5 Mayıs 2012 Cumartesi

Finansal krizden bizi ekonomistler değil ancak “SEN” çıkarabilirsin!

2007 yılında girilen ve hala içinden çıkılamayan küresel finansal kriz tünelinden bizi kim çıkarabilir?

Yunanistan’ın temerrüt ihtimalinin yüksek olduğu geçtiğimiz aylarda Avrupa Birliği açık bir mektup yayınlayarak krizin çözümünü sunacak ekonomiste ödül vadetmişti. Kimlerin ne tür çözüm önerilerini sunduğunu bilemiyoruz. Ama teklif bu haliyle bile işe yaramaz gözüküyor. Çünkü zaten finansal krizi öngörememiş ekonomistlerden yarar beklemek oldukça iyimser bir yaklaşım olacaktır. Fazla sert bir değerlendirme gibi görünse de problemi yaratan bakış açısının problemi çözemeyeceği gerçeği Einstein kadar bizim de ulaşabileceğimiz bir sonuç olacaktır.

Peki öyleyse, krizden çıkışın formülünü kim biliyor olabilir?..

“Sen” biliyor olabilirsin!..

Bu önerme gerçek üstü gibi görünse de, yazının devamında anlatılan hikayeyi okuduğunuzda, başarıyla yaptığınız herhangi bir işin, değişmez doğa yasaları ve evrensel bir akıl matematiği ile harmanlanması sonucu nasıl bir dahiyane çözüme dönüştüğünü fazlasıyla gösterecektir.

2 Eylül 1966’da Londra, tarihinin en büyük felaketiyle karşı karşıya gelir. Bir ekmek fırınında başlayan ve 4 gün süren yangında neredeyse bütün Londra kül olur. Tuğlanın pahalılığından ötürü ahşap yapılan evlerin sayısının artması ve sokakların düzensizliği sebebiyle yangın önlenemez şekilde şehrin her yanına yayılmıştır. 13.200 ev, 100’e yakın kilise ve olası bir yangına set görevi göreceği düşünülen St.Paul Katedrali yok olup gitmiştir. Şehrin 80.000 sakininin 70.000’i evlerini kaybetmiştir.

Yok olan şehrin yeniden inşası için kollar hızlıca sıyrılır. Açılan mimari proje yarışmasında 5 teklif yarışmaktadır. Tekliflerin dördü dönemin en büyük mimarları tarafından sunulmuştur. Beşinci teklif ise Christopher Wren’e adlı Oxford’lu bir astronomi profesörüne aittir.

Wren, çocukluğundan beri teleskoplara meraklı biridir. Gökyüzünü incelemeyi seven Wren, mercek kusurlarını da tamir etmeyi hobi olarak benimser. Merceklere olan tutkusu onu bir süre sonra mikroskoplara yöneltmiştir. Mikroskop altında incelediği küçük bir böceğin gözlerini büyüterek resmetmiş ve bu çizim dergide yayınlandığında bilim çevrelerini oldukça şaşırtmıştır. Mikroskoptaki görüntüyü sanatın yaratıcılığı ile gölgelendirerek insanlara yeni bir dünyanın kapılarını açmıştır. Teleskop ve mercek tamiri tutkusunu sanatsal bir bakış açısıyla süsleyerek ortaya herkesin hayran kaldığı bir görüntü çıkarmıştır.

Wren, biyolojiye de oldukça meraklı olup hayvan kadavralarında damar yapılarını ayrıntıları ile incelemeye bayılırdı. Damar sisteminin nasıl çalıştığını yaptığı deneylerde görmüştü. Hayvanlar üzerinde yaptığı damar deneyleri tartışma yaratsa da damar sisteminin doğasını ayrıntılarıyla öğrenmişti.

Astronomi ve fizyoloji konusunda uzman olan Wren’in resmi bir mimari eğitimi yoktu. Okuduğu tezler mimari alandaki tek bilgisiydi. Fakat astronomi ve fizyoloji alanında bildiklerinin doğasal kanunlar olduğuna inanıyor, matematik ve sanatın birleşimiyle ortaya yeni bir kent planı koyabileceğini düşünüyordu. Wren’in proje teklifinde caddelerin biçimi bir teleskoptan gökyüzünün görünüşünü andırıyordu. Tüm sokaklar tıpkı damar sistemi gibi merkezde inşa edilecek St.Paul Katedraline çıkacaktı. Katedralin kendisi düzensiz şekilde yerleştirilecek, cadde bu devasa yapıyla uyumlu bir şekilde sona ermek yerine tıpkı bir atardamar gibi devam edecekti. Wren daha sonra şehri tıpkı bir mikroskopta inceler gibi incelemişti. Yangın öncesinde şehrin her yanına yayılmış dağınık vaziyette 86 kilise vardı. Onun hesaplamalarına göre ise 19 kilise yeterliydi. Çizdiği böcek gözüyle yarattığı belirginlik gibi bir belirginlik yaratmıştı şehir mimarisinde. Sokaklar tıpkı toplardamar ve atardamarlar gibi fonksiyonel bir anlayışla dizayn edilmişti.

Yarışmada sonuçlandığında uygun görülen Wren’in projesi olmuştu. Fakat projeye eleştiriler ağırdı. Bir cerrah ve astronomun yarattığı modelin ileride şehrin başına büyük sorunlar açacağı söylenmişti. Fakat Wren, kendisinden ve projesinden oldukça emindi. Çünkü sunduğu proje astronomi ve fizyolojideki doğasal kanunların sanatsal bir bileşimiydi.

İşte, bugünkü Londra o gün Wren’in yarattığı Londra, bugünkü St.Paul Katedrali de o gün Wren’in yarattığı St.Paul katedralidir. Wren, doğanın kanunlarının değişmeyeceğinden hareketle, hayatın farklı bir alanı olan mimarlığa kafasındaki astronomi ve fizyoloji bilgileri ile, hala canlılığını koruyan bir çözüm bulmuştur. Tıpkı astronom olan Copernic’in bu şöhretini matematiğe borçlu olduğu gibi Wren de mimari şöhretini astronomi ve fizyolojiye borçluydu.

Finansal krizden çıkış yolunu şu ana kadar gösterebilen bir ekonomist var mıdır bilmiyoruz. Ama farklı disiplin ve mesleklerin ışığında herkesin önerebileceği, doğanın kanunlarından gücünü alacak bir çözüm mutlaka olacaktır. Bunu elbette ki sen de yapabilirsin.

Yaptığın öneri kabul görmese de doğanın sarsılmaz kanunlarına uygun olduğu sürece doğru çözüm olduğunu asla unutma. Fakat ne kadar mükemmel bir öneri sunarsan sun, yine de birileri bir ekleme mutlaka yapacaktır. O zaman da aklına Wren’in St.Paul Katedrali inşasındaki kendine güven duygusunun yarattığı şu alaycılığı mutlaka gelsin:

Wren, St.Paul Katedralinin 10-12 kolon üzerinde durabileceğini matematiksel olarak hesaplamasına rağmen, dönemin uzmanları, en az 15-20 kolan daha ilave etmenin yapıyı güçlendireceğini ve büyük afetlerde çökmesinin önüne geçeceğini söylemiştir. Baskılara dayanamayan Wren yapıya planda öngörmediği bu ilave kolonları da eklemiştir. Bugün St.Paul katedralinin göz alıcı ihtişamına bakanlar Wren kadar konunun uzmanlarının önerisine de minnettardırlar şüphesiz. Ama yıllar sonra ortaya çıkan şu küçük gerçeği bilenler için durum biraz daha farklıdır. Wren, planında öngörmediği tüm kolonları yapmış fakat ne yazık ki tavana değdirmeden 5 cm. aşağıda bırakmıştır. Yani kolonlar boşluktadır.

1 yorum:

Makbule Batur dedi ki...

Keyifli bir yazı ve değişik bir bakış açısı...