24 Kasım 2012 Cumartesi

Kendi aklınızı kullanmak ile başkasının akılsızlığını kullanmak aynı şey midir?

Durup dururken hiç tanımadığınız birine cebinizdeki paranın bir kısmını çıkarıp verir misiniz?.. Böyle bir soruya evet yanıtı verirseniz herkesin sizi aptal yerine koyması riskini de göze alırsınız demektir. Fakat yine de cevabın “Hayır vermem!” olduğunu düşünmeyin.

Şu anda devam eden ve çözümsüzlüğe giden Avrupa Birliği bütçe görüşmelerinde tam da bu durum yaşanmaktadır. Birliğin zengin ülkeleri yıllarca ceplerindeki parayı hiçbir neden yokken birliğin fakir ülkelerine dağıttılar. Fakat şimdi yaşanan kriz nedeniyle veremiyorlar. Bu da zengin ve fakir ülkeler arasındaki fikir ayrılığını arttırıyor. Bu noktada girişte sorduğumuz soruya dönelim. Eğer hiç tanımadığımız birine cebimizdeki paranın bir kısmını vermiyorsak Avrupa Birliği bu paraları yıllarca neden diğer ülkelere çıkarıp vermiştir dersiniz?

Klasik ekonomi öğretisi ve onun başrol oyuncusu rasyonel insana göre insanlar durup dururken paralarını başkalarına vermezler. Çünkü bu hiç mantıklı değildir. Fakat insan doğası üzerine yapılan araştırmalar zaten hiç de mantıklı yaratıklar olmadığımızı göstermektedir. Kendimizi nasıl hissettiğimiz, nasıl gördüğümüz, diğerlerinin bizi nasıl gördüğü gibi pek çok faktör bizi irrasyonel bir hale dönüştürmektedir.

Diktatör oyunu adlı bir deneyde kişilere 10 dolar verilir ve bu paranın ne kadarını deneye katılan ikinci oyuncuya vereceği sorulur. Kişi, ikinci oyuncuyu tanımamakta ve isterse paranın tamamını kendisi alma hakkına sahiptir. Üstelik bunu yaptığında ikinci oyuncu hiçbir itirazda bulunamayacak ve deney tamamlanmış olacaktır.

İkinci oyuncunun hiçbir pazarlık gücü olmadığı için bilinen tüm ekonomi teorilerine göre kendisine 10 dolar verilen oyuncunun tüm parayı kendisine saklaması gerekmektedir. Eğer bu para içinden 0,01 dolarını bile ikinci oyuncuya verirse, ikinci oyuncu için herhangi bir maliyet yaratmayacağı için kabul edilecektir. Bu ekonomistlerin söylediğidir. Fakat deneyden çıkan sonuçlar böyle değildir.

Kendisine 10 dolar verilenlerden çok azı paranın tamamını kendisine ayırmıştır. Katılanların önemli bir kısmı paranın 3 dolarını ikinci oyuncuya verir. Bu sonuç ekonomistleri şaşırtmıştı. Çünkü ortada hiçbir nedensellik yokken böyle bir sonucu açıklamak gerçekten zordu. Sizce insanlar ceplerindeki paranın %30’unu neden ismini bile bilmedikleri yabancılarla paylaşmışlardır?

Bu sorunun yanıtını bulmak için şimdi 2007 yılında Amerika’da yaşanan bir olaya dönelim. Bob Kitts adlı inşaat ustası, arkadaşı Amanda Reece’in evinin tadilatı için kendisiyle anlaşmıştır. Evi yıkacak ve yeniden yapacaktır. Bop çalışmalara hemen başlar ve evi yıkar. Oluşan atıkları kaldırırken evin temel duvarları içinde bir zarfa rastlar. Zarfın üzerinde “P.Dunne Haber Ajansı” yazmaktadır. Zarfı açar ve içinde 182.000 dolar para olduğunu görür. Paralar 1929 ekonomik buhranı sırasında duvarın içine saklanmış ve orada unutulmuştur. Şimdi Bob Kitts’in şu soruya yanıt vermesi gerekmektedir: Cebinizdeki parayı başkalarıyla paylaşır mısınız?

Bop’un para bulduğunu evin sahibi Amanda bilmemektedir. Bilse bile para onun değil, 90 yıl önceki sahiplerine aittir ve onların da kim olduğu belli değildir. Bop için karar verme anıdır ve Bop kararını verir. Evin sahibi Amanda’ya konuyu anlatır ve paranın bir kısmını kendisine vermek istediğini söyler. Amanda kabul eder ve Bop teklifini yapar. Bop’un teklifi paranın %10’udur.

Bu tutar deneylerin gösterdiği sonuçların oldukça altındadır. Zaten Amanda da bunu fark etmiş olacak ki paranın %40’ını ister. Oysa klasik ekonomi teorisine göre Amanda’nın teklifi kabul etmesi gerekirdi. Fakat Bop itiraz eder ve aralarında tartışma başlar. Yerel basına yansıyan olayı bir anda şehirde yaşayan herkes öğrenir.

Eğer Bop deneylerde ulaşılan sonuç olan paranın en azından %30’unu teklif etseydi anlaşmış olacaklardı. Fakat çok daha azını yapmıştı ve bu her ikisine de çok pahalıya patlamıştı. Birkaç gün içinde mahkemeden gelen mektupla şaşırmışlardı. Para zarfının üzerinde yazan P.Dunne Haber ajansının varisleri, sahibi oldukları gerekçesiyle paranın kendilerine verilmesini talep ediyorlardı. Sonunda da kazanan onlar olur ve paranın tamamını alma hakkını elde ederler.

İşte Avrupa Birliğinin zengin ülkeleri de yıllardır ceplerindeki paranın bir kısmını fakir ülkelere hiçbir görünür ekonomik neden yokken vermektedirler. Bugünlerde yaşanan tartışmalarda ise yoksul ülkeler, zenginlerin ceplerindeki paranın bir kısmını kendilerine vermek istememeleri nedeniyle şikayet etmektedirler. Tıpkı Bop’un, paranın %10’unu teklif ettiği Amanda’nın parayı az bulup kabul etmemesi gibi. Oysa klasik ekonomi, hem Amanda’nın hem de Avrupa Birliğinin yoksul ülkelerinin yapılan teklif ne olursa olsun kabul edeceğini söylüyordu. Fakat bekledikleri adil paylaşım bu değildi. Şimdi yazımızın başındaki soruyu yeniden soralım. Peki ama neden insanlar durup dururken ceplerindeki parayı paylaşma yoluna gidiyorlar?

İnsancıllık gibi ölçülmesi zor faktörlerin işin içinde olması muhtemel. Fakat araştırmacılar çok daha önemli bir ekonomik neden bulmuşlardır: Gelecekte bir karşılık bekleme!

Eğer gelecekte, bugün paranızın bir kısmını verdiğiniz bir yabancıdan bir karşılık bekliyorsanız veya bekleme ihtiyacı içine giriyorsanız, bu tür bir irrasyonel davranışa doğru yöneliyorsunuz. Gelecekte bir karşılık bekleme insanların binyıllardır evrimleşmiş bir özelliğidir. Gelecek belirsizliği avcı-toplayıcı toplumdan bugüne kadar insanoğlunun düşünce sisteminde kalıcı bir özelliğe dönüşmüştür.

Bugün Avrupa Birliğini kuranların yıllarca paralarını hiç tanımadıkları ülkelerle bölüşmesinin arkasında yatan sebep gelecekte Birlik otoritesini devam ettirmelerine ihtiyaç duydukları üye ülkelerin oylarıdır. Paralarını paylaşma nedenleri işte budur.

Diktatör oyunu, Avrupa Birliğini kuranların, paralarının bir kısmını sadaka olarak fakir ülkelere neden dağıttıklarını açıkça göstermektedir: Sadece oy için!

Paylaşmak üzerine dünya düşünce tarihinin yarattığı tüm bilgelik hümanizm üstüne kuruludur. Paylaşmanın ardındaki nedenselliğin bu ekonomik acı yönünü gösteren bir filozof ise bugüne kadar maalesef çıkmamıştır. Kendi aklınızı kullanmak ile başkasının akılsızlığını kullanmak sanıyoruz aynı görülmüştür.

Hiç yorum yok: