26 Kasım 2012 Pazartesi

Yatak yoksulun operasıdır!

Küçük şirketlerin halka arzları birçok ülkede yaygın bir yöntemdir. Böylelikle sermaye piyasalarına dinamiklik getirilerek sermaye sıkıntısı çeken yaratıcı şirketlerin gelecek hayallerinin önü açılmış olur. Bu hem yatırımcı hem de şirket açısından bir tür kazan kazan oyunu gibidir. Yatırımcılar gelecek vaat eden şirketlere yatırım yapma fırsatı bulurken, şirket sahipleri de büyüme yolunda ihtiyaçları olan sermayeye ulaşırlar. Fakat bu kazan kazan oyunu önemli bir risk içermektedir.

1997 yılında Amerika’da yaşanan dot-com balonu ve sonrasında oluşan kriz tamamen bu tür küçük şirketlerin halka arzlarının sonucuydu. İnternet balonuna olan tutkulu inanç, garajda internet sitesi yapan birçok şirketin halka arzına sebep olmuştu. Yatırımcıların yüksek talebi bir anda büyük bir balon yaratmış fakat balonun patlaması da fazla uzun sürmemişti. 2000 yılında yaşanan kriz birçok inançlı fakat amatör yatırımcının paralarının tam anlamıyla kül olmasına neden olmuştu.

Yaratıcı ama sermaye noksanı olan şirketlerin halka arz yöntemiyle ihtiyaçları olan sermayeye ulaşmaları şüphesiz sermaye piyasaları için zaruri bir durumdur. Hem şirketler hem de yatırımcılar böyle bir işlem sonrası büyük paralar kazanabilirler. Fakat bu düşünce küçük şirketlerin halka arz piyasasındaki arz fazlasını açıklamaya yeterli değildir. 2000 krizinde olduğu gibi neredeyse “com” uzantılı tüm internet sitelerinin halka arzına sebep olan çok daha derinlerde farklı bir düşünce daha vardır.

Amerikan halkının müziği sayılan jazz, 1920’li yılların başından itibaren tüm dünyada tanınmaya ve sevilmeye başlanır. Afrika, Amerika ve Avrupa müzik tekniklerinin harmanlaması olarak değerlendirilen müzik türü bir anda tüm dünyada büyük bir popülerlik kazanır. Bunda jazz’ın gelişen tüm müzik türlerini absorbe edebilme yeteneğinin etkili olduğu söylenir. Bu nedenle klasik müziğin aksine jazz’a duyulan ilgi sürekli artmıştır. Birçok otoriteye göre melodilerin ikna yetisi, lirik tutku, canlılık, neşe ve duygusal dokunuşlar ile jazz, müziğin son noktası olarak kabul edilir.

Jazz 1960’lara kadar sürekli bir yükseliş yaşamıştı. Fakat o yıllarda kendi anne babasını öldürmeye kararlı bir evlat dünyaya getirdi: Rock!

1960’lı yıllara gelindiğinde, jazz plağı koleksiyoncusu ve uzmanı sayılan Atlantic Records’un sahibi Ahmet Ertegün,jazz’a düşman olduğunu düşünmediği rock müzik gruplarının plaklarını yayınlamaya başlar. Başlangıçta tek fark rock’ın bir azınlık müziği orijinine sahip olmamasıydı. Gelişen radyo ve televizyon, 15-20 yaş kuşağın rock müziğe ilgisini arttırmıştı. Dünyadaki ekonomik refah bu genç kuşağın rock müziğe hücum etmesine neden oldu. Beatles ile birlikte gelen İngiliz çıkarması ise Jazz’ın sonunu getirdi. 1972’ye gelindiğinde ABD’de satılan plakların sadece %1’i jazz’dı. Rock kendi anne-babasını tam anlamıyla öldürmüştü. Peki ama bu cinayet nasıl işlenmişti?

Dünyada yaşanan ekonomik mucize gençleri bazı nitelikleri nedeniyle rock müziğe yaklaştırıyordu. Jazz, yüksek bir profesyonel teknik ve müzikal yetkinlik gerektiriyordu. Oysa rock müziği icra etmek için nota bilmenize hatta okuma yazma bilmenize bile gerek yoktu. Amatör müzisyenler için ideal bir müzik dalıydı. Hatta öyle ki rock müzisyenlerin amatörlüğünden ötürü hiçbir kayıt ve konser başarıyla tamamlanamadığından ses teknisyenliği gibi bir meslek ve kayıt stüdyoları gibi bir sektör oluşmuştu. Jazz ritminden çok daha kaba olan sürekli ve titreşimli ritim ise jazz müziğin enstrümanları gitar, piyano ve davul ile yumuşatılmaya çalışılıyordu. İngiliz filozof Eric Hobsbawn “Sıradışı İnsanlar” adlı kitabında bu süreci oldukça çarpıcı şekilde yorumlar. Ona göre 60 ve 70 ‘li yıllarda yaşanan büyük gençlik hareketi giderek kendi kendini tüketen bir hal alıyordu ve 80’lere gelindiğinde bu tükeniş son noktaya ulaşmıştı.

Teknoloji, grup ve titreşim öğelerine getirdiği farklılıklar rock müziğinin tercih edilirliğini arttırsa da başarısının ardında sanat tarihinde sıkça karşılaşılan başka bir olgu vardı. Bu, yenilik olgusunu tamamen ticari kaygılarla yöneten müzik sektörüydü. 1973’te 2 milyar doları aşan plak satışlarının %80’ini rock müziği oluşturuyordu. Plakçıların evrensel orijinli diye sundukları müziği kısa sürede ticari metaya döndürmeleri rock’ın sonunu getirmişti.

Rock müziğini yaratan güdüler küçük şirketlerin halka arzlarının ardındakilerle aynıdır. Yatırımcıların temel arzusu daima daha fazla kar elde etmektir. Bunu yapmak için de her türlü spekülatif stratejiyi denerler. Fakat büyük şirketlerin hisse senetleri yeterince doymuş olduğundan bu tür hisse senetlerinin fiyatlarını küçük spekülasyonlarla değiştiremezsiniz. Apple hisse senetleri üzerine alacağınız büyük miktardaki pozisyonun size spekülatif bir kazancı olması düşük bir olasılıktır. Fakat küçük bir hisse senedi üzerinde alacağınız çok daha küçük tutarlı bir pozisyon bile bu şirketin hisse senetlerinin fiyatında ani ve büyük bir değişiklik yapabilecektir. Böylelikle yatırımcılar kısa vadede daha büyük getiriler elde edebileceklerdir. Uzun vade açısından düşünüldüğünde ise kazanma şansı çok daha düşüktür. Apple, Amazon, Cisco gibi şirketler de dot.com balonu sırasında halka arz edilmiş olsa da batan binlercesi içindeki oranları oldukça düşüktür. İşte rock müziği 60 ve80 yılları arasında zirveye çıkaran kolaylık ve basitlik küçük şirketlerin halka arzında da en önemli güdüdür.

Finansal piyasaların en tipik özelliklerinden biri çoğu zaman kendine ucuz ve eğlenceli alanlar yaratma kabiliyetidir. Hisse senedi piyasalarında da bunu küçük şirketlerin halka arzıyla yapar. Operanın merkezlerinden sayılan Napoli’de Napolililer, cinselliği en yoğun ve en ucuz eğlence biçimi olarak değerlendirirler ve üstüne de şöyle derler: “Yatak yoksulun operasıdır!”

Hiç yorum yok: