12 Ocak 2009 Pazartesi

Satyam Skandalı

Geçen yıl Pulitzer ödülüne layık görülen Washington Post gazetesi yazarı Steven Pearlstein, global finansal krizin kökleri üzerine yazdığı bir makalede şöyle diyor:

“Asıl sorun Wall Street’ın gözünü bulamış olan para hırsı değil, aynı hatanın sürekli tekrar edilmesidir.”

Finansın uzmanları her dönemde yeni ürünler icat ederek, yeni Enron’ları yaratmaya son derece istekli görünmekteler. Son olarak Hintli software şirketi Satyam’da ortaya çıkan skandal bunu bir kere daha göstermiştir.

Subprime krizi boyunca çöken şirketlerin otopsisi yapıldığında, maktullerin vücudunda, önceleri pek de şüphelenilmeyen garip bir bulguya rastlanır. Muhasebe kuralları!

Yapılan tetkiklerde değerleme yöntemleri, kar dağıtım politikaları ve nakit yönetim teknikleri gibi bir dizi muhasebe maddesinin, tuhaf ve anlaşılmaz şekilde şirketlerin dolaşım sistemlerine aşırı şekilde enjekte edildiği görülmüştür. Şirketleri komaya sokan ve hatta birçoğunun sonunu getiren yüksek dozdaki bu maddeleri kurbanların (!) vücuduna kim enjekte etmiştir?

Hikaye 1494 yılında, yani Colomb’un Amerikayı keşfinin 2 yıl öncesinde başlar. Luca Pacioli adlı İtalyan bir matematikçi, küçük bir matematik kitabı yazar. Herkes tarafından sıradan kabul edilen bu kitap, kısa zamanda arşivlere kaldırılır ve unutulur. Kitabı sonraları özel kılacak olan şey ise, birkaç bölümde bahsedilen pratik bir matematik modelidir.

Kitabın bu bölümleri iş hayatının matematiğinden bahseder. Yazar başarılı bir tacirin 3 şeye sahip olması gerektiğini söyler: Yeteri kadar para veya kredi, ona doğru yapıp yapmadığını söyleyecek bir muhasebe sistemi ve bunu yapabilecek iyi bir muhasebeci.

Basit bir yevmiye defteri ve defteri kebir içeren Pacioli’nin muhasebe sisteminin asıl yaratıcılığı, çift taraflı kayıt sistemindeydi. Alacaklar sol tarafa, borçlar sağ tarafa yazılıyordu. Tüm işlemler doğru kaydedilip taraf toplamları birbirine eşit çıkıyorsa, muhasebeci bilanço dengesini sağlamış oluyordu. Eğer tutmuyorsa, tutturabilecek bir muhasebeci aranması gerektiği yazılıyordu kitapta.

Fasülye saymakla fazla para kazanılamayacağını anlayan muhasebeciler, bu yeni sistemi hemen benimsediler. Fazlasıyla karmaşık olan bu model, akıllarına işlerini yeniden dizayn etme fikrini getirdi. Böylece modern muhasebeci haline dönüştüler.

Bu iş, müşterilerin sevebileceği bir karmaşa içerirken, aynı zamanda yapacakları işin, doğru yapılıp yapılmadığının kontrol edilebilmesine de mani oluyordu. Bu karmaşa gelirlerini de arttırıyordu doğal olarak. Çünkü altında basit bir mantık yatıyordu. Müşteriniz ne aldığını bilmiyorsa, ona istediğiniz fiyatı uygulayabilirsiniz. Eğer markanız da yeterliyse, gerisi kolaydı.

Bu model 2000 yılı başlarına kadar uygulandı. O yıllarda, herkesin dikkatini çeken cazibeli bir şirket (Enron) ortalarda dolaşmaya başlar. Hisse senedinin fiyatı ve kar arttıkça, şirketin neşesi de artıyordu. Ortaklara dağıtılacak yeteri kadar para vardı. Ama bir gün şirket derin bir üzüntüye kapılır. Çünkü ortaklara dağıtılacak kar bitmişti. Eğer insanlara kar dağıtılmazsa, çok sinirlenecekleri kesindi. Ama ne yapılmalıydı?...

Derken yakınlardan bir yerlerden bir fısıltı gelir şirketin kulağına: “Şirkette işler yanlış mı gidiyor?.. Problem mi var?..”

Bizim muhasebeciden başkası değildir. Ama oldukça değişmiş, zenginleşmiştir. Yaklaşım ve davranışları modern, kendine güveni tamdır. Önemli bir danışman olmuştur artık.

Şirket, yabancıyı tanımasa da güvenilir bir dosta rastladığını düşünür. “Ortaklarıma dağıtacak para bulamıyorum,” der ümitsizce.

Muhasebeci “Üzülme” der, “Ben sana kar yaratabilirim.”

“Nasıl?” diye sorar şirket ve ekler. “Peki, kimsin sen?”

“Ben denetim şirketiyim,” der muhasebeci. “Karı nasıl yaratacağıma sen karışma! Ama bir şartım var. Eğer bunu başarırsam, sürekli seninle çalışmama izin vereceksin.”

“Evet, evet!” diye haykırır şirket.

Bizim muhasebeci sonra ortadan kaybolur. Kitapların arasına gömülür ve bir süre orada kalır. Sonunda parayla gelir elbette. Şirketin istediğini vermiştir. Ama nasıl ve neden?..

Yanıt basit: Karmaşık muhasebe işlemleriyle ve para için… Değerleme yöntemleri, kar dağıtım politikaları ve nakit yönetim teknikleri agresif şekilde manipüle edilerek, şirketler bağımlı hale getirilmişlerdir.

Enron’da gördüğümüz bu hikaye, bugünlerde Satyam’da yeniden yaşanıyor. Sanırız şirketleri ölüme sürükleyen muhasebe maddelerinin vücutlarına nasıl ve kim tarafından enjekte edildiğini bu hikaye anlatmıştır.

Pazarı domine eden dört büyük şirket; Deleitte&Touche, Ernst&Young, KPMG ve Price Waterhouse&Coopers. Acaba Steven Pearlstein’ın dediği gibi, aynı hataları yapmaya devam edecekler mi?


Satyam ve diğer skandallar hakkında ayrıntılı bilgiyi Finansal Krizin Gizli Doğası: Maça Kızı Efekti adlı kitabımda bulabilirsiniz...

Hiç yorum yok: