Cep telefonu bile kullanmayan dünyanın en zengini Warren Buffet, insanlara şu nasihati veriyor: “Sadece piyasalar 10 yıl kapalı kaldığında, satın aldığınıza memnun olacağınız şeyleri satın alın.”
Fakat bunun için sanırız epeyce geç kalındı.
Artık hepimiz tüketim çılgınlığının dünya ekonomisinde yarattığı dengesizliğin, nasıl içinden çıkılamaz bir krize dönüştüğünü görüyoruz. Milyonlar milyarlara, araba telefonları BlackBerry’lere, telex makinaları Reuters ağlarına dönüşürken, değişmeyen tek şeyin “taşıma suyla değirmenin dönmeyeceği” gerçeği olduğunu kavramada pek başarılı olamadık. Merkez bankalarının ucuz para politikalarıyla başlayıp, son derece istekli finansal kurumlar tarafından kısa sürede büyük balonlara döndürülen krediler, sonunda patlama noktasına geldi. Ne yazık ki, buradan geri dönüş yok!
Bu noktaya nasıl geldik?
Bugünkü krizin en önemli nedeni, tüm dünyadaki çok büyük miktardaki nakit paranın, başını sokacak sıcak bir ev araması. Yatırımcılar, yatırım yapmak için fazlasıyla paraya sahiptiler. Buldukları ve gördükleri her yere bu parayı yatırarak, varlık balonlarını şişirmeye başladılar. Ne de olsa bu profesyonel yatırımcıların, diğerlerinden daha iyi bildikleri bir şeyler vardır mutlaka!
Bu paranın nerden geldiğini anlamak fazla zor değildi: Borç para, yani kredi.
Yatırımcılar, son beş yıldır, düşük faiz oranları ile sağladıkları paralarla ne buldularsa satın aldılar. Hisse senetlerinden bonolara, evden emtiaya, batık kredilerden büyük şirketlere aklınıza ne gelirse. Dokunulan her şeyin fiyatı uçuyordu. Kredi patlaması insanları da mutlu etmişti. Sanki herkese bir zenginlik efekti verilmişti. Kaldıraç hayatın her alanına girmişti… Fakat rüya sona erdi. Artık ödeme zamanı!
Mesela ev piyasası. Son birkaç yıldır, ev almak için borç para bulmak gerçekten çok kolaydı. Çoğu zaman kredi kuruluşları bu kredileri nasıl ödeyeceklerini müşterilerine sormuyorlardı. Kızgın rekabet koşullarında, bir müşterinin kredi almak için başvurması bile fazlasıyla yeterliydi. Spekülatif kredilerin gelecek dönemlerdeki nakit akışlarıyla kolaylıkla ödenebileceği hayal ediliyordu. Ama şimdi kreditörler, bu kredilerin geri ödenmesinin o kadar da kolay olmadığını yeni yeni keşfediyorlar. Gelecek dönemlerdeki nakit akışları hayali, gelecek dönemlere borç akıtma gerçeğine dönüştü. Hem de misliyle.
Aynı dinamiği hisse senetleri ve bono piyasalarında da gördük. Yatırımcılar, bu menkul kıymetleri almak için büyük miktarlarda borçlandılar. Özellikle Japon Yen’i faiz oranlarının sıfıra düşmesi, Japonya’dan alınan kredilerin tüm dünya piyasalarına akmasına sebep oldu. En riskli menkul kıymetler bile risksiz olarak algılanıyor ve yatırım yapılıyordu. Ucuz ve kolay para finansal sistemin su seviyesini giderek arttırıyordu. Bu tarihte görülmemiş bir durumdu.
Derken yapılandırılmış finansal enstrumanlar sahneye çıktı. Türev ürünler, kredi tahakkuk swapları, mortgage teminatlı menkul kıymetler, teminatlı borç yükümlülükleri ve daha birçoğu. Yatırımcılar, bu ürünlerin ruhlarının derinliklerinde bile herhangi bir risk taşımadıklarına sonuna kadar inanmışlardı. Bu yüzden tedbirli olmaya pek gerek yoktu. Yatırımcılar, kurumlar, hane halkı, merkez bankaları aynı anda pazara daldılar. Enstrumanların risksiz olarak algılanması, kullanılan kredileri de arttırdı. Ama olası riskleri elimine etmeden kaldıraçla baş etmek, bir kasa bira içtikten sonra el bombasıyla oynamak gibiydi. Varlık fiyatlarının gerilemeye başlamasıyla teminat tamamlama çağrıları (margin call) gelmeye başladı. Ardından da tahakkuklar ve iflaslar.
Uzun süre hatırlanmanın en güzel yolu, büyük miktarda borç almaktır. Böyle yapıldığı sürece, kreditörlerinizin hafızasında en tepede yer alırsınız ve hiç unutulmazsınız. Sanırız bankalar, kredi verirken tanıma ihtiyacı duymadıkları müşterilerini, uzun süre akıllarından çıkaramayacaklar.
Evet, kredi alma zamanı geride kaldı. Şimdi dünya ekonomisi için geri ödeme zamanı!
1720’lerde cereyan eden ve finansal tarihin ilk hisse senedi balonlarından olan Güney Denizi Şirketine (South Sea) yatırım yaparak tüm servetini kaybeden Isaac Newton’un sözleriyle yazımızı bitirelim: “Yıldızların hareketlerini hesaplayabiliyorum ama insanların çılgınlıklarını değil.”
Fakat bunun için sanırız epeyce geç kalındı.
Artık hepimiz tüketim çılgınlığının dünya ekonomisinde yarattığı dengesizliğin, nasıl içinden çıkılamaz bir krize dönüştüğünü görüyoruz. Milyonlar milyarlara, araba telefonları BlackBerry’lere, telex makinaları Reuters ağlarına dönüşürken, değişmeyen tek şeyin “taşıma suyla değirmenin dönmeyeceği” gerçeği olduğunu kavramada pek başarılı olamadık. Merkez bankalarının ucuz para politikalarıyla başlayıp, son derece istekli finansal kurumlar tarafından kısa sürede büyük balonlara döndürülen krediler, sonunda patlama noktasına geldi. Ne yazık ki, buradan geri dönüş yok!
Bu noktaya nasıl geldik?
Bugünkü krizin en önemli nedeni, tüm dünyadaki çok büyük miktardaki nakit paranın, başını sokacak sıcak bir ev araması. Yatırımcılar, yatırım yapmak için fazlasıyla paraya sahiptiler. Buldukları ve gördükleri her yere bu parayı yatırarak, varlık balonlarını şişirmeye başladılar. Ne de olsa bu profesyonel yatırımcıların, diğerlerinden daha iyi bildikleri bir şeyler vardır mutlaka!
Bu paranın nerden geldiğini anlamak fazla zor değildi: Borç para, yani kredi.
Yatırımcılar, son beş yıldır, düşük faiz oranları ile sağladıkları paralarla ne buldularsa satın aldılar. Hisse senetlerinden bonolara, evden emtiaya, batık kredilerden büyük şirketlere aklınıza ne gelirse. Dokunulan her şeyin fiyatı uçuyordu. Kredi patlaması insanları da mutlu etmişti. Sanki herkese bir zenginlik efekti verilmişti. Kaldıraç hayatın her alanına girmişti… Fakat rüya sona erdi. Artık ödeme zamanı!
Mesela ev piyasası. Son birkaç yıldır, ev almak için borç para bulmak gerçekten çok kolaydı. Çoğu zaman kredi kuruluşları bu kredileri nasıl ödeyeceklerini müşterilerine sormuyorlardı. Kızgın rekabet koşullarında, bir müşterinin kredi almak için başvurması bile fazlasıyla yeterliydi. Spekülatif kredilerin gelecek dönemlerdeki nakit akışlarıyla kolaylıkla ödenebileceği hayal ediliyordu. Ama şimdi kreditörler, bu kredilerin geri ödenmesinin o kadar da kolay olmadığını yeni yeni keşfediyorlar. Gelecek dönemlerdeki nakit akışları hayali, gelecek dönemlere borç akıtma gerçeğine dönüştü. Hem de misliyle.
Aynı dinamiği hisse senetleri ve bono piyasalarında da gördük. Yatırımcılar, bu menkul kıymetleri almak için büyük miktarlarda borçlandılar. Özellikle Japon Yen’i faiz oranlarının sıfıra düşmesi, Japonya’dan alınan kredilerin tüm dünya piyasalarına akmasına sebep oldu. En riskli menkul kıymetler bile risksiz olarak algılanıyor ve yatırım yapılıyordu. Ucuz ve kolay para finansal sistemin su seviyesini giderek arttırıyordu. Bu tarihte görülmemiş bir durumdu.
Derken yapılandırılmış finansal enstrumanlar sahneye çıktı. Türev ürünler, kredi tahakkuk swapları, mortgage teminatlı menkul kıymetler, teminatlı borç yükümlülükleri ve daha birçoğu. Yatırımcılar, bu ürünlerin ruhlarının derinliklerinde bile herhangi bir risk taşımadıklarına sonuna kadar inanmışlardı. Bu yüzden tedbirli olmaya pek gerek yoktu. Yatırımcılar, kurumlar, hane halkı, merkez bankaları aynı anda pazara daldılar. Enstrumanların risksiz olarak algılanması, kullanılan kredileri de arttırdı. Ama olası riskleri elimine etmeden kaldıraçla baş etmek, bir kasa bira içtikten sonra el bombasıyla oynamak gibiydi. Varlık fiyatlarının gerilemeye başlamasıyla teminat tamamlama çağrıları (margin call) gelmeye başladı. Ardından da tahakkuklar ve iflaslar.
Uzun süre hatırlanmanın en güzel yolu, büyük miktarda borç almaktır. Böyle yapıldığı sürece, kreditörlerinizin hafızasında en tepede yer alırsınız ve hiç unutulmazsınız. Sanırız bankalar, kredi verirken tanıma ihtiyacı duymadıkları müşterilerini, uzun süre akıllarından çıkaramayacaklar.
Evet, kredi alma zamanı geride kaldı. Şimdi dünya ekonomisi için geri ödeme zamanı!
1720’lerde cereyan eden ve finansal tarihin ilk hisse senedi balonlarından olan Güney Denizi Şirketine (South Sea) yatırım yaparak tüm servetini kaybeden Isaac Newton’un sözleriyle yazımızı bitirelim: “Yıldızların hareketlerini hesaplayabiliyorum ama insanların çılgınlıklarını değil.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder