1960’lı yılların başında fizikçi Peter Higgs atomdan daha küçük bir parçanın var olduğunun teorisini ortaya koymuştu. O ana kadar maddenin kütleye sahip en küçük yapı taşı atom olarak biliniyordu. Fakat 60’larda başlayan Higgs parçacığını arama çalışmaları Cern deneyi ile önemli bir mesafe katetmiş görünüyor. Bulunması an meselesi…
Finansal sistem atomaltı parçacığını fizikten daha çabuk bularak önemli bir başarıya imza atmıştır. 2000’li yıllara kadar rasyonel ve sınırlı rasyonel insan ile gelen finansal sistem yaşanan finansal kriz ile yeni bir atomaltı parçacığı keşfetmiştir. 2007 finansal krizini yaratan “Greed and Fear” (hırs ve korku) ile keşfedilen bu parçacık irrasyonel insan davranışlarıdır.
Bugünkü finansal sistemin mimarı Adam Smith ekonomide ve doğal olaylarda bir düzen olduğunu ve bunun gözlem ve ahlak ile fark edilebileceğini 18.yüzyılın sonlarında söylemişti. Her bireyin kendi çıkarı peşinde koşarken farkında olmadan topluma katkı sağlamasına neden olan piyasa ilişkilerini “görünmez el” diye tanımlamıştı. Görünmez el 20.yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarına kadar finansal sistemin en küçük yapı taşı olarak bilinmişti.
1930’lara gelindiğinde kimsenin beklemediği bir şey oldu. Uygarlık tarihinin en büyük ekonomik krizi buhran ve bunalımı bir kara bulut gibi dünya ekonomisinin üzerine çöktürdü. Görünmez el ilk büyük sınavından maalesef başarıyla çıkamamıştı ve çökme noktasına gelmişti. Fakat bazen krizler kurtarıcılarını da beraber getirirler. John Maynard Keynes bir kurtarıcı gibi yetişmişti. Görünmez elin devlet müdahalesini gereksiz gören düşüncesine karşı çıkarak, zaman zaman buna gerek olabileceğini belirtmiş ve herkesi rahatlatmıştı.
Fakat Keynes sadece hükümetleri oyuna davet etmekle kalmamış, bugünkü finansal sistemin düşünce tarzını ortaya koyan yaklaşımı da belirlemişti. Keynes iyi bir borsacıydı ve piyasaların doğasını gözlemliyordu. Herkes günlerce şirketlerin bilançoları üzerine analizler yaparken, o gazeteleri okuyor ve toplumun psikolojisini yakalamaya çalışıyordu. Çünkü yatırım ona göre tam anlamıyla psikolojik bir şeydi. Toplumun psikolojisini en doğru şekilde yakalayan ise başarıyla ödüllendirilirdi. Finansal piyasaları şöyle açıklıyordu: “Güzellik yarışmasında kimin birinci olacağını bilmek istiyorsanız önemli olan sizin en güzel bulduğunuz değildir; yarışmanın birincisini bilebilmek için diğer jüri üyelerinin ne düşündüğünü bilmek daha önemlidir.” Siz zeki ve akıllı olsanız da jüridekiler sıradansa, sıradan insanların nasıl düşündüğünü anlamanız gerekeceğini vurguluyordu. Yani insanların 10 lira değer biçtiği bir şeye sizin 15 lira değer biçip ödemeniz hatanın daniskasıdır diyordu. Bu düşünce rasyonel insan denilen bir aktöre oldukça uyuyordu. Artık finansal sistemin en küçük yapı taşı rasyonel insan olmuştu.
Sosyal ve ekonomik davranışın en eski ve klasik modeli sayılan rasyonel seçim teorisi (Rational Choise Theory) kişinin karar vermeden önce gerekli tüm bilgiyi topladığını varsaymıştı ki; zaman içinde bunun bir hata olduğu fark edildi. Rasyonel düşünen insanın yeni bir bilgiyle karşılaştığında değerlendirmesini revize etmesi gerekliydi. Fakat mevcut bilginin kendileri için yeterli olduğunu düşündükleri yerde bilgi toplamayı kesmekteydiler. 1978 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü alan Herbert Simon, insanların kararlarında maksimum faydayı elde edebilmek için gerekli zihinsel kaynaklardan yoksun olduğunu söyler. Mükemmel kararlar vermek için yeterli değerlendirme gücüne sahip olmadığını belirtir. Hatıralar, tecrübeler ve muhakeme sanıldığı kadar güvenilir ve herkeste aynı sonucu veren formlarda değildir.
Herbert Simon basit bir deney yapar. Önemli satranç maçlarının, oyunun bitmesine yakın olan dizilimlerini profesyonel satranç oyuncularına ve sıradan satranç oyuncularına birkaç saniyeliğine gösterir ve ardından satranç tahtasını hatırlayarak yeniden oluşturmalarını ister. Satranç oyuncuları tahtanın tamamını başarıyla yerleştirirken çaylaklar çok azını yerleştirirler. H.Simon, aynı deneyi bu kez rasgele yerleştirilmiş satranç taşlarıyla yapar. Bu kez şaşırtıcı şekilde profesyonellerle amatörlerin hatırlama seviyelerinin birbirlerine yaklaştığı görülür. Sonuç üzerinde, gruplar arasındaki düşünce şekli ve zihin yapısının farklılığı rol oynamıştır. İlk oyunda profesyoneller basit bir kodlama ile karar verirler: ‘At fili koruyor, vezir şahı tehdit ediyor…’ gibi tasvirlerle satranç tahtasının tamamını rahatça hatırlamışlardır. Fakat taşların rasgele yerleştirildiği ikinci oyunda bu ilişkiyi göremedikleri için hatırlama ve sonrasında karar verme oranları düşmüştür. Bu kısıtlamaları dikkate alan H.Simon, insanların rasyonel değil, sınırlı bir rasyonellikle karar verdiklerini ortaya koymuştur. H.Simon’un bu tespiti ile birlikte finansal sistemin en küçük yapı taşı sınırlı rasyonel insan olmuştu.
Sınırlı rasyonel insanın finansal sistemin en küçük yapı taşı olduğu gerçeği 2007 finansal krizine kadar geçerliliğini korumuştur. 2007 yılı başlarında, henüz global finansal kriz dünya gündeminde ilk sırada değil ve hisse senetleri tarihin en yüksek fiyat seviyelerinde seyrederken, yatırımcılar tarafından hala satın alınmaya devam ediliyordu. Krizle birlikte birkaç ay içinde tarihin en düşük seviyelerine düştüğünde ise kimse almak istememişti. Ev fiyatları kriz öncesinde zirvedeyken herkes ev almaya hücum ederken, krizle birlikte yarı yarıya düşen fiyatlarla kimse almayı düşünmemişti. Eğer mesele bir varlığı en düşük fiyattan satın almaksa, neden hisse senetleri ve evler en düşük fiyatlarında iken kimse alım yapmamıştır? Ve eğer mesele bir varlığı en yüksek fiyatından almamaksa, neden herkes kriz öncesi dönemde hisse senetleri ve evler en yüksek fiyatlarında iken hala almaya çalışıyordu?
Çünkü insanlar artık duygularıyla karar veriyorlardı. İnsanlar satın alırken, mantıklı kararlar vermelerine neden olan sayıları ve gerçekleri değil, duygularını kullanıyorlardı. Artık tüm dünya finansal krizi “hırs ve korku” duygularının yarattığında hemfikirdi. Bu da finansal sistemin atomaltı parçacığının bulunduğu anlamına geliyordu. Bu parçacık irrasyonel insan duygularıydı.
Duygularıyla hareket eden insan, karmaşıklık ve anlaşılmazlığı içinde barındırdığı için rasyonel ve sınırlı rasyonel insana göre oldukça küçük bir öngörülebilirliğe sahiptirler. İrrasyonel insani duyguları bu yönüyle atomaltı olarak değerlendirmek mümkündür. Finansal sistemin atomu sayılan rasyonel ve sınırlı rasyonel insanın global finansal sistem içindeki yerinin 1 cm uzunlukta olduğunu varsayarsak, irrasyonel insan 1 Angström yani santimetrenin yüz milyonda biri gibidir. Duyguların çeşitliliği, karmaşıklığı ve güvenilmezliği sonucu öngörülebilirliğinin düşüklüğünü anlatmak için kullandığımız Angström fizikte ışığın dalga boyuna eşit mesafeyi tanımlamak için kullanılmaktadır. Angström, finansal sistem içinde öngörülebilirliğin ya da rasyonelliğin sınırlarının ne kadar küçük olduğunu göstermeye fazlasıyla yetmektedir. Finansal sisteme yön veren duyguların finansal sistem içinde kapladığı yer işte bu kadardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder