Birazdan anlatacağımız hikaye doğanın tüm kanunlarının adil olmadığının tartışmalı bir sembolü olarak değerlendirilebilir.
Hayat çoğu zaman ikinciyi ödüllendirmez. Satışın bu altın kuralı finansal piyasalar için de geçerlidir. Finansal sisteme yön veren hırs duygusunun zaman içinde nasıl tehlikeli bir silaha dönüştüğünü 2007 yılında başlayan finansal krizde görmüştük. İyi iş yapma arzusu (kalite) her çalışandan beklenen ortak özellik olurken, iş yapmak için gerekli yeterlilik finansal sistemin her alanında “hırs” olarak kendine yer edinmiştir. Bu da iyi ve kötü ayırımının çalışanlar arasında giderek daha ölçülür hale gelmesine neden olmuştur. Bir mortgage kredisini bir müşteriye satan iyi, satamayan geri kalanlar ise kötüdür.
Anlaşılması zor olan finansal piyasaların işleyişine bakıldığında; internet ve bilgi ağları üzerinde kurulan finansal sistemin kökleri ne Keynes’e, ne Adam Smith’e, ne de Karl Marx’a dayanmaktadır. Katrilyonlarca dolarlık bu şaşırtıcı finansal sistem çoğu zaman sadece tek bir güdünün boyunduruğu altında hareket etmekte ve yönetilmektedir: Hırs!
Tüm sosyal bilimler insanlık tarihi boyunca yaşanan krizlere “hırs”ın sebep olduğunu söylerler. Doğal seçilim ilkesi gereği ikincinin ödüllendirilmemesi anlayışının sert bir uyarlaması haline dönen hırs algısı finansal piyasaların aordu gibi hareket etmektedir. Bilimin gelişmesi için de en önemli güdülerden sayılan yarışma arzusu acaba temelinde çok öldürücü bir paradoks içeriyor olamaz mı?
Robert Gallo, ABD’de bir araştırma laboratuvarını yöneten başarılı bir doktordur. Meslektaşı Luc Montagnier ise Fransa’da başka bir araştırma laboratuvarını yönetmektedir. Ünlü Science dergisi, 2003 yılında çıkan 220. sayısında, her iki bilim adamı tarafından yönetilen araştırma laboratuvarlarının son keşiflerini içiren birer makale yayınlar. Gallo ve ekibi HTLV-III adlı öldürücü bir virüs bulduklarını dünyaya duyurmaktadır. Montagnier ve ekibi ise LAV adlı öldürücü bir virüs bulduklarını ilan etmektedir. Fakat o gün makalelerin her ikisini de okuyan ve bugün bu hikayeyi bilenler aslında Gallo ve Montagnier’in “çağın vebası” olarak bilinen AIDS hastalığına sebep olan virüsü bulduklarını anlamışlardır. Fakat ortada çok büyük bir sorun vardır. Virüsü ilk kim bulmuştur?
İki laboratuvar arasında acımasız bir tartışma başlar. Her iki ekibin de binlerce saatlik çalışmasının sonucu olan bu zafer, ilgili ve ilgisiz çevreler tarafından sadece birinin başarısı olarak görülmek istenir. Bilimsel tartışma giderek büyümektedir. Gallo’nun ekibi, 1974 yılında yaptıkları bir çalışmayı dayanak göstererek kendilerinin önde olduğunu savunur. Montagnier’in ekibi ise Gallo’nun kendi buldukları örnekleri izinsiz kullandığını söyleyerek virüsün laboratuvar ortamında büyüme koşullarının ilk kez kendileri tarafından ortaya konulduğunu ileri sürer. Tartışma buradan virüse konulacak isme sıçrar. Her iki grup da kendi isminde ısrarcıdır. Tüm hayatını bilime adayan bu insanların bundan daha doğal bir davranış şekli benimsemeleri beklenmemelidir.
İlgili ve ilgisiz taraflar ise olayı bir yarışa döndürmüş, birinciyi bulmak adına hangi ekibin daha iyi işi çıkardığını tartışıyorlardı. İş dönüp dolaşıp daha yavaş olanın aşağılanmasına kadar gelmişti. Bu noktada her iki ekibin ülke başkanları Francois Mitterand ve Ronald Reagen devreye girmiş ve virüse verilecek isimde uzlaşılmıştı. Virüsün adı HIV olacaktı. Peki, virüsü önce kim bulmuştu?
Tartışma 2008 yılına kadar sürer. 2008 yılında Nobel Tıp Ödülü, HIV virüsünü ilk bulan Fransız bilim adamı Montagnier ve ekibine verilir. Tıp dünyası kadar Montagnier de bu sonuca şaşırmıştır. Çünkü Montagnier ödülün aynı anda Gallo ve ekibine de verilmesi gerektiği inancındadır. Fakat sonuç değişmemiştir. Kazanan Montagnier’dir.
Hayatın ikinciyi ödüllendirmeyeceği ilkesini Nobel ekibi de kabul ederek belki de tarihin ilk Nobel Satış Ödülünü vermiş oluyordu. Bu sonuç derin bir paradoksu içerse de hayatın ve doğanın kanunları açısından bakıldığında kazananın ödüllendirilmesi ilkesine son derece uygundur. Öte yandan kazananın her durumda ödüllendirildiği ve hırs faktörünün temel motivasyon haline döndürüldüğü finansal sistemin hala içinden çıkamadığımız finansal krize bu ilke ekseninde nasıl yuvarlandığını da hep beraber görüyoruz. Hız açısından yapılan kıyaslama kaliteyi bozarak kişilerin değer öngörülerini ve yaptıkları işin gerçek amacını unutmalarına sebep olmaktadır. Derinlemesine düşünmeyi mümkün kılan yavaşlık ise mağlubiyetin eş adıdır.
Doğanın tüm kanunlarının adil olduğu asla düşünülmemelidir.
1 yorum:
Adaletin ne olduğu ne olmadığı konusuda bir paradoks,kaotik,fraktal bir mevzuu olsa gerek...
Yorum Gönder