18 Ocak 2009 Pazar

Güven krizi ve global etkileri

İngiliz gazeteci W.Bagehot, 135 yıl önce şöyle diyordu:

“Kredi; birinin başka birine güvenme isteği. Herkese göre değişebilir. Büyük bir sefaletin ardından, İngiltere’de herkes birbirine şüpheyle bakıyor. Fakat kötü günler geçer geçmez, insanlar birbirine yeniden güvenecekler.”

Bagehot, sanki bugünkü global finansal krizi tanımlıyor. Kredi ve güvenin kalmadığı dünya piyasalarını.

FED başkanı Ben Bernanke ise, Bagehot’ton 135 yıl sonra, dün yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu:

“Ekonomik sistemimiz, ciddi şekilde kredi akışına bağımlı hale gelmiştir.”

Fed başkanının dediği gibi, tüm dünya ekonomileri (tamamı olmamakla birlikte) ve içindeki tüm mekanizmalar için kredi, en hayati bileşen. İş hayatının devamlılığı kreditörlere bağlı.

Kredi piyasalarında başlayan kriz, er geç yine aynı yerde sona erecektir. Fakat finansal sektör tarihi bir çöküş yaşarken, bankacılar ve düzenleyici otoritelerin çabaları istenilen iyileşmeyi bir türlü getirmiyor. Enjekte edilen trilyon dolarlık likidite, hayal kırıklığı olarak geri dönüyor.

Kredi piyasaları neden düzelmiyor?

Problem, Bagehot’un dediğinden farklı bir şey değil aslında: Güven eksikliği.

Merkez bankalarından alınan milyarca dolara rağmen, bankalar hala kredi vermekte isteksiz davranıyor. Balonun nefes nefese şişirildiği günlerde verilen kredilerin geri ödenmesindeki sorunlar, yeni krediler için bankaları derin bir korkuya sevketmiş durumda. Peki, bu durum daha ne kadar devam edecek?

Sorunun cevabı kredi musluklarının açılmasında saklı. Konut kredileri, ihtiyaç ve ticari krediler, taşıt kredileri ve tüm bono piyasaları. Şu an hepsi kapalı durumda.

Bir diğer önemli sorun seküritizasyon. Bankalara, aktiflerindeki kredileri bonolara dönüştürüp tekrar yatırımcılara satma imkanı sağlayan anahtar bir mekanizma. Mortgage pazarındaki menkul kıymetlerin aşırı değer kaybı, pazarı çökme noktasına getirdi. Gölge bankacılık sisteminin bu kritik ürünün tekrar çalışıp çalışmayacağı büyük merak konusu.

Güvensizliğin evrensel senkronizasyonu kusursuz bir hal almış durumda. Son on yılki aşırı kreditizasyon tam bir çıkmaza girmiş gibi.

Günlük rutin alışverişlerini bile krediyle yapan ailelerle başlayıp, dünyanın en büyük şirketlerini krediyle satın alan çok uluslu kurumlara kadar uzayan yabancı kaynak bağımlılığının, sistemi bir yerde kilitleyeceği zaten açıktı. Yeni kredilerin mevcutlar ödenene kadar ertelenmesi bu aşamada en somut çözüm gibi görünüyor.

Bir hususun açıklıkla bilinmesi gerekiyor. Ekonomi için hayati değerde olan kredi, ekonominin kendisi değildir. Daralan kredi arzı mevduat hacmiyle yakın bir ilişki içindedir. Teorik olarak verilen kredi geri ödenene kadar yenisinin verilmesi olanaksızdır. Fakat kaldıraca imkan veren sermaye yeterlilik sistemi, kredinin geri ödenmesinin beklenmesini gereksiz kılmaktadır. Toplanan mevduatın kat kat fazlası kredi verildiği sürece, ödenmeyen her kredi de mevduatı azaltmaya devam edecektir. Bu zincirin kopmaması için, mevcut kredilerin yenileriyle ödenmesi en önemli husustur.

Ekvator tahakkukta
5 Aralık 2008 tarihinde yazdığımız “Gerileyen petrol fiyatlarındaki gizli tehlike” başlıklı yazımızda, küçük bir petrol ülkesi olan Ekvator’un hazine bonolarının ödemesini ertelediğinden bahsetmiştik. 15 Ocak 2009 tarihli hükümet açıklamasında, bonoların sadece %30’unun ödeneceği, kalanın ödemeyeceği belirtildi. Bu durumun diğer Latin ülkeleri ve yükselen piyasalardaki yansımalarının neler olacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Tıpkı mevcut kredinin yeni krediyle ödenmesinin zinciri kopmaktan alıkoyması gibi, bono piyasalarına olan talebin azalması da mevcut ödemelerin yapılmasını zorlaştırıyor. Geçen hafta içinde Almanya’nın bono ihraç limitinin %78’lik kısmının talep bulması, bunun önemli göstergelerinden.

Sanırız bankalarda başlayan krizin Merkez Bankalarına sıçraması an meselesi.

Hiç yorum yok: