Dünyanın en iyi ekonomisti neden sizsiniz? Bugünün finansal dünyasında, en iyi ekonomistlerin ekonomi bilimi ile hiç ilişkisi olmayan kişiler oldukları artık finansal sistemin de yakından anladığı bir gerçektir. Peki ama ekonominin, karmaşık bilimselliğinden sıyrılarak sıradan insanın bilgeliğine geçişi nasıl gerçekleşti?
Sıradan insanın dünyanın en iyi ekonomisti olmasının arkasında yatan olgulardan biri insanların dedikodu yapmayı bilmesidir. Tuhaf gelebilir ama bugünün ekonomistlerinin yaptığı araştırmaların kökleri üzerine düşünüldüğünde bu olguyla karşılaşıyoruz. Çünkü artık finansal sistemin hedefi oradaki “ben”! Tıpkı “sen”in gibi düşünen ve duygularıyla yaşayan “ben”.
Zeki insanlar fikirler, orta zekalılar olaylar, düşük zekalılar insanlar hakkında konuşur şeklindeki değerlendirme, bugün sosyoloji ve psikoloji tarafından şifresi çözülmüş bir gerçeği tanımlamaktadır. İnsanlar karar verirken detaylı değerlendirmeler yerine duygular, sezgiler, zihinsel kısayollar gibi bir dizi pratik karar mekanizmasını kullanmaktadır. Bilim, insan beyninin doğal kısıtları nedeniyle oldukça basit ve ekonomik bir karar verme sistemine sahip olduğunu ortaya koymuştur.
Dedikodu toplumsal hayat içinde değersiz ve önemsiz görülen, sadece zaman geçirmek için yapılan bir eylem olarak düşünülür. Hatta cehennemin en geniş arazisine sahip olduğu söylenir. Kötü şöhretli bu bilgi alışverişi yöntemi aslında başarılı bir düşünce oyunudur. Başkalarının davranış ve eylemlerinin nedenlerini son derece basit ve anlaşılabilir sebeplere indiren bir düşünce oyunu. Bu yönüyle ulaşılan sonuçlar taraflar açısından daima kabul edilebilirdir.
İnsan psikolojisinde şahıslar ve olaylar hakkındaki iyi ve kötü bilgileri başkalarına aktarma dürtüsü çağımızda ekonominin en güvenilir sorgu kaynaklarından biri haline gelmiştir. İnsanların dedikodu yapmadan yaşayamayacağı düşüncesi insanların ekonomik hayatla bağlarının ne kadar derin olduğunu gösterir bir bakıma. Yapılan sosyolojik araştırmalarda kişilerin en çok konuştukları konuların başında başkalarının gelirlerinin gelmesi bu durumun bir göstergesi gibidir. Bir dedikodunun bir habere göre daha hızlı yayılması fenomeni ise ekonominin cazibe duyduğu bir niteliktir.
Dedikodu toplumun istek, arzu ve korku gibi duygularının temel nedenlerini kolaylıkla ortaya çıkarır. Neyi neden yaptığımızın sırlarını bulmaya çalışır. Dedikodunun, sorunların köklerine ulaşmadaki başarısı neden, niçin, nasıl sorularını usanmadan ardı arkasına sormasından ve mantıken kabul edilebilir bir yanıt alana kadar sürdürmesinden kaynaklanır. Dedikodunun ihmal edilmiş bir sanat olduğunu söyleyen Woody Allen’dı ama bugün ekonomi dedikoduyu bilimsel olgu haline döndüren bir yaklaşımı benimsemektedir.
Şimdi şöyle bir dedikodu düşünelim. İki hanım arasında geçen karşılıklı bir konuşma:
“Biliyor muydun, Bayan A’nın kızı hamile.”
“Nereden çıkarıyorsun, o daha evli bile değil.”
“Bana güven şekerim, geçenlerde alışveriş yaparken kokusuz losyon alıyordu…”
Bu diyalog, ekonomik olarak bir losyon alışverişinden daha fazlasını ifade etmiyor diye düşünüyorsanız biraz daha sabredin.
ABD’nin Walmart’tan sonraki en büyük alışveriş şirketi Target, müşterilerinin alışveriş kayıtlarını incelerken bir ürünün satış rakamları ile müşterilerin davranış kalıpları arasında ilginç bir ilişki farkeder. Bu ürün kokusuz losyondur. Hamile kadınlar ikinci üç aylarının başında kokusuz losyon almaktadırlar. Target, bu bilgiyi kullanarak kokusuz losyon alan tüm müşterilerini inceler ve hamile olabileceğini düşündüklerine bebek ürünleriyle ilgili reklam broşürleri ve indirim kuponları göndermeye başlar. Başarı oranı yüksektir. Fakat ailelerden önce Target’ın bu gerçekten haberdar olması bazı aileleri ürkütmüştür.
Ekonomi bilimi olması gereken yere toplumun içine dönüyor. Tıpkı sosyal bilimlerde olduğu gibi matematiksel bir formül ve ispat gerekliliği duymadan kişilerin duygular ve davranışlar evreninde varolmaya başlıyor. Artık şirketlerin hedefi oradaki “ben”!
Geleneksel ekonomi bilimi, son yüzyılı, hesaplanamayan hiçbir şey ekonomik olarak doğru olamaz düşüncesiyle geçirdi. Bu süreçte rasyonel insan denilen bir kahraman yarattı. Klasik ekonomi teorisi rasyonel insanın duygulardan bağımsız hareket ettiğini söylerken, duyguları ekonomik sistemin dışını itmiştir. Fakat bugün finansal sistemin dışında bırakılması gereken sanıyoruz klasik ekonominin başrol oyuncusu rasyonel insandır. Klasik ekonominin mekanik yasaları, insanın yaşam koşullarını ve düşünce evreninin şeklini yorumlamada yeterli olamamaktadır. İnsanın sürekli mal mülk edinip tüketmekle uğraştığını düşünmektedir. Duyguları hiçbir hesaplamasına katmayan klasik ekonomi modeli bugün tamir edilemez bir noktaya gelmiştir. Çünkü artık insanlar kararlarını bilimsel teorilerle değil, sezgi ve duygularıyla vermektedirler. Artık devir irrasyonel insanın devridir.
Finansal sistemin irrasyonel insanı başrol oyuncusu olarak atarken bildiği tek bir şey vardır: Küresel ısınmadan her mahallede açılan Starbucks mağazasına her şey basit bir ekonomik düşünceye dayanıyor. Google veya Apple’ın global başarısını klasik ekonominin hiçbir formülü anlatamaz. Karmaşık formüllerin yerini bol nüanslı basit düşünceler alıyor. Ekonomi giderek daha fazla irrasyonel hale geliyor. Rasyonel insanın davranışlarını matematiksel olarak öngörebilen klasik ekonomi irrasyonel insan karşısında çaresiz kalıyor.
Target’ın genç kızların hamileliğini ailelerinden önce öğrenmesi gibi ekonomi giderek dedikodu-nomi haline gelmeye başlıyor. Dedikodu-nomi’nin (isim tarafımca üretilmiştir) başrol oyuncusu ise irrasyonel insan. Yani oradaki “ben” veya buradaki “sen”.
1 yorum:
Yorum Gönder