Olasılık teorisinde Kumarbazın iflası (Gambler’s Ruin) denilen bir olgu vardır. Kumar oynayan ile oynatanın kazanma şansları eşit olsa bile kumar oynatan, daha fazla parası olduğu için genellikle kazanan taraftır. Kumarbazın iflası teorisi içgüdülerin büyük hatasını matematiksel olarak ortaya koyar. Bir oyunda kazanma olasılığı %50’den büyükse daha az miktarda para ile oynamak uzun vadede kazanma şansınızı yani kasayı yenme ihtimalinizi arttıracaktır. Çünkü kazanma şansı %50’den yüksek olduğu için yatırdığınız miktar düşük olduğundan kaybetseniz bile sonraki oyunlarda kazanma ihtimaliniz yine yüksektir. Bu da sonuçta kasayı yenmenize neden olabilecek bir yaklaşım içerir. Fakat kazanma ihtimalinin yüksek olduğu oyunlarda insanlar genellikle daha yüksek miktarla oynamak isterler ve içgüdüsel bir hata yaparlar.
Öte yandan eğer kazanma şansı %50’den küçükse matematiksel olarak en doğru strateji daha yüksek miktarda para ile oynamak ya da paranın tamamı ile oynamaktır. Çünkü her durumda kasa sonunda mutlaka kazanacaktır.
Kasanın kazanması doğanın da bir gerçeği gibidir. İngiliz iktisatçı Thomas Malthus bu gerçeği 18.yüzyıl sonlarında ilk keşfeden kişidir. Malthus 1583’ten 1783’e uzanan ikiyüz yıllık dönemde İsviçre’nin Bern kentindeki nüfus kayıtlarını inceler. Ulaştığı sonuç bugün bile hayret vericidir. Dönemin başlangıcındaki ailelere ait soyadlarının dörtte üçü dönem sonunda yok olmuştur. Söz konusu soyadların sahipleri ya ölmüş ya da şehri terk etmiştir. Fakat Malthus bu sonuca bir yorum getiremez. 19.yüzyıl sonunda benzer araştırmaları Francis Galton ve H.W.Watson da yaparlar. Onların ulaştığı sonuç da aynıdır. Peki ama neden?
Bu durum kumarbazın iflası teorisinin tam bir sonucudur aslında. Doğum oranları nüfusu arttıracak kadar yüksek olsa da, özellikle yeni ailelerin az kişiyle yola koyulmaları kumarbazı iflastan kurtarmaz. Aileler içinde Smith’ler ve Jackson’lar olsa da birçok soyadı kasayı yenemez ve yok olur.
Finansal krizin öncesinde kazanmayı seven yatırımcılar kasayı yenebileceklerine inanmışlardı. Oynadıkları yazı tura oyunu bu inançlarını arttırmıştı. 1 dolar yatırıp yazı demişlerdi ve yazı gelmişti. Varlıkları 2 dolara yükselmişti. Oyuna devam etmişlerdi. Yine yazı demişler ve yine yazı gelmişti. Böylece varlıkları 3 dolara yükselmişti. Oynadıkları her oyunda yazı diyorlar ve kazanıyorlardı. Her şey çok güzel gidiyordu. Derken finansal mühendis denilen bu akıllı adamların aklına çok parlak bir fikir gelir. Her seferinde yazı deyip paramızı iki katına çıkarıyorsak neden bu tercih hakkımızı diğer insanlara satmıyoruz? Fikir oldukça yaratıcı ve gerçekçiydi. Geçmiş tecrübeler her oyunda yazı geldiğini teyit ediyordu. Öyleyse gelecekte de yazının gelmesi kesindi. Aşırı ilgi 1 dolarlık hakkın yatırımcılara 10 dolara satılması ile sonuçlandı. İşte CDO (collateralized debt obligations) denilen enstrümanlar böyle bir yaradılışla oluşturulmuştu. Tahvil veya mortgage krediler gibi borç araçları bir havuza toplanıyor ve bunların kupon ve faiz ödemelerinden gelen paralar CDO yatırımcılarına ödeniyordu. İnsanlar bu sihirli ürünü çok sevmişlerdi. Çünkü hep yazı geldiği için kimse para kaybedeceğini düşünmüyordu.
‘Yazı’ sürekli artan ev fiyatlarından başka bir şey değildir. Bu tuhaf oyunda kimsenin görmek istemediği bir gerçek vardır. Paranın tura gelme ihtimali yazıya eşittir.
İşte bu gerçek 2006 yılı sonlarında tecelli etmeye başlar. Kredilerin bir kısmı geri ödenmediği için her oyunda yazı gelmemektedir. Artık yazı geldiği kadar tura da gelmektedir. Yatırımcılara yapılan faiz ödemeleri giderek düşmektedir. Bir süre sonra kredilerini geri ödemeyenlerin sayısı iyice artınca paranın da tura gelme sayısı artmaya başlamıştır. İnsanlar artık bundan sonra her oyunda tura geleceğine inanmaktadır. Fakat yapacakları bir şey yoktur. Çünkü kendilerine yazı gelince kazanma şansı veren bir enstrüman satılmıştır.
Finansal krizde CDO gibi birçok yapılandırılmış yatırım aracına para yatıranların nasıl kumarbazın iflası yanılsamasına düştüklerini ve sonunda kasanın nasıl kazandığını sanırız anlatabilmişizdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder