Kurulduğu 2004 yılından bu yana facebook kullanıcısı olan ve şimdilerde de bu tutkusunu hisse senedi alarak ticari bağlılığa döndüren bir kişiyi düşünelim. Hisse senetlerindeki düşüş sonrası facebook’a girdiğinde hala kendisini mutlu hissediyor mudur acaba?
Bir insanın tüm hayatının veya belirli bir evresinin mutlu mu yoksa mutsuz mu geçtiğine karar vermek gerçekten çok zor hatta kimilerine göre ilahi bir yanıttır. İnsanların hissettikleri mi, yoksa yaşadıkları mıdır onları mutlu veya mutsuz olarak tanımlamamızın nedeni?
Eşini seven bir erkeğin ölümü, karısının onu parası için sevdiğini öğrendiğimizde acıma duygusu yaratır bizde. Adam bu gerçekten habersiz son derece mutlu bir hayat yaşayıp ölmüş olsa da düşüncemiz değişmez. Bu ne kadar doğru bir değerlendirmedir?
Amerikalı psikolog Edward Diener’ın araştırmaları önemli bir gerçeği ortaya koymuştur. Deneklere, mutlu bir yaşam süren ve 30 yaşında ani bir trafik kazasında ölen bir karakterden bahsedilir. Aynı karakterin hayatı ile ilgili ikinci hikaye versiyonunda ise 5 yıl daha fazla yaşadığı ama bu beş yılın pek keyifli geçmediği söylenir. Sonra deneye katılanlara karakterin hangi hayatında daha mutlu olduğu sorulur. İlave beş yıl, mutluluk için oldukça yeterli bir sebep gibi gözükse de sonuçlar bu yönde değildir. Deneye katılanlar 30 yaşında ölen kişinin daha mutlu bir hayat sürdüğünü düşünmüşlerdir. İlave beş pek keyifli geçmeyen yıl, karakterin toplam mutluluğunu oldukça azaltmıştır.
Deneyin bu sonuçları vermesi Prof.Diener’i oldukça şaşırtmış ve şüpheye düşürmüştür. Deneye katılanların hepsinin genç olması, uzun ömrün anlamını henüz kavramamış olmaları sonuçların beklenildiği şekilde gelmesine engel olmuş olabilir diye düşünülür. Bu nedenle aynı deney yaşlı ebeveynler üzerinde yeniden yapılır. Aynı soru onlara da sorulur. Fakat sonuç değişmez. 5 yıllık ilave ömür, karakterin mutluluğunun toplam algılanma derecesini arttırmamıştır.
İnsanların yaşadıkları deneyimlerin sonuçlarını belirleyen noktalar başlangıç veya bitiş noktaları değil, deneyim sırasında en yoğun hissedilen zirve (peak) ve bitiş (end) noktalarıdır. Peak-end kuralı denilen bu olgu insanların toplam deneyimi değil, sadece belli tepe noktalarını algıladıklarını göstermektedir. 2004 yılından bu yana sevdikleriyle her gün mesajlaşmasını sağlayan, her türlü haberi anında paylaşmaya imkan veren, yeni arkadaşlar edindiren, unutulan eski arkadaşlara kavuşturan ve hayatın önemli bir bölümünü dolduran facebook’a şimdilerde birçokları lanet okumaktadır. Hisse senedindeki gerileme herkesi öfkelendirmiş ve eski günleri unutmuştur. Keşke hayatlarına girmeseydi diyenler bile vardır mutlaka. Peki ama neden? İnsanların son sekiz yılının her anını paylaşan facebook’a neden şimdilerde öfke duyulmaktadır?
Duyguların değerler sisteminde yarattığı çözümlenmesi zor durumun kökleri çok eskilere dayanır. Elmas su paradoksu denilen bu ikilem, suyun, hayatta kalmak için elmastan daha önemli olduğu gerçeği herkes tarafından bilindiği halde neden elmasın fiyatının daha yüksek olduğu çelişkisi ile ortaya konmuştur. İlk kez Adam Smith tarafından öne sürülen paradoks, değerin fayda ile açıklanamayacağını göstermesi ile de oldukça önemlidir. Yüzyıllardır cevabı araştırılan bu soru marjinal fayda ilkesinin ortaya atılmasıyla daha kolay açıklanmıştır. Marjinal fayda, kısaca son birimin yarattığı mutluluğun ifadesi olarak tanımlanır. Bir malın fiyatı toplam faydası ile değil marjinal faydası ile belirlenir. Yani daha basit olarak ifade edersek, suyu elmastan değersiz kılan suyun son kullanım değerinin elmasınkinden az olmasıdır. Suyun değeri hayat için değeri anlamında yorumlanmamalıdır. Son kullanım değeri içtiğimiz suyun değil, boşa akıttığımız suyun değeridir ve bu değer de elmasınkinden daha düşüktür.
Maalesef facebook’un marjinal faydası son yaşattığı değer düşüklüğü şoku olmuştur. Bu da facebook’un yıllardır verdiği tüm mutlulukları bir anda unutturmuştur. Elmasın en hayati element olan sudan binlerce kat değerli olması gibi, artık birçok insan için sıradan sosyal medya siteleri facebook’tan şu an çok daha değerli olarak algılanmaktadır. İşte bu çözülmenin başladığı andır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder