Son dakika fırsatlarının ya da stokların bitiyor olduğunu vurgulayan davetkar tekliflerin sonrasında gelen satışların, bir firmanın satışları içindeki payı daima yüksektir. Bazen önemli bir ihtiyacımızı gidersek de çoğu zaman hiç de planlamadığımız bir ürünü satın almış buluruz kendimizi. Son derece rasyonel bir karar verdiğimizi tüm aile üyelerimize ya da arkadaşlarımıza teyit ettirsek de aslında irrasyonel bir karar vermişizdir. Peki ama bu tür fırsatların arkasındaki fazlasıyla davetkar fenomen nereden kaynaklanmaktadır?
Kadınların ekonomi ve finans konuları ile çok da ilgili olmadıkları yapılan birçok araştırmada tespit edilen bir olgudur. Bunun nedenleri üzerine birçok araştırma yapılsa da şimdiye kadar söylenmeyen bir sebebi daha eklemek yerinde olacaktır: “Ekonominin teorileri zaten kadınların davranışlarından türetilmiştir. Kadınların ekonomiyi anlamak için ayrıca bir çaba içine girmeleri gereksizdir!”
Bu teori birçoklarına sürrealist ve feministçe gelebilir ama ekonominin birçok teorisinin arkasında kadınların klişeleşmiş davranış kalıplarını bulmak hiç de zor değildir. Hatta buradan hareketle ekonominin erkekler tarafından kadınların davranışları izlenerek yaratıldığı bile söylenebilir.
Kadınların en tipik davranış şekillerinden biri sevgili ya da eş seçerken takındıkları “kaçan kovalanır” yaklaşımıdır. Kadınlar, erkeklerin ilgisini çekebilmek için hiç oralı değilmiş gibi son derece isteksiz bir davranış şekli benimserler. Böylece kendilerine aşık olanları peşlerinden koşturacaklarına ve daha çok aday arasından daha doğru bir seçim yapacaklarına inanırlar. Peki acaba gerçekten öyle mi olur? Yani erkekler kendilerine karşı ilgisiz görünen kadınların peşinden gitmeye daha mı meyillidirler?
Kaçanın gerçekten kovalanıp kovalanmadığını merak edenlerden biri de psikolog Elaine Walster’dı. Walster, bu sorunun yanıtını öğrenmek için bir grup arkadaşıyla birlikte çalışmaya başlar ve bir dizi deneyler yaparlar. Sonuçlar 1973 yılında “Playing hard to get” (Elde edilmesi zoru oynamak) adlı bir makale ile duyurulur. Fakat Walster ve arkadaşlarının ortaya çıkardıkları şey kadınların düşündüklerinin ve erkeklerin beklediklerinin tam tersidir.
Walster ve arkadaşları yaptıkları ilk deneyde bekledikleri sonucu alamazlar. Çünkü onların ortaya çıkarmak istedikleri şey kaçanın kovalandığı gerçeğidir. Fakat yapılan ilk deneyde kaçanın kovalandığı yönünde bir işaret bulamazlar. Vaz geçmeyip yeni bir deney tasarlarlar. Onda da aynı sonuçlara ulaşırlar ve yine kaçanın kovaladığına dair bir iz bulamazlar. Durmazlar ve 3 deney daha yaparlar. Üniversite öğrencilerinden hayat kadınlarına, çalışan kadınlardan sevgili bulma ajanslarına kaydolmuş kadınlara kadar farklı gruplarda birçok kadınla benzer deneyler yaparlar. Fakat tüm deneyler aynı sonucu verir: Kaçan kovalanmamaktadır! Peki ama deney yapanları bile şaşırtan bu sonuç neyi ifade etmektedir?
Hayal kırıklığına uğrayan araştırmacılar bu kez ortaya çıkan sonucun nedenini araştırmaya başlarlar. Elde edilmesi zoru oynamak neden herkesin söylediği gibi bir etki yaratmıyor?.. Sadece boş bir söylenti gibi duruyor?..
Birçok erkekle konuşurlar ve onlara sürekli peşinden koşturmayı seven biriyle mi yoksa daha kolay biriyle mi arkadaşlık yapmayı istediklerini sorarlar. Erkeklerin tamamı her iki seçeneğin de kendilerine göre bazı avantaj ve dezavantajları olduğunu söylerler. Ama zor kadınların peşinden koşmaya istekli oldukları yönünde bir yanıt alamazlar. Araştırmacılar buradan da bir sonuca ulaşamamıştır. Durmazlar ve erkeklerle konuşmaya devam ederler. Sonunda da yanıta ulaşırlar. Elde edilmesi zor kadınların peşinden neden koşulmadığını en sonunda bulurlar. Araştırmacılar sadece yanıtı değil, yanıtı neden bu kadar geç bulduklarının yanıtına da ulaşmışlardır. Çünkü yanıt kadının peşinde koşan erkekte değil, onu izleyen sıradaki erkekte saklıdır. Kadının zor biri olduğunu gören sıradaki erkek bu zor göreve istek duymamaktadır. Çünkü insanların birçoğu üzerine zor bir iş almak istemez. İşte araştırmacıları uzun bir süre peşinden koşturan yanıt bu kadar basittir.
Şimdi gelelim girişteki sorumuzun yanıtına ve bu davranışın ekonomi bilimi ile ne ilgisi olduğuna. Son dakika fırsatları kaçan kovalanır davranış şeklinde de gözlenebileceği üzere, bir şeyi arzulama düzeyimiz kısmen de olsa onu ne kadar kolay elde edeceğimiz ile ilgilidir. Yani her zaman alabileceğimiz bir şey, son dakika fırsatıyla alacağımızdan daha az mutluluk verecektir. Bundan dolayıdır ki elde edilmesi zor olana karşı normalin üstünde bir istek duyarız. Peki kadınların bu tipik davranışının ekonomi ile ilgisi nerede saklıdır?
Ekonominin herkes tarafından kabul edilen en temel varsayımı kaynakların kısıtlı olduğu kabullenmesidir. Sınırsız insan ihtiyaçlarının sınırlı kaynaklarla olan bitmek bilmez hikayesi ekonomi bilimi olarak adlandırılır. Modern ekonomi bilimi bulunmadan çok daha önce, kadınlar, kendilerini sahip olunmaya değer sınırlı bir kaynak olarak görmüşler ve buna göre davranmayı bilmişlerdir. Bu davranış şekli bugün ekonomi biliminin ilham kaynağı gibi duran kaçan kovalanırdan başka bir şey değildir.
Bugün ekonomik kararlarımızda zor olana karşı aşırı bir yönelme duymadığımız ortadadır artık. Bu, kadınların artık ekonomiye yön veremeyeceği ve yazının ortaya koyduğu düşünce itibarıyla dolaylı olarak ekonomi biliminin sona ereceği anlamına gelecektir. Ne dersiniz öyle mi?
Bugün finansal piyasaların davranış şekli kazanılması zor bir görüntü çizmekle beraber sadece size karşı istisnai davranarak istediğinizi vereceği yönündedir. Sizce bu davranış şeklini nerden almışlardır dersiniz?
2 yorum:
Tespit çok iyi, anlatım da öyle... Tebrikler..
gerçekte ekonomi; hem kadın hem de erkeğin 'var olma' derin pisikolojisinin doğal bir ürünüdür.
Yorum Gönder