Son yüzyılımıza damgasını vuran büyük küresel krizleri şöyle bir göz önüne getirelim. 2007 küresel krizi, 2000’lerdeki dot.com krizi, 1998 Rusya krizi, 1997 Asya krizi, 1987 global borsa çöküşleri ve 1929 ekonomik buhranı. Sizce ekonomistler makul bir fikir birliği içinde bu krizlerin kaçını önceden görebilmişlerdir? Cevabı sanıyoruz herkes biliyordur. Ekonomistler ve klasik iktisat öğretisi maalesef bu krizlerin hiç birini öngöremeyerek masum insanların çöküşüne de seyirci kalmıştır. Ekonomistler krizleri neden öngöremiyor dersiniz?
Bu soruya birçok yanıt verilebilir ama biz en irrasyonel olanını vererek ispat etmeye çalışalım. Acaba eski adıyla iktisatçılar, yeni adıyla ekonomistler uzmanı oldukları ekonomi bilimini bilmiyor olabilirler mi?
Okullarda iktisat derslerini genelde konusunun uzmanı sayılan iktisatçılar anlatırlar. İktisat biliminin öğrencilere karmaşık gelmemesi için okullar, “İktisada Giriş” adlı bir dersi müfredata ekleyerek, öğrencilerin ekonomi ile ilgili temel kavramları daha önceden öğrenmelerini sağlarlar. Genellikle tüm okullarda bu ders mutlaka okutulur. Bu derste öğretilen kavramlardan bir de “fırsat maliyeti” denilen olgudur.
Fırsat maliyeti en basit ya da en karmaşık haliyle aynı tanıma sahiptir. Klasik iktisat öğretisi bir şeyi gerçekleştirdiğinizde, vazgeçtiğiniz diğer şeylerin bir maliyeti olduğunu söyler. Diyelim ki saatine 100 lira kazanacağınız bir işi yapmayıp uyumayı tercih ederseniz uyumanın fırsat maliyeti 100 lira olur. Çünkü 100 lirayı fırsata çevirmeyip maliyete dönüştürmüşsünüz demektir.
Farklı bir örnek daha sunalım. Diyelim ki Eric Clapton konserine bedava bilet kazandınız. Fakat o gece bir de Bob Dylan konseri var ve siz bir Dylan hayranısınız. Dylan konserinin biletleri ise 40 dolara satılıyor. Bu tutar size makul geliyor. Çünkü normal bir zamanda Dylan konserine 50 dolara kadar para verebileceğinizi düşünüyorsunuz. Nihayetinde kararınızı verdiniz ve Eric Clapton konserine gitmeyi seçtiniz. Böyle bir durumda fırsat maliyetiniz ne olur? Yani kaçırdığınız şey size ne kadara patlamıştır?
Aslında cevap oldukça kolaydır. Eğer Dylan konserine gitseydiniz 40 dolar ödeyecektiniz. Bu konser için 50 dolar ödemeyi daha önceden göze aldığınız için cevap 50-40=10 dolar olacaktır. Fakat Paul Ferraro ve Laura Taylor adlı iki iktisatçının merak ettiği başka bir şey daha vardır: Acaba İktisada Giriş dersini alanlar ile bu dersi hiç almadan iktisada girenler (!) arasında bir bilgi farkı var mıdır? Bu nedenle yukarıda anlattığımız konser problemini, aşağıdaki dört şıkkı ekleyerek öğrencilere sorar.
a) 0
b) 10
c) 40
d) 50
Daha önce de söylediğimiz üzere doğru cevap B şıkkıdır. Fakat teste katılan 270 adet İktisada Giriş dersi almış ve daha sonra üzerine İktisat okumuş öğrencilerin sadece %7’si doğru cevabı bulabilmiştir. Peki ya hiç İktisada Giriş dersi almadan İktisat okumuş öğrenciler bu soruya nasıl cevap verdi dersiniz? 88 öğrenciden sadece %17’si doğru cevabı vermiştir. Oysa bu konuda hiç malumatı olmayan insanların bu soruya doğru cevap verme olasılığı istatistiksel olarak %25’tir. Yani sınavlara giren herkes cevabı kafadan atsa %25’inin doğru olması gerekirdi. Fakat maalesef ne İktisada Giriş dersi alanlar, ne de almayanlar bu oranı yakalayabilmişlerdir. Sizce bu sonuçlar altında sorun nerededir?
Akla gelen ilk şey İktisada Giriş dersini almanın pek de önemli görünmediği gerçeğidir. Ya da ikinci olarak öğrencilerin bu derste anlatılanları gereğince öğrenmemiş olmalarıdır. Peki üçüncü olarak acaba İktisada Giriş dersini veren öğretmenler öğrettikleri kavramları bilmiyor olabilirler mi?
İşte testi gerçekleştiren Ferraro ve Taylor’un aklına da bu soru takılır: Acaba İktisada Giriş dersini veren ekonomistler bu sorunun yanıtını biliyorlar mı?
Ferraro ve Taylor bu soruyu 199 kişiden oluşan daha önce İktisada Giriş dersi vermiş öğretim görevlilerine sorar. Aldıkları cevap iktisat biliminde yeni bir dönem açacak niteliktedir. Anlı şanlı profesörlerin sadece %21’i soruya doğru yanıt verebilmiştir. Yine yukarıda andığımız istatistik biliminin bakış açısıyla değerlendirirsek hepsi kafadan atsaydı %25’i doğru cevap vermiş olacaktı. Soruya ekonomistlerin verdiği yanıtlar nasıl bir bilgisizlik içinde olduklarını deşifre eden türdendi. %25’i A şıkkı, %26’sı C şıkkı ve %28’i D şıkkı yanıtını vermişti. Cevap oranlarının yakın dağılımı yine istatistik bilimi açısından değerlendirildiğinde tüm ekonomistlerin ya yanıtı kafadan attıkları ya da hiç bilmedikleri sonucu çıkıyordu. Aslında her iki sonuçta aynı şeyi ifade ediyordu: konuyu bilmiyorlardı! Peki basit bir algılamaya dayanan bu yanıtı son derece karmaşık formülleri ve teoremleri çözen ekonomistler neden bulamamışlardı?
İşte tüm sorun klasik iktisat öğretisinin bu karmaşık matematiğindedir. Klasik ekonomik teorinin formül, denklem ve grafikleri hayatın en önemli boyutunu içermemektedir: insan davranışları! Tüm bu karmaşık matematiği sınırlı matematik bilgisiyle anlamaya çalışan ekonomistler ise çoğu zaman hayatın matematiğini kaçırmaktadırlar. Bu da klasik iktisat biliminin ve iktisatçıların ne kadar güvenilir olduklarının basit bir göstergesi gibidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder