Yetkililer uyarıyor: Gıda fiyatları 2006-2008 yılları arasında yaşanan gıda krizi seviyelerine yaklaşmış durumda! 2006 yılında yaşanan krizde gıda fiyatlarındaki aşırı yükselme sonrasında 200 milyondan fazla insan kriz kurbanı olmuştu. Bugün finansal krizin yarattığı enkaz yetmezmiş gibi bir de gıda krizi tehdidi ile karşı karşıyayız. Milyonlarca hatta milyarlarca insanın bu krizden etkilenme olasılığı ortadayken yetkililerin sesine kimse kulak vermiyor. Bu gerçekten çok tehlikeli bir durum. Tıpkı 2006’daki krizi yaratan sarmala doğru hızla gidiyoruz. Hedge fonlar gıda fiyatları üzerine pozisyonlarını arttırarak Afrika ve Asya’nın geri kalmış yerlerinde yaşayan milyarlarca insanın ekmeğiyle oynamaya başlamış durumdalar. Öyleyse ne yapılmalı?
Tarihin en büyük katliamlarından biri 1994 yılında Ruanda’da yaşandı. Kimsenin hatırlamak istemeyeceği bu kara olayda 3 ay içinde yaklaşık bir milyon Tutsi öldürüldü. Böyle inanılmaz bir olayı duyduğunuzda ister istemez buna neden olan şeyin ne olduğunu merak edersiniz. Böyle büyük bir kinin derin tarihsel kökleri olduğunu düşünürsünüz. Ama gerçek maalesef böyle değil.
Katliamın tuhaf bir algılama üzerine dayandığı bilim otoritelerinin ortak görüşü. Avrupa kaynaklı ırk teorileri, Ruanda bölgesinde yaşayan insanların, ari ırk ile aşağı ırk olarak kabul edilen zenciler arasında bir tür geçiş ırkı olduğunu iddia etmişlerdir. Bu teoriden öfkeye kapılan Hutuların, Tutsileri gerçek Ruandalı olarak değil, kendilerini sürekli aşağılayan ve sömüren Avrupalıların ülkelerindeki işgalci akrabaları olarak değerlendirdikleri iddia edilmiştir. Bu da katliama sebep olmuştur. İnsanın aklına şu soru geliyor. Böyle sudan bir sebepten ötürü bir milyon kişinin katledilmesi önlenemez miydi? Bugün dönüp geriye bakıldığında yanıt çok açık: Elbette önlenebilirdi! Peki ama nasıl?
O yıllarda bölgede görevli Birleşmiş Milletler Barış Gücünün komutanlığını Kanadalı Romeo Dallaire yapıyordu. Dallaire her şeyin farkındaydı ve tehlikeli bir sonun yaklaştığını görüyordu. BM’ye ilk uyarısını gönderdiğinde dikkate alan olmadı. Durumu anlatıp yardım istedi. Yine yanıt alamadı. Dallaire ısrarından vazgeçmiyordu. Dönemin BM Başkanı Boutros-Gali’ye talebini ileterek yardım istedi. Ona katliamın yaklaştığını ve kendisine 5.000 asker verilirse buna engel olacağına söyledi. Boutros-Gali’nin yanıtı açıktı: Bizi ilgilendirmiyor!
O andan sonra yalnız kalan Dallaire kendi inisiyatifinde aldığı kararlar ile katliamın daha büyük noktalara ulaşmasını engellemişti ama yaklaşık bir milyon kişinin hayatını kurtaramamıştı.
Bugün gıda krizi için yetkililerin yardım taleplerine otoriteler kayıtsız kalmaktadırlar. 2010 yılında ortaya çıkan bir gerçekte, 2006 yılındaki gıda krizine, türev ürün işlemlerini abartan finansal kuruluşların neden olduğu söylenmişti. Bugün aynı şey yeniden olabilir. Sallanan şirketler yıkılmasın diye açığa satışı yasaklayan büyük ekonomiler böyle bir durumda acaba neden tarım ürünleri üzerindeki türev ürünlere kısıtlama getirmiyorlar?
Tıpkı Dallaire gibi yetkililerin yardım çığlıkları maalesef duyulmuyor. Ruanda katliamının nedenleri arasında gösterilen biyolojik düşüncelerin halkları derinden etkilemesi olgusu gibi türev ürünlerin büyük baskısı da gıda fiyatlarının kontrol edilememesine sebep oluyor. Sanal kontratların arttırdığı gıda fiyatlarından sadece zengin ülkeler gıda ihtiyaçlarını sağlarken, fakir ülkeler açlığa sürükleniyor. Dünya ise kayıtsız kalmaya devam ediyor.
Umarız bu kez yeni bir Ruanda felaketi ile karşılaşmayız. Fakat insanın aklına şu soru maalesef geliyor: Türev ürünler ari ırktan mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder