20 Ocak 2009 Salı

Sıfır faizli dünya!

Sıfır faizli yeni bir dünya!

ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği’nin liderliğinde tüm dünya, faiz oranlarını sıfıra doğru indiriyor. Global finansal sistemi krize sürükleyen ucuz ve kolay kredi politikalarının yarattığı enkaz, bedava para (free money) ile çözülmeye çalışılıyor.

Tasarruf yapmanın gereğinin kalmadığı sıfır faizli dünya!
Daha yüksek kaldıraç, daha çok kredi ve harcamanın olduğu sıfır faizli dünya!
Aslında bugüne kadar yaptığımız ama pek de iyi çalışmadığını gördüğümüz bir sistemin ters düz edilmiş hali; sıfır faizli dünya!

Bu sistem global krize nasıl çare olacak peki? Neo-Keynesyen bir yaklaşım olarak kabul edilebilecek bu parasal rahatlama modelinin çalışıp çalışmayacağı gerçekten büyük merak konusu.

Önemli merkez bankalarının faiz oranlarını beklenmedik hızda düşürmeleri, benchmark borçlanma oranlarının çekirdek enflasyonun altına düşmesine neden oldu. Bu durumun devam etmemesi için de bir engel henüz görünmüyor.

Hangi para birimleri değer kazanacak?
Para birimleri üzerine işlem yapan büyük yatırımcılar bu süreçte, cari fazlası yüksek ve sürdürülebilir olan ülkelerin para birimlerine yatırım yapılmasını öneriyorlar. Özellikle Japon yeni, Norveç kronu ve İsviçre frangında önümüzdeki dönemde %15-20 arasında, diğer ülkelerin para birimlerine karşı değer kazancı öngörülüyor. ABD’den Yeni Zellanda’ya birçok merkez bankasının faiz oranlarını düşürmesi, carry trade işlemlerini önemli ölçüde azalmıştı. Cari fazlası olan ülkelerin kredi piyasalarını cesaretlendirme girişimlerinin, bu fazlanın değerlendirildiği sovereign fonların bono satışlarının yüksek olması nedeniyle sınırlı seviyede kalacağı beklentisi, bu ülke paralarını güvenli limanlar kılıyor. Bu da ters pozisyondaki cari açıklı ülkelerin kırılganlıklarının daha da artacağı anlamını taşıyor.

Goldman Sachs’ın yaptığı bir araştırmada, cari fazlaya sahip ülke para birimlerinin satın alınarak cari açığı olan ülkelerde satılması sonucunda, geçtiğimiz dönemde %4 net getiri sağlandığı görülüyor. Buna karşılık carry trade işlemlerinde %6’ya yakın zarar oluşmuş.

Yüksek kar elde etmek isteyen yatırımcıların, ucuz faizli ülkelerden aldıkları kredileri yüksek getirili varlıkların bulunduğu ülkelere yatırarak gerçekleştirdikleri carry trade, son altı yıldır önemli bir işlem alanıydı. Fakat global resesyonun başlamasıyla tüm merkez bankalarının faiz oranlarını düşürmesi, işlemleri durdurdu.

Finansal kurumların sahip oldukları varlıkların büyük bölümünün krizle birlikte toksik (değersiz) haline dönüşmesi sonucu artan likidite sıkışıklığının kurumları iflas noktasına getirmesi, merkez bankalarının müdahalelerine sebebiyet verdi. Finansal zincirin kopmaması için enjekte edilen likidite, bankaların kısmi kamulaşması anlamını da taşıyordu. Sıfır faiz politikasının güçlenmesi, kısmi kamulaştırmadan tam kamulaştırmaya geçiş eğilimini de arttırdı.

Bedava paranın ilk kobay faresi
Sıfır faizli dünya ile ilgili tarihte benzer tecrübelerin yer almaması ve laboratuar şartlarının oluşturulmasındaki güçlükler nedeniyle, merkez bankaları yeni bir test yöntemi bulma peşinde. Sanırız bunda fazla zorluk çekmeyecekler.

2008 yılı zararının 40 milyar $ olması beklenen Royal Bank of Scotland (RBS) en güçlü aday. Geçen yıl içinde belli ölçüde kamulaştırılan bankada krizin derinleşmesi, hükümetin tam kontrolünü zorunlu kıldığı düşünülüyor. İşte bu da RBS’yi sıfır faizli dünya modelinin ilk örneği yapacak.

Modelin şu şekilde işleyeceği tahmin ediliyor: İngiliz hükümeti toksik varlıklardaki kayıpları garanti altına alırken, RBS’ten bir sözleşmeye imza atması istenecek. Bu sözleşmeye göre, bankanın hangi müşterisine ne kadar ve hangi şartlarda kredi vereceği hazinenin onayından geçecek. Atanacak denetçiler, bankayı yakın denetime tabi tutarak hükümetin direktiflerine uyulup uyulmadığını sürekli kontrol edecek.

RBS’nin hükümetle olan görüşmelerinden basına ilk yansıyan, kredilerin bundan sonra sadece kredi değerliliği olan müşterilere verileceği. Uzun zamandır bankacıların unutmuş oldukları bir kavram olan moralite, yeniden geri dönecek anlaşılan.

RBS CEO’su Stephen Hester’in dünkü sözleriyle veda edelim: “İlk kobay faresi biz olacağız sanırım.”

Hiç yorum yok: