Mark Twain yıllar önce şöyle demişti: “Üç çeşit yalan vardır; yalanlar,
iğrenç yalanlar ve istatistikler!” Bugün dünyadaki birçok insan rakamların ikna
edici gücünü bilmeden, istatistiğin zayıflıkları gizleyen tarafını anlamadan yaşamaktadır.
İstatistiğin en temel kavramlarından biri ortalama kavramıdır. Herkesin
iyi bildiği bir kavram gibi görünür. Yerel bilgelikte “yaklaşık” anlamında
olduğu düşünülse de aslında değildir. Belli değerleri temsil eden tek bir sayı
olarak tanımlanan ortalamanın grubun tüm özelliklerini de temsil ettiği kabul
edilir. Ama asla grup içindeki tek bir bireyi temsil etmez. Hatta grup
içindekilerin hiçbiri ortalama ile aynı olmayabilir. İşte ortalama böyle soyut
bir kavramdır. Matematik ve istatistiğin en temel kavramlarından olan ortalama
bugün artık ekonomi, ekoloji, politika ve diğer sosyal disiplinlerin sığınağı
haline gelmiştir.
Basitçe tanımlarsak; diyelim ki son üç gün sıcaklıklar 5, 7 ve 9
derece olarak gerçekleşmiştir. Öyleyse son üç günlük ortala sıcaklık; 21
(5+7+9)/3, yani 7’dir. Bu hesaplamaya matematikte basit aritmetik ortalama da
denir.
Matematiksel olarak masum bir tanım olan ortalama, ekonomi, sağlık,
politika gibi disiplinlerin elinde güvenilir bir sığınağa ve ezoterik bir hale
dönüşmüştür. Nasıl mı?
Dünyada yıllık buğday tüketimini kişi başına 67 kilo seviyelerindedir.
Bu hiç kimse için fena bir rakam
değildir. Birileri daha fazla tüketse de 67 kilo her insan için yeterlidir. Ama
bu argümanda farkedilmeden yapılan bir düşünme hatası vardır. Şöyle ki; iki
adamın birer elması var. Adamlardan biri iki elmayı da yiyor. Bu durumda
ortalama olarak her biri birer elma yemiş oluyor… Ama adamlardan biri hiç elma yememiş!.. İşte
bu ortalamanın sorunu değildir. Dünyada açlık çeken bir milyar insan olduğu
halde ortalama tüketim 67 kilo olarak ekonomik kayıtlarda yer alır ve önceki
yıllarla kıyaslanarak gelişimin yönü hakkında yorum yapılır.
Başka bir örnek şöyle olsun. 3 arkadaştan birinin geliri 1.000 lira,
diğerinin geliri 2.000 lira ve sonuncusu ise işsiz, yani geliri sıfır olsun.
Hatta diyelim ki sadece 3 kişiden oluşan bu ülkede geçinebilmek için en az 800
liraya sahip olmanız gerekiyor. Öyleyse bu ülkede hiçbir geçim sıkıntısı
yoktur. Çünkü kişi başına düşen gelir ortalama 1.000 lira olarak hesaplanacak
ve raporlarla duyurulacaktır. Bu tutar asgari geçim düzeyinin de 200 lira üzerindedir.
Yani herkes rahat bir hayat sürmektedir. İşsiz olan kişiyi kimse tanımadığı
sürece herkes bu bilgilere inanacak ve ülkede açlık çeken kimsenin olmadığını
düşünülecektir. Oysa bir kişi işsizdir ve para bulamadığı sürece de yaşaması
zordur. 3 kişilik bir toplumda 1 kişinin işsiz olması halkın %33’ünün işsiz
olabileceği anlamına da gelecektir. Bu gerçekten gizlenmemesi gereken önemli
bir rakamdır ama maalesef ortalama rakam bu gerçeği saklamaktadır.
Ortalama, hayatın her alanında karşımıza çıkabilir. Örneğin ABD’de
tipik Amerikalı sosyal karakteristiklerini gösteren kişilere Average Joe
(Ortalama Joe) denir. Medya dilindeki karşılığıyla “Sokaktaki Adam”. Ortalama bir evde oturan, ortalama bir geliri
ve yaşantısı olan kişi. Peki herkes öyle
midir? Kafası fırında, ayakları buzun içinde olan biri ortalama bir
vücut ısısına sahiptir denebilir mi? Muhtemelen hayır. Herkes ortalama Joe ya
da sokaktaki insan değildir.
İnsan, istatistiksiz bir gününü bile geçiremez. Anketler, testler,
rating’ler her an hayatımızdadır. İstatistikleri anlamak önemlidir ama herkese
okullarda bu bilgiler ve nasıl yorumlanacağı öğretilmez. Sadece belli başlı
üniversite fakültelerinden mezun olanlar bu kavramları tanıyabilir. İstatistiklerin
hesaplanma şekli, yorumlanması ve çıkarılacak sonuçların nasıl olması gerektiği
bilinemediği sürece bu rakamlar aldatma ve hile aracına hemen dönüşüverirler.
İstatistiğin yorumlanamaması kişilerin kendi yalanlarının da farkına
varmadıkları sonucuna yönlendirir. Yapılan araştırmalarda, kişilerin sadece %12’si
ara sıra yalan söylediğini kabul etmektedir. Oysa sosyal bilimciler bu rakamın
%65 olduğunu söylemektedir. Hatta kişilerin %18’i rutin yalancı konumundadır. “Yalancı
mısın?” sorusuna cevap verenlerin %97’si hayır demiştir. Kalan %3 ise ara sıra
yalan söylediklerini kabul etmişlerdir. Rakamların şüphesiz insan psikolojisi
kaynaklı çarpıklıkları temsil ettiği açıktır. Fakat yalanlar da istatistikler
gibi hayatın her alanına girmiştir. Yapılan bir araştırmada ABD eski başkanı
Richard Nixon’un bir gün içinde 837 kez yalan söylediği ortaya çıkmıştır. Bu da
istatistiğin gücü olsa gerek!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder