Sorunlar bir türlü azaltılamıyor. Birçok kurtarıcıya ihtiyacımız var. Euro bölgesi kurtarılmayı bekliyor. İspanya bankaları kurtarılmayı bekliyor. ABD’deki işsizlik azaltılmayı bekliyor. Sermaye piyasaları likidite bekliyor. Küresel etkileşimler herkesi bir tarafından krizi bulaştırdığı için aslında herkes kurtarılmayı bekliyor. Peki ama herkesin kurtarılmayı beklediği bir ortamda bizi sadece birkaç merkez bankası mı kurtaracak?
Şu an için tek kurtarıcı olarak büyük merkez bankaları görülüyor. Onların piyasaya enjekte edeceği likidite ile belli bir rahatlığın sağlanması planlanıyor. Geçici refah sona erinci kurtarıcı beklemeye yine devam edeceğiz. Acaba sorun problemleri çözmeye çalışan düşünce şeklimizden kaynaklanıyor olabilir mi?
Mesela merkez bankalarının kurtarıcılığını beklemek yerine, ödediğimiz vergiler biraz arttırılsa ve elde edilen vergiler ile zorda olan ülkeler ve şirketler kurtarılsa istemez misiniz?!.. Sanıyoruz hayır tek yanıt olacaktır. Elbette ki insanlar da en az şirketler ve ülkeler kadar zor durumda. Hatta kaldı ki insanların durumu son derece iyi olsa bile vergi artışına kimse evet demeyecektir. Öyleyse bir problemi çözmek için düşünce şeklimizi nasıl değiştireceğiz?
90’lı yıllarda düzensizliğin, kaosun, yoksulluğun ve suçun merkezi Kolombiya’nın başkenti Bogota idi. Dünyanın en azılı uyuşturucu satıcısı Pablo Escobar’ın ölümünden sonra oluşan kaotik ortam şehri yaşanılmaz bir hale getirmişti. Sadece 1993 yılında işlenen cinayet sayısı 4.200’dü. İşte böyle bir ortamda yapılan belediye başkanlığı seçimlerini daha önce herhangi bir devlet görevinde bulunmamış matematik profesörü Antanas Sivickas kazanmıştı. Böyle bir suç batağını bir matematikçinin temizlemesini kimse beklemiyordu. Fakat Sivickas bir irrasyoneldi.
Sivickas, göreve gelir gelmez kimsenin akıl erdiremediği bir şey yapar. Şehrin en kalabalık cadde ve meydanlarına pandomimciler yerleştirir. Uyuşturucu baronlarını yola getirmek için üniversite öğrencilerini yüzleri beyaza boyalı pandomimciler olarak sokaklara salar. Bu gülünç yöntem gözü dönmüş uyuşturucu çetelerini etkisiz kılmada ne kadar etkili olabilirdi ki? Halk bu tuhaf yöntemi alaya almıştı. Fakat Sivickas’ın kafasında basit bir matematik vardı: Çok bilinmeyenli bir denklemi çözmek istiyorsan öncelikle en basit bilinmeyenden başla!
Trafik düzensizliği şehirde yaşanan kaosun en kilit noktasıydı ve önce bu sorunun çözülmesi gerekiyordu. Fakat pandomimciler ne ceza kesebiliyordu, ne silah taşıyordu, ne de insanlarla konuşabiliyordu. Ellerinden gelen sadece pandomim mesleğinin özellikleri olan taklit ve alaya alma idi. Bu yöntemleri kullanarak insanlara ne yapmaları gerektiğini anlatıyorlardı. Böyle bir yöntem ne kadar başarılı olabilirdi ki?
Pandomimciler önce yayaları hedef almışlardı. Trafik kurallarına uymadan caddeleri kullanan kişilerin yanlarında yürüyor, çevrelerinde dolaşıyor ve hareketlerini taklit ederek onları alaya alıyorlardı. Daha sonra dikkatsiz sürücülere yöneldiler. Yolları kapatan, yanlış yere park eden, kırmızı ışıkta geçen sürücülere bir futbol hakemi gibi kırmızı kart gösteriyorlardı. Halk bu eğlenceli gösteriyi sevmişti. Pandomimciler istekli vatandaşlara da kırmızı kart dağıtmışlardı. Artık herkes hata yapana kırmızı kart gösteriyordu. Sonuç çok etkileyiciydi. Birkaç ay içinde trafik kurallarına uyum %25’lerden %75 seviyelerine yükselmişti. Üstelik rüşvet batağına dönen 2000 kişilik trafik polisi kadrosunu da kaldırmıştı. Şehirde artık trafik polisi yoktu ve pandomimci sayısı iki katına çıkmıştı.
Sivickas bir matematikçi olarak bir şeyi iyi biliyordu. İnsanların düşünce ve davranış şekillerini değiştirmek tüm reformların temeliydi. Ödüller ve cezaların davranışları değiştireceğini beklemek ancak rasyonel düşünenlerin saflığıydı. Kişilerin karar verme psikolojilerini etkileyen öğeler ne ödüller, ne de cezalardı. Pandomimciler trafik hatası işleyenlere ne ceza kesebiliyor, ne de onları tutuklayabiliyorlardı. Fakat Bogotalılarının damarlarına kadar işlemiş bir korkuları vardı: Dalga geçilme! İşte bu duyguyu yaşamak istemeyen azılı haydutlardan sıradan köylülere kadar tüm Bogotalılar trafik kurallarına uymaya başlamıştı.
Sivickas kelimelerin ve eylemlerin yetersiz kaldığı yerde irrasyonel insan davranışlarına başvurmuş ve şehri yaşanılır bir cennete dönüştürmüştü. Bundan sonraki amacı halkın refah seviyesini yükseltmekti. Fakat bu o kadar kolay değildi. Çünkü paraya ihtiyacı vardı ve yapabileceği tek şey vergileri arttırmaktı. Sivickas o anda bile rasyonel politikacılar gibi düşünmemiş ve %10 vergi artışını referanduma taşımıştı. Halkın yanıtı da hiç rasyonel değildi. Bütün şehir vergi artışına evet demişti.
Bugün merkez bankaları piyasaya sürekli daha fazla para enjekte ederek problemi çözmeye çalışıyorlar. Fakat bu problemin bu şekilde çözülemeyeceği 5 yıldır görünüyor. Çünkü ne finansal kurumlar, ne ülkeler ne de yatırımcılar riskli yatırımlardan uzak durmuyorlar. Azaltılması gereken borç ve risk yükü giderek artıyor. Yapılması gerekenin kurumları kurtarmak yerine düşünce ve davranış şekillerini değiştirecek politikaları hayata geçirmek olduğu bir türlü anlaşılamıyor.
Üstüne üstlük merkez bankaları, AB, IMF ve diğer ilgili kurumlar çabaları karşılığı insanlardan minnet ve anlayış bekliyorlar. Öyleyse şu soruya hep beraber yanıt verelim. Böyle bir ortamda size vergileri arttıracaklarını söyleseler cevabınız ne olurdu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder