Mutluluğun resmini çizmek mümkün olabilir ama mutluluk ile mutsuzluğun arasını çizmek kolay değildir. Derin bir krizi tanımlayabilirsiniz ama sığ bir krizle orta noktasının neresi olduğunu göremezsiniz. Ya da birini çok sevebilirsiniz fakat normal sevme ile aradaki mesafeyi ölçmek pek mümkün değildir. Yoksa mümkün müdür?
İstatistik, matematik, sayılar veya nümerik herhangi bir datayı kullanarak ulaşılabilecek bir yanıt sadece o verilerin olduğu bir evrende doğru bir yanıt olabilir. Ama kişiler matematiği ve ihtimalleri hayatın her anına yaymaya son derece isteklidirler ve bunu yaparken de kararlarının kesinlikleri hakkında oldukça inançlıdırlar. Mesela şöyle bir ifadenin anlatmak istediği herkes tarafından kolayca anlaşılabilir: ‘Politikacı Bay A’ya %99 inanıyorum.' Bu sözü dinleyen birisi muhtemelen şu yorumu çıkaracaktır. Bay A, çoğu zaman inanılacak biri ama nadiren değil. O zaman şu ifadeyi nasıl yorumlarız? ‘Bana Bay A’ya %99 inanan 100 kişi gösterin, size %50’sinin %10 bile inanmadıklarını göstereceğim!’
Conservapedia adlı internet sitesinin kurucusu Andrew Schlafly’nin ileri sürdüğü gibi, olasılık sadece sayılabilir durumlar için geçerli ve mantıklıdır. İnancın, duyguların veya nitel olguların matematiksel ifadesi hatalı bir yaklaşımdır ve insanlar bu hataya çoğu zaman düşerler. Buradaki temel düşünce hatası, bir argümanın, doğru veya yanlış olabileceği gerçeği yanında ‘çok doğru’, ‘çok yanlış’, ‘çok çok doğru’, ‘çok çok yanlış’, ‘yaklaşık olarak doğru’ veya ‘yaklaşık olarak yanlış’ olabileceği seçeneklerinde tam olarak neyi ifade ettiğinin bilinememesidir. Bu durumu Azeri matematikçi Lütfi Askerzade’nin 1965 yılında ortaya koyduğu ve bugün mühendislikten finansa birçok disiplinin kullandığı bulanık mantık (fuzzy logic) teorisi oldukça iyi anlatır. Hayatta her şey klasik mantık teorisinin tanımladığı gibi ya doğru ya da yanlış değildir. Doğru ile yanlış arasında doğruya ve yanlışa yakın ama doğru veya yanlış olarak değerlendirilmesi zor alanlar vardır. İşte insanoğlu çoğu zaman bu alanları tanımlayamaz. Örneğin bir insanın yaşlı sayılabilmesi için tam olarak kaç yaşında olması gerektiğini bilemeyiz. 60 yaşındaki bir insana yaşlı diyebiliriz belki ama 60’dan geriye birer birer azalttığımızda en son hangi yaşın yaşlı olarak nitelendirileceğini tam olarak kestiremeyiz. İşte bu durum ancak bulanık mantık denilen uç değerler arasındaki alanların tanımlanmasına bağlıdır. Fakat bu çok zor bir durumdur ve yapılamadığı zaman olasılık hatası ya da mantık hatası olarak geri döner.
2007 finansal krizinin sebebinin hala tam olarak ortaya konamamış olmasının arkasında da bulanık alanların netleştirilmemesi sorunu vardır. Finansal, ekonomik, sosyal, teknolojik, medya ve insan faktörü gibi birçok etkenin bir araya gelmesi, daha önce tekrarı yaşanmamış bir etki oluşturduğundan, klasik ekonomi teorilerinin kesin mantık yaklaşımıyla çözülmesi mümkün değildir. Kriz öncesindeki karmaşık yapılı uyarıların algılanamamış olması da bu nedenledir.
Sanıyoruz dünyanın en büyük sorunu hep aynı kalmaya devam edecek: Aptallar kendilerinden son derece eminken, akıllılar şüphe duymaya devam edecek!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder