Harvard Üniversitesinde okuyan ve gelecekte sırf bu üniversiteden mezun olduğu için büyük şirketlere üst basamaklardan yönetici olarak başlayacak yüzden fazla öğrencinin kopya skandalına karışması büyük bir şaşkınlık yaratmış durumda. 250 öğrencinin yarısından fazlasının suça karışması geleceğin yöneticilerindeki etik değerlerin sorgulanmasını bir kere daha gündeme getirmiş görünüyor. Öğrencilerin %50’sinden fazlasının etik olmayan bir davranışa yönelmiş olması sizce nasıl değerlendirilmeli? Gelecekteki yöneticilerimiz sizce nasıl insanlar?
Al Capone’un adını duymayan çok az insan vardır. Büyük buhranın Amerika’yı kasıp kavurduğu 30’lu yılların yasaklarının doğurduğu fırsatları son derece profesyonel yöntemlerle karşılayarak büyük bir maddi ve politik güce kavuşmuştur. Neredeyse ülkenin hükümeti kendisiymiş gibi bir güç ve yönetim sistemi yaratmıştır. Stratejisinin ardındaki basit yaklaşım kendi ifadesine göre şuydu: “Çocukken tanrıya bana bisiklet vermesi için dua ederdim. Fakat bir gün onun çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün bir bisiklet çaldım ve beni affetmesi için dua ettim.”
Al Capone bu stratejiyle başarılı olurken, başarısının ardında çok az kişinin bildiği bir faktör daha vardı. Al Capone mafya işine bulaşmadan önce bir muhasebeciydi. İşte onu diğer tüm mafya liderlerinden farklı kılan özelliği de buydu. Suça dayalı imparatorluğunu aldığı muhasebe eğitimi ile yönetiyordu. Kumar, haraç, kaçakçılık yasaktır. Ama o bunları bir iş olarak görüyordu. Bunları yürütebilmek için gerekli olanın avukatlar değil, rüşvet ve makineli tüfekler olduğunu biliyordu. Aslında bu yönleriyle Al Capone hiç birimize yabancı gelecek biri değildi. Neden mi?
Klasik ekonomi bilimi 20.yüzyılda rasyonel insan adında bir kahraman yaratmıştı. Düşünce, davranış ve tercihleri, arzu ve dürtülere değil de mantıklı ve rasyonel kararlara dayanan, akılcı ve kendi çıkarına göre hareket eden bir insandı bu. İşte Al Capone tam olarak bu tarife uyuyordu. Davranış ve eylemlerinin ardında belirli, akılcı ve anlaşılabilir nedenler vardı. Klasik ekonominin kendi çıkarına göre hareket eden ideal kahramanı rasyonel insana oldukça yakındı. Yasak olan işler için derin iktisadi analizler yapıyor, kanunla nasıl mücadele edileceğini öğreniyor, işlerin kıt kaynaklarla başarılı şekilde yapılması için rüşvet veriyor ve tüm bunlar için gerekli olan parayı sağlamak için muhasebe yapıyordu. Al Capone tam bir rasyoneldi. Oysa birçok insan ve özellikle politikacı onun bir rasyonel değil, gangster olduğunu inanıyordu. Peki sizce hangisi?
Herkes gibi ABD’de bunu merak ediyordu ve FBI aracılığıyla bir operasyona başladı. Abdul Enterprises, LTD. adlı hayali bir şirket kurulur. Şirketin sahibi sahte Arap şeyhi rolü oynayan Kraim Abdul Rahman’dır. Şeyh, kimi zaman malikanesinde, kimi zaman gösterişli yatında politikacılarla rüşvet karşılığı pazarlıklar yapıyordu. Tüm toplantılar kayda alınmıştı. Abscam Operasyonu adı verilen bu çalışma sonrasında 5 kongre üyesi ve 1 senatör tutuklanmıştı. Haber yayınlandığında infiale yol açsa da aslında basit bir gerçeği işaret ediyordu: Rasyonel insan.
İşte Harvard’ta kopya çeken öğrencilerde de görmemiz gereken tek şey budur. Öğrenciler rasyonel bir karar vererek kopya çekmeyi seçmişlerdir. Her durumda ve koşulda faydasını maksimum sınıra taşıyan rasyonel insan gibi davranmışlardır. Rekabet duygularındaki gelişmişlik nedeniyle daha başarılı olmak için saldırmışlardır. İhtiyaçları olan puandan daha fazlası için mücadele etmişler ve belki de daha rahat kopya çekebilsinler diye özgür bir ortam yaratılmıştır. Harvard’lı öğrenciler tam anlamıyla birer rasyoneldi.
Bu nedenledir ki bugün rasyonel insanın ekonomik sistem içindeki varlığı faydadan daha fazla zarar getirmektedir. Umarız onlar son rasyoneller olurlar.
Harvard’lı öğrenciler ileride kartvizitlerine “kopyacı” yazmayacaklardır hiç şüphesiz. Çünkü Al Capone’unkinde de gangster değil, “İkinci el mobilya satıcısı” yazıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder