yapılan araştırmalarda, global büyümenin büyük ölçüde varlık enflasyonundan kaynaklandığı görülmektedir. Tıpkı varlık fiyatlarındaki artışın insanları zengin etmesi gibi.
Girişte verdiğimiz ekonomik konsepte yeniden dönerek üçüncü önermeye farklı bir açılım yapalım. Geçen yıl yerli malı bir t-shirt’ü 10 liraya satın alırken, bu yıl Çin malı olanını 10 liraya almış olalım. Bu gerçekte enflasyonun artmadığı şeklinde mi yorumlanmalı?
Ekonomik ölçümlerin tamamı, para politikaları ve kredi mekanizmalarıyla çarpıtılmış durumda. Rakamları mukayese etme yeteneğine sahip olanlar, ekonominin büyüdüğünü ve giderek zenginleşildiğini düşünüyorlar. Ya yanılıyorlarsa? Ekmeğin fiyatının yükselmesi enflasyon ise, gayrimenkul fiyatlarının artması neden “değer artışı” oluyor? Ya da neden ekmeğin fiyat artışı değer artışı olarak kabul edilmiyor? Belki ekmek satın alınıp yeniden pişirerek galeta yapılacak. Buna “yatırım” diyemez miyiz? Artan milli gelir ve hisse senedi fiyatları enflasyon sayılamaz mı?..
Görüldüğü gibi bugünün global ekonomik sisteminde en büyük problem kredi genişlemesinin yarattığı varlık enflasyonu. Varlık enflasyonu kavramı genelde cümle içinde kullanılmasına alışılılan bir ifade değildir. Yerine faiz oranlarındaki düşüş, emtia fiyatlarındaki azalma gibi kavramlar kullanılır.
Varlık enflasyonu nedir?
Varlık enflasyonunu, varlık fiyatlarındaki artışı gösteren bir fenomen diye tanımlıyor Wikipedia. Yani şaşkınlık verici bir durum olarak nitelendiriyor. Çünkü merkez bankaları, enflasyon olarak sıradan mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişimleri politika konusu yaparken, varlık enflasyonuna önem vermemektedirler. Ama maalesef taraflar arasındaki finansal işlemler sonucunda ortaya çıkan ve dünya ekonomisini uçurumun eşiğine getiren varlık enflasyonunun hesaplanabilir olması, önemli bir gereklilik olarak görünmektedir.
Varlık enflasyonunun bilinen en yaygın örneği ev fiyatları. Düşen faizler yükselen ev fiyatlarından yararlanmak isteyen insanları konut kredisi almaya itti. Hane gelirlerinin önemli kısmı ev taksiti ödemeye ayrıldı. Fakat balonun patlamasıyla düşen ev fiyatları önce potansiyel varlığı silip süpürdü. Tüketici fiyatları yani enflasyon artmadığı halde, kullanılabilir gelir oldukça azaldı. Böyle bir durumda varlık enflasyonunun iyi olduğunu söylemek ne kadar mümkün?
Varlık enflasyon ekonomisi nedir?
Yukarıdaki örneği biraz daha genişleterek, “reel ekonomi” ile “varlık enflasyon ekonomisi” arasındaki farklara daha yakından bakalım. Reel ekonomi, insanların günlük hayatlarındaki gelir ve harcamaları ifade eder. Eğer ekonomide büyüme varsa, gelirler ve fiyatlar artış eğilimi gösterir. Artan talep neticesinde de işletmeler sermaye harcamalarını arttırırlar. Ekonomi iyice ısındığında yani yeterince büyüdüğünde, merkez bankalarının sıkı para politikalarıyla bir yavaşlama (resesyon) gelir. Resesyon, sistemi temizleyerek yeni genişlemelere uygun ortamı hazırlar. Bu tipik ekonomi çevrimidir.
Varlık enflasyon ekonomisinde ise durum tamamen farklıdır. Varlık fiyatları arttıkça likidite yaratılır. Yani bankalar kredi vererek “yoktan para varetme” mekanizmalarını çalıştırlar. Bir yatırımcının 50.000 lira kredi kullanarak, 100.000 liralık bir ev satın aldığını düşünelim. Kolay para politikası devam ettiği sürece yani kredi kanalları açıksa, evin fiyatının bir süre sonra 200.000 liraya yükselmesi normal bir durumdur. Bu durumda yatırımcı evini satıp kredi borcunu kapattıktan sonra elinde 150.000 lira para kalacaktır. Başlangıçtaki 50.000 lirası ile 100.000 lira kazanmış olacaktır. Yani 2 katlı bir kaldıraç etkisi yaratmış demektir.
Eğer elindeki bu parayla yeniden ev almak isterse, arz talep gereği fiyatlar artacaktır. Bu da daha fazla kredi kullanmayı gerektirecektir. Risk ve borçlanma artarken ekonomik çevrim de balon patlayıncaya kadar devam edecektir.
Varlık enflasyonunda likiditenin etkisi
Varlık enflasyonu yukarıda anlatıldığı kadar basit bir süreç değildir. Şimdi hikayeyi biraz daha zorlaştıralım.
Deniz kenarında bir ev almayı düşündüğümüzü varsayalım. Satılık sadece 3 ev olduğunu biliyoruz. Çünkü deniz kenarındaki evler fazla sayıda olmadığı için geri kalanlar, ilk sahiplerinin veya çok zenginlerin elindedir ve olağanüstü şartlar oluşmadığı sürece evlerini satmayı düşünmeyeceklerdir. Böyle bir evi, fiyatı ne olursa olsun almayı düşünen bir Rus işadamının piyasaya girdiğini kabul edelim. Üç evden birinin satış fiyatının iki katını rahatça ödeyebilecek güçtedir. Satıcı bu fırsatı değerlendirir ve 1 milyon liralık evi 2 milyon liraya Rus işadamına satar. Bu alışverişin sonucunda, satılık olan diğer iki evin sahipleri evlerinin fiyatlarını derhal iki katına çıkaracaklardır. Bunun sonucunda bu evlerin alıcıları da borçlanma miktarlarını teknik olarak iki katına yükselteceklerdir.
Halihazırda pazarda satılmayı bekleyen 2 ev daha vardır. Bir inşaat firması sahibi ve bir petrol şeyhinin yeni kurdukları ortaklıkları için bir işyeri aradıklarını düşünelim. Böyle bir rekabet savaşında kalan iki evden birinin fiyatının, Rus işadamının ödediği fiyatın %100 üzerine çıkması normal bir durumdur. Yani deniz kenarındaki evlerin fiyatı 4 milyon liraya yükselecektir.
Likiditenin dağılımı neden paralellik göstermiyor?
Gerçek dünyada sadece deniz kenarındaki evler gibi birçok varlık balonu oluşmuştur. Bunun önlenmesi mümkün gözükmemektedir. Fakat dikkat edilmesi geren önemli bir husus vardır. Balonun oluşturduğu likiditenin dağılımı tüm taraflara aynı paralelde olmamaktadır.
Küçük bir adada yaşayan iki kabilenin olduğunu düşünelim. Nüfusun %99’unu oluşturan “Çalışkanlar” ve nüfusun %1’ini oluşturan “Zekiler”. Aynı anda adaya yerleşen bu kabileler başlangıçta çok az sermayeye sahiptirler. Her iki kabile de başlangıçta çok çalışır, sanayi ve ticarette büyük bir işbirliğine girerler. Fakat zekiler kabilesi iyi eğitimli, yetenekli ve tutumlu olmanın yanında hırslı ve ticari ahlaktan yoksundur. Bu nedenle kısa zamanda çalışkanlardan daha fazla servete sahip olurlar. Nüfusun %1’ini oluşturan bu kabile çok geçmeden adadaki işlerin tamamını yönetir hale gelir. Akıllı oldukları için kazandıkları servetin bir bölümünü çalışkanlar kabilesinin liderlerine dağıtırlar. Böylece adadaki tüm hükümet ve askeri güçleri kontrol altına alırlar.
Sistem bir süre mükemmel şekilde işler. Çalışkanlar arasındaki birkaç akıllı kişi bu zenginlikten kendilerinin de pay alması gerektiğini söyler. Adadaki varlıkların fiyatı giderek artığı için daha fazla para ödemektedirler. Nedeni açıktır. Varlıkların tamamı zekilerin ve çalışkanlar içindeki elitlerin elindedir ve onlar da bu varlıkları düşük fiyatlardan satmak istememektedirler. Sistemdeki çıtırtılar artmaktadır. Çünkü zenginlik giderek daha az insanın elinde toplanır olmuştur. (Tıpkı bugünkü dünya gibi. Halkın %10’unun zenginliğin %70’ini elinde tutması.)
İşlerin sıkışmaya başladığı anda zekiler, çalışkanları mutlu ve kendilerini daha da zengin edecek yeni bir zenginlik yolu bulurlar: Globalizasyon. Ada dış ticareti keşfeder ve yabancı yatırımlara koyulur. Düşük maliyetlerle başka adalarda yapılan yatırımlar sonucu üretilen mallar ithal edilerek çalışkanlar kabilesine daha ucuza satılmaya başlanır. Böylece çalışkanlar kabilesi görece ve hayali bir zenginliğin içine girer. Fakat asıl zenginlik zekilerin elinde kalmaya devam eder.
Bu yeni sistem de bir süre başarıyla işler. Halk malları ucuza aldığı için mutludur ama bir şeyi fark eder: Adadaki işler başka ülkelere gittiği için ücretler düşmektedir. Zenginlik hala zekilerin elinde ve varlık fiyatları da hala artmaktadır.
Böyle devam eden hikayenin bugün hangi noktaya geldiği ortadadır. Varlık fiyatları artarken paranın değeri azalmış ve varlık enflasyonu çalışkanlar kabilesi için zenginlik yaratamamıştır.
Varlık enflasyonu zenginlik yaratma değil, bir fiyat ayarlama prosesi olarak işlemiştir.
“Ev fiyatları bu yıl %30 arttı.”
“Ev fiyatlarındaki değişim enflasyon sepeti içinde yer almıyor.”
“Mal ve hizmetlerin fiyatı bu yıl artmadığı için enflasyon artmadı.”
Enflasyonun hesaplanma şekli her zaman tartışılır bulunmuştur. Özellikle de varlıkların enflasyon hesabına katılmaması. Hisse senetleri, bonolar ve türev ürünler gibi finansal varlıkların yanında gayrimenkul ve sermaye malları hiçbir zaman enflasyon hesaplamalarına dahil edilmemektedir. Büyüme rakamları üzerinde yapılan araştırmalarda, global büyümenin büyük ölçüde varlık enflasyonundan kaynaklandığı görülmektedir. Tıpkı varlık fiyatlarındaki artışın insanları zengin etmesi gibi.
Girişte verdiğimiz ekonomik konsepte yeniden dönerek üçüncü önermeye farklı bir açılım yapalım. Geçen yıl yerli malı bir t-shirt’ü 10 liraya satın alırken, bu yıl Çin malı olanını 10 liraya almış olalım. Bu gerçekte enflasyonun artmadığı şeklinde mi yorumlanmalı?
Ekonomik ölçümlerin tamamı, para politikaları ve kredi mekanizmalarıyla çarpıtılmış durumda. Rakamları mukayese etme yeteneğine sahip olanlar, ekonominin büyüdüğünü ve giderek zenginleşildiğini düşünüyorlar. Ya yanılıyorlarsa? Ekmeğin fiyatının yükselmesi enflasyon ise, gayrimenkul fiyatlarının artması neden “değer artışı” oluyor? Ya da neden ekmeğin fiyat artışı değer artışı olarak kabul edilmiyor? Belki ekmek satın alınıp yeniden pişirerek galeta yapılacak. Buna “yatırım” diyemez miyiz? Artan milli gelir ve hisse senedi fiyatları enflasyon sayılamaz mı?..
Görüldüğü gibi bugünün global ekonomik sisteminde en büyük problem kredi genişlemesinin yarattığı varlık enflasyonu. Varlık enflasyonu kavramı genelde cümle içinde kullanılmasına alışılılan bir ifade değildir. Yerine faiz oranlarındaki düşüş, emtia fiyatlarındaki azalma gibi kavramlar kullanılır.
Varlık enflasyonu nedir?
Varlık enflasyonunu, varlık fiyatlarındaki artışı gösteren bir fenomen diye tanımlıyor Wikipedia. Yani şaşkınlık verici bir durum olarak nitelendiriyor. Çünkü merkez bankaları, enflasyon olarak sıradan mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişimleri politika konusu yaparken, varlık enflasyonuna önem vermemektedirler. Ama maalesef taraflar arasındaki finansal işlemler sonucunda ortaya çıkan ve dünya ekonomisini uçurumun eşiğine getiren varlık enflasyonunun hesaplanabilir olması, önemli bir gereklilik olarak görünmektedir.
Varlık enflasyonunun bilinen en yaygın örneği ev fiyatları. Düşen faizler yükselen ev fiyatlarından yararlanmak isteyen insanları konut kredisi almaya itti. Hane gelirlerinin önemli kısmı ev taksiti ödemeye ayrıldı. Fakat balonun patlamasıyla düşen ev fiyatları önce potansiyel varlığı silip süpürdü. Tüketici fiyatları yani enflasyon artmadığı halde, kullanılabilir gelir oldukça azaldı. Böyle bir durumda varlık enflasyonunun iyi olduğunu söylemek ne kadar mümkün?
Varlık enflasyon ekonomisi nedir?
Yukarıdaki örneği biraz daha genişleterek, “reel ekonomi” ile “varlık enflasyon ekonomisi” arasındaki farklara daha yakından bakalım. Reel ekonomi, insanların günlük hayatlarındaki gelir ve harcamaları ifade eder. Eğer ekonomide büyüme varsa, gelirler ve fiyatlar artış eğilimi gösterir. Artan talep neticesinde de işletmeler sermaye harcamalarını arttırırlar. Ekonomi iyice ısındığında yani yeterince büyüdüğünde, merkez bankalarının sıkı para politikalarıyla bir yavaşlama (resesyon) gelir. Resesyon, sistemi temizleyerek yeni genişlemelere uygun ortamı hazırlar. Bu tipik ekonomi çevrimidir.
Varlık enflasyon ekonomisinde ise durum tamamen farklıdır. Varlık fiyatları arttıkça likidite yaratılır. Yani bankalar kredi vererek “yoktan para varetme” mekanizmalarını çalıştırlar. Bir yatırımcının 50.000 lira kredi kullanarak, 100.000 liralık bir ev satın aldığını düşünelim. Kolay para politikası devam ettiği sürece yani kredi kanalları açıksa, evin fiyatının bir süre sonra 200.000 liraya yükselmesi normal bir durumdur. Bu durumda yatırımcı evini satıp kredi borcunu kapattıktan sonra elinde 150.000 lira para kalacaktır. Başlangıçtaki 50.000 lirası ile 100.000 lira kazanmış olacaktır. Yani 2 katlı bir kaldıraç etkisi yaratmış demektir.
Eğer elindeki bu parayla yeniden ev almak isterse, arz talep gereği fiyatlar artacaktır. Bu da daha fazla kredi kullanmayı gerektirecektir. Risk ve borçlanma artarken ekonomik çevrim de balon patlayıncaya kadar devam edecektir.
Varlık enflasyonunda likiditenin etkisi
Varlık enflasyonu yukarıda anlatıldığı kadar basit bir süreç değildir. Şimdi hikayeyi biraz daha zorlaştıralım.
Deniz kenarında bir ev almayı düşündüğümüzü varsayalım. Satılık sadece 3 ev olduğunu biliyoruz. Çünkü deniz kenarındaki evler fazla sayıda olmadığı için geri kalanlar, ilk sahiplerinin veya çok zenginlerin elindedir ve olağanüstü şartlar oluşmadığı sürece evlerini satmayı düşünmeyeceklerdir. Böyle bir evi, fiyatı ne olursa olsun almayı düşünen bir Rus işadamının piyasaya girdiğini kabul edelim. Üç evden birinin satış fiyatının iki katını rahatça ödeyebilecek güçtedir. Satıcı bu fırsatı değerlendirir ve 1 milyon liralık evi 2 milyon liraya Rus işadamına satar. Bu alışverişin sonucunda, satılık olan diğer iki evin sahipleri evlerinin fiyatlarını derhal iki katına çıkaracaklardır. Bunun sonucunda bu evlerin alıcıları da borçlanma miktarlarını teknik olarak iki katına yükselteceklerdir.
Halihazırda pazarda satılmayı bekleyen 2 ev daha vardır. Bir inşaat firması sahibi ve bir petrol şeyhinin yeni kurdukları ortaklıkları için bir işyeri aradıklarını düşünelim. Böyle bir rekabet savaşında kalan iki evden birinin fiyatının, Rus işadamının ödediği fiyatın %100 üzerine çıkması normal bir durumdur. Yani deniz kenarındaki evlerin fiyatı 4 milyon liraya yükselecektir.
Likiditenin dağılımı neden paralellik göstermiyor?
Gerçek dünyada sadece deniz kenarındaki evler gibi birçok varlık balonu oluşmuştur. Bunun önlenmesi mümkün gözükmemektedir. Fakat dikkat edilmesi geren önemli bir husus vardır. Balonun oluşturduğu likiditenin dağılımı tüm taraflara aynı paralelde olmamaktadır.
Küçük bir adada yaşayan iki kabilenin olduğunu düşünelim. Nüfusun %99’unu oluşturan “Çalışkanlar” ve nüfusun %1’ini oluşturan “Zekiler”. Aynı anda adaya yerleşen bu kabileler başlangıçta çok az sermayeye sahiptirler. Her iki kabile de başlangıçta çok çalışır, sanayi ve ticarette büyük bir işbirliğine girerler. Fakat zekiler kabilesi iyi eğitimli, yetenekli ve tutumlu olmanın yanında hırslı ve ticari ahlaktan yoksundur. Bu nedenle kısa zamanda çalışkanlardan daha fazla servete sahip olurlar. Nüfusun %1’ini oluşturan bu kabile çok geçmeden adadaki işlerin tamamını yönetir hale gelir. Akıllı oldukları için kazandıkları servetin bir bölümünü çalışkanlar kabilesinin liderlerine dağıtırlar. Böylece adadaki tüm hükümet ve askeri güçleri kontrol altına alırlar.
Sistem bir süre mükemmel şekilde işler. Çalışkanlar arasındaki birkaç akıllı kişi bu zenginlikten kendilerinin de pay alması gerektiğini söyler. Adadaki varlıkların fiyatı giderek artığı için daha fazla para ödemektedirler. Nedeni açıktır. Varlıkların tamamı zekilerin ve çalışkanlar içindeki elitlerin elindedir ve onlar da bu varlıkları düşük fiyatlardan satmak istememektedirler. Sistemdeki çıtırtılar artmaktadır. Çünkü zenginlik giderek daha az insanın elinde toplanır olmuştur. (Tıpkı bugünkü dünya gibi. Halkın %10’unun zenginliğin %70’ini elinde tutması.)
İşlerin sıkışmaya başladığı anda zekiler, çalışkanları mutlu ve kendilerini daha da zengin edecek yeni bir zenginlik yolu bulurlar: Globalizasyon. Ada dış ticareti keşfeder ve yabancı yatırımlara koyulur. Düşük maliyetlerle başka adalarda yapılan yatırımlar sonucu üretilen mallar ithal edilerek çalışkanlar kabilesine daha ucuza satılmaya başlanır. Böylece çalışkanlar kabilesi görece ve hayali bir zenginliğin içine girer. Fakat asıl zenginlik zekilerin elinde kalmaya devam eder.
Bu yeni sistem de bir süre başarıyla işler. Halk malları ucuza aldığı için mutludur ama bir şeyi fark eder: Adadaki işler başka ülkelere gittiği için ücretler düşmektedir. Zenginlik hala zekilerin elinde ve varlık fiyatları da hala artmaktadır.
Böyle devam eden hikayenin bugün hangi noktaya geldiği ortadadır. Varlık fiyatları artarken paranın değeri azalmış ve varlık enflasyonu çalışkanlar kabilesi için zenginlik yaratamamıştır.
Varlık enflasyonu zenginlik yaratma değil, bir fiyat ayarlama prosesi olarak işlemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder