Analistler bugün yine birçok hisse senedi için “AL” tavsiyelerini sürdürdüler. Tıpkı dün ya da daha önceki gün olduğu gibi. Son yüz yıldır borsaların yükseldiği zamanlar düştüğü zamanlardan sanıyoruz daha fazladır ama yine de bu hiç düşmedikleri anlamına gelmez. Borsaların düşmesi yerçekimi kadar somut bir doğa kanunudur. Oysa analistler nedense “SAT” tavsiyesinde bulunmakta büyük tereddüt duyarlar. Genellikle de bu yönde karar verdiklerini göremeyiz.
2000 yılında ABD’de yapılan bir araştırmada 28.000 hisse senedi tavsiyesi taranmış ve çarpıcı bir sonuç bulunmuştur. Tavsiyelerin neredeyse %99,9’u “AL” yönündedir. Oysa gerçekleşen bunun tam tersidir. Al denilen hisse senetlerinin çoğu o dönemde düşmüştür. Peki öyleyse bu tek yönlü tavsiye piyasasını nasıl değerlendirmeliyiz? Neden tüm analistler daima al diyorlar?
Aslında bu rasyonel düşünce şeklinin bir sonucudur. Şimdi bir hisse senedi hakkında tavsiye verecek 10 analist olduğunu ve bunlardan birinin de siz olduğunu düşünün. Kararınızı vermeden önce diğer 9 analistin ne karar verdiğini bilmek istersiniz. Çünkü vereceğiniz yanlış karar, diğerlerinin kararlarıyla aynı yönde olmazsa büyük bir başarısızlık olarak görülecektir. Peki diğer analistlerin ne karar vereceğini nasıl bileceksiniz?
Belki de bu analistlik mesleğinin en kolay yanıdır. Diğer analistler kararlarını genellikle tek bir temel kıstasa göre oluştururlar. O da şirketlerinin para kazanmasıdır. Yani diğer analistler, hakkında karar verecekleri şirket ile çalışmalarını sürdürmek ve daha fazla kazanç elde etmek için o şirket hakkında satım yönlü bir karar kolay kolay veremezler. Bu, şirketle olan ilişkileri bozacağı için verecekleri karar bellidir. O nedenle diğer analistler alım yönlü karara yakındırlar. Bu şekilde düşündüğünüz zaman sürüden ayrılmamak adına sizin kararınız da alım yönlü olacaktır. Sonuç olarak siz ve diğer dokuz analist şirket için alım tavsiyesi vermiş olacaksınız.
Diyelim ki çok cesursunuz ve sat kararı verdiniz, diğer dokuz analist de tersi yönde tavsiye verdi. Böyle bir durumda hisse senedinin fiyatı düşerse sadece kazanan olursunuz. Ama tam tersi olursa her şeyinizi kaybedebilirsiniz. Herkes doğruyu bilirken siz hatalı bir karar vererek aptal durumuna düşeceksiniz ve hepsinden önemlisi şirketinizle firmanın arası açılacağından kendinizi kapının önünde bulacaksınız. Şimdi siz olsanız hangi kararı verirdiniz?..
Rasyonel düşündüğünüz sürece elbette ki alım kararı vermek en doğrusu olacaktır. Peki analist değil de sıradan bir yatırımcı olsaydınız ve piyasa realiteleri hakkında da hiçbir şey bilmiyor olsaydınız nasıl karar verecektiniz? Ya da daha basit söylersek alım kararı vermenin başınıza açacağı işleri düşünemiyor olsanız nasıl düşünürdünüz?
Doğanın en eski kanunlarından biri baskın olmak pahalıdır (it is expensive to be dominant) ilkesidir. Biyolojinin önemli varsayımlarından olan bu teori finansal sistem için de geçerlidir. Mesela iki köpek bir kemik için kavga etmeye başlayacaklarsa önce birbirlerinin ne kadar güçlü olduklarını anlamaya çalışırlar. Yani köpeklerden biri sıska ise, “ben de güçlüyüm” dese de bu inandırıcı olmayacaktır. Çünkü bu zor bir taklittir.
İşte bu teori açısından değerlendirildiğinde analistlerin tamamının alım kararı verdiği durumda sizin satım kararı vermeniz ve “benim kararım da doğrudur” demeniz inandırıcı olmayacaktır. Bunun olgunun en çarpıcı örneği James Chanos’tur.
2000’li yılların başında dünyanın en gözde şirketi hiç şüphesiz Enron’du. En sıradan insandan ABD Başkanına kadar herkes bu dahi şirketin ölümsüz olduğuna inanıyordu. Wall Street Journal’ın muhabirlerinden Jonathan Weil, 2000 yılı Temmuz ayında Enron’un mali raporlarını incelemeye başlar. Ulaştığı sonuçları 20 Eylül 2000’de Wall Street Journal’da yayınlar. Aslında Weil, Enron’un tablolarını incelediğinde herkesin görebileceği bir şeyi görmüştür. Şirket muhasebe hileleri yapmaktadır.
Bu yazıyı okuyanlardan biri de bir hedge fon yöneticisi olan James Chanos’tu. Enron’un mali verilerini analize tabi tutan Chanos, şirket yönetiminin gelirleri abartmış olduğu sonucuna ulaşır. Enron’un hisse fiyatı o aralar 90 dolar düzeylerindeydi ve Chanos kararını vermişti: “SAT.”
Baskın olmak pahalıdır ilkesine karşı geldiği için önceleri herkes Chanos’un deli olduğunu düşünüyordu. Çünkü Enron, Fortune dergisi tarafından yılın en inovatif şirketi seçileli sadece birkaç ay olmuştu. Fakat Chanos satmaya devam ediyordu. Enron’un fiyatı düşmeye başlamıştı. Chanos, şirket hakkında “SAT” kararını her yerde söylüyordu. Diğer analistler de Enron’u incelemeye almışlardı. Hisse düşmeye devam ediyordu. Basın Enron’da yanlış giden bir şeyler mi var acaba diye düşünmeye başlamıştı. 2001 yılı Ağustos ayına gelindiğinde herkesi şaşkına çeviren CEO Jeff Skilling’in istifası geldi. Tüm dünya tedirgin olmaya başlamıştı. Chanos ise ortaya çıkan her bilgi ile satmaya devam ediyordu. Derken Enron’un kredi notu düşürüldü. Arkadan bankalar kredilerini durdurdular. Kaçınılmaz son ise Aralık 2001’de geldi. Şirket iflas başvurusunu yaptı.
Şirketin iflas başvuru yaptığı gün piyasa fiyatı 1 dolar seviyelerindeydi. Chanos, herkese deli dedirten yatırım kararıyla milyonlarca dolar kazanmıştı. Ama her şeyden daha önemlisi baskın olmak pahalıdır ilkesinin altında ezilmeden rasyonelliğin dışına çıkmış ve tam anlamıyla irrasyonel bir karar vermişti.
Finansal piyasalarda rasyonel düşünmek diğer oyuncuları taklit etmek ile hemen hemen aynı anlamdadır. Evet, baskın olmak pahalıdır ama aynı zamanda taklit de edilemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder