7 Ağustos 2012 Salı

Altın fiyatlarının ne yöne gideceğini kim biliyor?

Yatırım enstrümanları içinde insanı en çabuk çekeni hiç şüphesiz altındır. Piyasaların yönü ne olursa olsun altın hiçbir zaman pazar ve pazarlama problemi yaşamaz. Bunda uygarlık tarihi boyunca herkes tarafından vazgeçilmez bir kıymet olarak varsayılmasının payı büyüktür. Fakat piyasalar altının geleneksel rolünü pek ciddiye almazlar. Altın fiyatlarının makro göstergeler ile yakın bir ilişki içinde olduğunu düşünürler. Ekonomik sistemde dönüm noktası sayılan bazı antlaşmaların sonrasında altının dolar ile yakın bir ilişki içinde olduğu ve değerinin dolara bağlı olarak değiştiği anlayışı hakimdir. Bu şüphesiz hafife alınacak bir olgu değildir ve rasyonelliği son derece yüksek bir çıkarımdır. Peki ekonomik hayat giderek irrasyonel bir hal alırken altın fiyatlarının sadece bu rasyonel kuvvetler ile dengelendiğini düşünmek ne kadar doğrudur?

Hayatı boyunca finansal piyasalarda işlem yapmamış birine “altın fiyatı ne olur?” diye sorarsanız alacağınız cevap bellidir: “Altın en güvenilir limandır ve değeri daima artar.” Bu analizin bir piyasa işlemcisi tarafından yatırım kararına dönüşebileceğini düşünmek elbette ki saflık olur. Öyleyse şu iki soruya cevap aramak gerekmez mi? Sıradan bir kişi tarafından yapılan böyle bir analiz ne anlama geliyor? Ve bu analiz sonucunu güvenilir bulmayan yatırımcı yanılıyor olamaz mı?

2002 yılında New England Journal of Medicine adlı dergi J.B.Moseley adlı bir ortopediste ait bir makale yayınlar. Makale bir anda sigorta şirketleri, devlet yöneticileri ve halkın karşı karşıya gelmesine neden olur. Tartışma bir anda alevlenir. Moseley’in makalesi yaptığı bir deneyin sonuçları üzerine kuruludur ve tarafları birbirine düşürmüştür.

Moseley bu deneyinde artroskopi ameliyatını araştırmaktadır. Dizinde sorunu olan 180 hastası vardır ve bu hastaların tamamının artroskopi amaliyatı olması gerekmektedir. Moseley bu hastaların tamamına aynı ameliyatı yapmak yerine farklı bir yöntem uygular. Hastaları rasgele olarak üç gruba ayırır. İlk gruptakilere standart bir artroskopi ameliyatı yapar. Kısaca üç aşama içeren bu ameliyatla hastalar uyutulur, kesikler atılır ve kıkırdağın iç kısmı temizlenir. İkinci gruptaki hastalara ise ilk iki aşamayı içeren bir ameliyat yapılır. Yani hastalar uyutulur ve kesikler atılar ama kıkırdağın iç kısmı temizlenmez. Üçüncü gruptaki hastalar ise sadece uyutulur ve sonra uyandırılır. Ameliyatlar sonrasında her üç gruptaki hastalara da tam bir artroskopi ameliyatı yapıldığı ve yakında düzelecekleri söylenir.

Ameliyat sonrasında hastaların tamamı iki yıl boyunca incelemeye alınır. Ağrılarının azalması ve merdiven tırmanmaya ne zaman başlayacakları gibi hususlar yakından izlenir. Sonuçlar bilim dünyasını, sigorta şirketlerini ve halkı şaşkınlığa sürükleyecek cinstendir. İlk iki gruptaki hastalar tamamen iyileşmişler ve eski ritimlerine geri dönmüşlerdir. Ama şaşırtıcı olan bu değildir. Üçüncü gruptakiler yani artroskopi ameliyatı olmayanlar da ilk iki gruptaki gibi tüm ağrılarından kurtulmuşlar ve eski sağlıklarına geri dönmüşlerdir. İşte tartışma da tam o anda kopmuştu. Bu işlemlere harcanan her yıl 1 milyar dolar boşa mı gidiyordu?

Bu sorunun yanıtı bugün hala verilebilmiş değil. Fakat bu çarpıcı sonucun nasıl oluştuğu herkes tarafından iyi biliniyor artık. Plasebo etkisi yani kişinin hedefini gerçekleştirmeye olan inancı bugün tartışılmayan bir fenomen olmuştur. Başarma inancı, vücutta fiziksel ve zihinsel dayanıklılığı arttıran nöro kimyasal değişiklikler yaratmaktadır. Yani doktorun hastaya verdiği ilaç gerçekte yararsız bile olsa hastanın daha iyi olacağına inancını arttırmakta ve sonuçta hastanın iyileşmesine neden olmaktadır.

Altının fiyatının arkasındaki temel yönlendirici de işte bu plasebo etkisidir. İnsanların daima güvenli bir liman olarak altına yönelmeleri ve altın fiyatlarının ne kadar düşse bile daima yükseleceğine olan inançları altın fiyatlarının aşağı yönlü hareket ivmesini zayıflatıyor. Yani altın fiyatı düşse de en küçük bir yükselişte yazımızın başındaki finansal piyasalarla ilişkisi olmayan sıradan insanın kehaneti kendi kendini gerçekleştiriyor. Bu da piyasa oyuncularının beklentilerini arttırırken altına hücumu başlatıyor.

Yatırım kararlarında başarı insanın kendi beklentilerini, piyasaların beklentilerini ve ekonominin temellerini anlama yeteneğinden gelir. Piyasanın beklentisi, irrasyonel insanın temel davranış ve düşüncelerinden uzaklaştığında başarılı olma ihtimali düşebilmektedir. Bu nedenle çoğu zaman sıradan bir insanın altın hakkındaki basit analizinin doğru olacağı gözden kaçırılmamalıdır.

1 yorum:

L.K. dedi ki...

Piyasaların ya da varlık fiyatlarının ne yöne doğru gideceği de her zaman rüzgarın yönüne bağlı olarak değişmekle birlikte aynı zamanda yatırımın sonu "sıfır" toplamlı bir oyun olarak öne sürülen teze de itibar edersek sanırım deniz,rüzgar temel sabitlerse o zaman iyi bir sörfçü olmaya çalışmak ta bir seçenek olabilir.