29 Mart 2015 Pazar

Arda Turan'dan öğrendiğimiz 5 ekonomi gerçeği!

Futbolcu Arda Turan'ın faiz ve ekonomi konusundaki açıklamalarını herkes duymuştur herhalde. Hatta bazıları, "bizim kasabın çırağı da böyle diyor, demek ki faiz düşmeli" düşüncesine erişmiş bile. Bilgisizlerin kendine güveninin bu kadar yüksek olduğu başka bir dönem yaşamamışızdır herhalde. Ama yine de Arda Turan'ın ekonomik açıklamalarından öğreneceğimiz çok önemli dersler var. Eğer bunların ne olduğunu merak ediyorsanız, şimdi açıklıyoruz.

Arda Turan'dan öğrendiğimiz 5 ekonomi gerçeği:

1- Okul önemlidir!
Ekonomi biliminde okul ve ekol en önemli husustur. Hangi okul ve ekolden olduğunuz sizin ekonomiye bakış açınızı gösterir. London School of Economics ya da Harvard Business School okulları, Chicago ya da Avusturya ekolleri ekonomide ön sıralardadır. Chicago ekolü ekonomide kamu müdahalesine karşı çıkarken, Avusturya ekolü fayda ve değer konularına odaklanır. Arda ise Şehremini Lisesi mezunudur. Tüm dünyada Şehremini Institute Technology olarak tanınan bu okul, seçim zamanlarında faizin düşürülmesinin iktidar oylarına katkı sağlayacağı düşüncesine inanır. O nedenle Şehremini ekolü denilen bu ekolün kısaltması tüm dünyada ŞİT olarak bilinir.

2- Ekonomik şahsiyetleri tanımak önemlidir!
Keynes'i, Rothbard'ı, Hayek'i, Galbraith'ı bilmeden ekonomist olmak mümkün değildir. Arda Turan için de söylenen hep şu değil midir: "Adam Simit Sarayı reklamında oynadı, ekonomiden mi anlamayacak." Muhtemelen bu cümlenin ilk iki sözcüğü onun da aklında kalmış olmalı ki, Adam Simit'ten Adam Smith'e ulaşmış ve bu tarihi açıklamayı yapmıştır. Zaten günümüzde topunu tepip mankenle gezen futbolcu tipi yerine Adam Smith gibi açıklama yapan futbolcu tipi aranır reklam şirketleri tarafından.

3- Ekonomi teorisi bilmek gerekir!
Ekonomi teoriler üzerine kurulu bir disiplindir. Arz artarsa fiyat düşer, altın fiyatı artarsa dolar düşer, para miktarı artarsa enflasyon yükselir gibi teoriler ekonomi biliminin damarlarını oluşturur. Arda Turan iyi bir ekonomist olduğu için faizin düşmesi gerektiğini düşünüyor ve bunda da haklıdır. Çünkü teoriye göre, faiz düşerse, TL'den dövize kaçış başlar ve bu da dövizin fiyatını arttırır. Geliriniz dövizleyse, örneğimizde Atletico Madrid kulübünden alınan eurolar olduğunu görüyoruz, faiz düştüğünde euronun değeri artar ve paranıza para katarsınız. Zengin olur, huzura erersiniz. Özetle, geliri dövizle olan her rasyonel insanın yapması gereken doğru açıklama budur ve Arda da en doğrusunu yapmıştır.

4- Ekonomi-politik bilmek gerekir!
Ekonomi ve politika artık kardeş kuruluşlardır. Bir olmadan ötekisi yaşayamıyor maalesef. Eğer politikadan anlamayan bir ekonomistseniz bu ülkede yandınız demektir. Asgari ücretin yükselmesi gerektiğini, işsizliğin düşürülmesi gerektiğini, enflasyon ve hayat pahalılığının azaltılması gerektiğini söyleyip durursunuz. Genel politikaya aykırı bu saçma düşüncelerle kafayı bozduğunuz için aforoz edilmeniz uzun sürmez. Ama Arda gibi politikadan anlayan gerçek bir ekonomistseniz, gündeme bakar ve sadece faizlerin düşürülmesinin yeterli olduğunu görürsünüz. Çünkü diğerleri önemli değildir. Ülkede 5 milyon kişi asgari ücretliymiş, on milyon yeşil kartlı varmış, akaryakıt her gün artıyormuş pek mühim değildir. Faiz düşsün yeter.

5- Yatırım tavsiyesi değildir!
Para ve sermaye piyasaları her zaman öngörülemez yerler olduğundan yorum yapanların dikkatli olması gerekir. Dolar uçacak, altın kaçacak benzeri yorumlar piyasalarda dezenformasyon yaratır. O nedenle de yasal düzenlemeler, bu tür yorumlar yapanların sözlerini "yatırım tavsiyesi değildir" ile bitirmelerini ister. Böylece "benden büyük piyasa var" denilerek sokaktaki vatandaşa cennet vaat edilmemiş olur. Ama Arda'nın açıklamalarında bu cümle maalesef eksik. Yatırımcıyı desteksiz yönlendirdiği için ceza alacak şimdi! Çok üzücü bir durum gerçekten! O nedenle siz siz olun, ekonomi yorumu yaparken mutlaka sonuna yatırım tavsiyesi değildir lafını ekleyin ki kimse size ceza vermesin. E mi kuzum! Fikirlerinizin kaynağı poponuz olsa da unutmayın ayol!

75 milyon futboldan anlayan teknik direktörden sonra 75 milyon ekonomist olmamıza az kaldı. Ha gayret şekerim!

28 Mart 2015 Cumartesi

Arda gibi ekonomi açıklaması yapmak için ihtiyacınız olan 6 sendrom!

Futbolcu Arda Turan'ın faizler düşmeli şeklindeki açıklaması son günlerin popüler konusu. Genelde herkesin her konuda görüş bildirdiği bir ülke olduğumuzdan bu tür açıklamalar pek yadırganmaz ama ekonomi gibi karmaşık bir konuda lise tahsilli bir futbolcunun Merkez Bankasına tavsiye kararı gibi açıklama yapması herkesi şaşırttı. Futbolcunun açıklamaları şakaysa da komik, gerçekse de komik.

"Bilmiyorum" sözcüğü sözlüklerden kalkmadı henüz ama uygulamadan kalkalı çok oldu buralarda. Artık herkes ekonomist, herkes tarihçi, herkes nükleer fizikçi. "Sahibinin sesi" radyosu en çok dinlenen kanal. Bu tür sahtelikler futbolda hakemi aldatmaya yönelik hareket olarak değerlendirilip sarı kartla cezalandırılırken ekonomi için pek geçerli değil. Yani faizlerin düşmesi gerekiyor da enflasyonun, işsizliğin düşmesi gerekmiyor mu; ya da asgari ücretin artması. Muhtemelen futbolcunun bu açıklamasında aldatmaya yönelik bir durum var ama konumuz bu değil. Konumuz Arda Turan gibi ekonomi açıklaması yapmak için neyin gerekli olduğu. Yani daha açık söylersek hangi özelliklere sahipseniz Arda Turan gibi ekonomi açıklaması yapabilirsiniz?

Arda Turan gibi ekonomi açıklaması yapmak için ihtiyacınız olan 6 sendrom:

1- Peter Prensibi
Laurence J.Peter'ın 1968'te yayınlanan "Peter Prensibi" adlı kitabında açıkladığı ilke basitçe şunu söyler: Her çalışan kendi yeteneksizlik seviyesine ulaşmak için çabalar ve o seviyeye ulaşınca da başarısız olur. Bu ilke iş hayatının her düzeyi için geçerlidir. Arda Turan'ın da yaptığı budur aslında. Popülarite onu öyle bir seviyeye getirmiştir ki artık başarısızlık kaçınılmazdır. Eğer siz de Arda Turan gibi açıklama yapmak istiyorsanız öncelikle kendi başarısızlık seviyenize yükselmeniz gerekir. Bu başarısızlık seviyesi kaba tabirle "paraya para dememeniz" gereken seviyedir; üstelik bunu hiçbir yüksek okul tahsili almadan yapmanız gerekir. Ve elbette ki 410 gram ağırlığında meşinden bir yuvarlağı sürekli kafanıza vurarak.

2- Dunning-Kruger Sendromu
Bu iki bilim adamının inanılmaz keşfi bir o kadar da paradoksaldır; acaba insanlık tarihi binlerce yıldır bunu neden anlamamıştır. Dunning ve Kruger basitçe şunu der: Aptallar ne kadar aptal olduklarına dair hiçbir fikre sahip değildirler. Bunu öğrenmek için 2000 yılına kadar beklemiş olmamız da insanlık adına şaşırtıcı durumdur ya neyse. Daha az bilgili insanlar, daha çok bilgili insanlardan daha çok şey bildiklerini sanırlar. Aptallar eminken akıllıların şüphe edip sürekli düşünüp durmaları da bu yüzdendir. Eğer siz de bu tür açıklamalar yapmak istiyorsanız sahip olmanız gereken ikinci sendrom Dunning-Kruger'dir. Cehaletinizin, kendinize olan güveninizi arttırması gerekir.

3- Yanıltıcı Üstünlük Sendromu
Yanıltıcı üstünlük (illusory superiority) sendromuna sahip insanlar kendilerini diğer insanlardan üstün görürler. Hani herkesin kendini ortalamadan daha iyi şoför görmesi durumu gibi. Mesela eğer bir futbolcuysanız ve ekonomi konusunda açıklama yapıyorsanız, sahip olmanız gereken en önemli sendrom kendinizi ortalamadan daha iyi ekonomist olarak görmeniz gerekliliğidir. Böylece rahat, içten, bilgili ve samimi görünürsünüz. Öyleyse sahip olmanız gereken üçüncü sendrom yanıltıcı üstünlük.

4- Aşırı Kendine Güven Sendromu
Aşırı kendine güven (over confidence effect), bazı açıksözlü psikologlara göre kişinin kendi kiralık katili olması durumudur. Bir sınavda verdiği cevabın %99 oranında doğru olduğunu sananlardan sadece %40'ının cevabının doğru olması konunun matematiksel izahıdır. Hayat çoğu zaman bu netlikte izahatlar vermese de aşırı kendine güven sonu genellikle hüsranla biten bir hatadır. Bu tür insanlara göre her şey aslında çok basittir. Mesela ekonomi konusunda fikir beyan etmek için ekonomi teorisi bilmeniz ya da ekonomi tahsili yapmanız gerekmez. Atletico Madrid'e kadar kendi çabanızla geldiyseniz, bir ekonomi açıklamasını da rahatça yapmanız gerekir. Demek ki dördüncü sendromumuz kendine aşırı güven.

5- Occam'ın Usturası
Eski bir filozof olan Occam, bir sorunun iki çözümü varsa kolay olanı seçin der. Yani işe basit bir açıklama ile başlayın. Mesela deyin ki faizler düşmeli. Eğer ahaliye bu yetmezse, ki bizim örneğimizde yetmiş görünüyor, daha karmaşık çözüm olan Fisher'in faiz denklemine girersiniz. Occam'ın usturasından daha keskin olan Hanlon'un usturası bunu nasıl yapacağınızı size açıkça anlatıyor: Aptallıkla açıklanabilecek bir şey üzerine çok fazla kafa yormayın. Yani diyor ki, bilgi sahibi olmadan ve düşünmeden konuşun.

6- Yanlış Bile Değil İlkesi
Yanlış bile değil ilkesi (not even wrong), terbiye sınırları içerisinde en "nefis" hakaret olarak tanımlanır. Kişinin ileri sürdüğü fikir yanlışlanabilir olmadığından, yanlıştan daha yanlıştır. Ya da kaşifinin tabiriyle söylersek, doğru olmadığı gibi yanlış bile değildir. Bu seviyede açıklama yapmak gerçekten her babayiğidin harcı değildir. Bu seviyeye gelmek için çok fazla paranız ve hiç kimseye karşı ciddi bir sorumluluğunuzun olmaması gerekir. Hatta öne sürdüğünüz fikir kendinizden en az üç bin mil uzaktaki bir insanlar topluluğu ile ilgili olmalı ve sizi bağlamamalı. Mesela Arda Turan ne diyor: "Ekonomimiz iyi ama faizler düşmeli." İyi de canım kardeşim, ekonomimiz madem iyi, faizler neden düşmeli öyleyse? Anlamışsınızdır herhalde, yanlıştan daha yanlış olması için böyle bir cümle kurmanız gerekiyor.

Kısaca yeniden özetlersek; Arda Turan gibi ekonomi açıklaması yapmak istiyorsanız, yeteneksizlik seviyenize yükselmeniz, bilgisizliğinizin farkında olmayacak bir "bilinç" halinde olmanız, kendinizi herkesten üstün görmeniz, kendinize aşırı derecede güvenmeniz, konuşacağınız konuya fazla kafa yormamanız ve yanlıştan daha yanlış bir yorum yapmanız. İşte, hepsi bu!

Herhalde formülü açıkça anlatabilmişizdir. Arda Turan gibi ekonomi açıklaması yapmanız için bu altı sendroma sahip olmanız yeterli. Gerisi doğaçlama gelir zaten. Eğer bu sendromların altısına da sahipsiniz açıklamanızı yapmak için fazla beklemeyin, herkes sizi bekliyor.

24 Mart 2015 Salı

Bir Trader'a ne kadar güvenebilirim?

Trader'lar ya da tarafımızdan Türkçeleştirilen adıyla finansal fırsat sarrafları ülkemiz piyasalarında her geçen gün daha etkili olmaya başlıyorlar. Bir şirkete bağlı olanların yanında büyük ölçüde kendi adlarına işlem yapan birçok trader var artık. Sosyal medyadan çoğunu izlemek mümkün. Savaş alanı gibi herkesin birbirine pusu kurduğu bir ortamda para kazanmak gerçekten çok güç bir iş. Trader'lar bunu başarmak için sürekli bir mücadele içindeler.

Birçok insan onları hafife alır bir tarzda değerlendiriyor. Onlara karşı eleştirel bir tutum takınanların sayısı son zamanlarda artmaya başladı. Birçok kişi ise onları ve yorumlarını görmezden geliyor. Geniş bakış açılarıyla piyasaları deşifre eden yorumları gözden kaçırılıyor. Her gün binlerce haberi işleyip karar veren bu insanlar diğer tüm meslek gruplarından farklı bir şeyi yapıyorlar aslında: Tekrarı olmayan bir iş! Bugün dünyada birçok meslek tekrarı olan eylem ve davranışlar üzerine kuruludur. Ama trader'ların yaptığı iş sürekli değişen piyasayı izleyip farklı kararlar vermek olduğu için eşi benzeri kolay kolay görülemeyecek bir iştir. Sırf bu nedenle bile saygıyı fazlasıyla hak ediyorlar.

Fakat yine de birçok kişi trader'ların gerçekten zeki olup olmadıklarını merak ediyordur. Her gün binlerce haberi, veriyi ve indeksi inceleyip karar veren bu insanların zihinsel güçlerinin neyi başarıp başaramayacığını öğrenmek istiyordur. Öyleyse aşağıda anlatacağımız hikayeyi mutlaka okuyun ve şu sorunun yanıtını açıklıkla öğrenin: İleride paranızı emanet etmeniz gerekirse, trader'lara güvenebilir misiniz? Hmmm, işin içine para ve trader girerse yatırım tavsiyesi algılanabilir yazdıklarımız. O zaman şöyle diyelim: İleride canınızı emanet etmeniz gerekirse, trader'lara güvenebilir misiniz?

Amerikan askeri tarihinin o güne kadarki en pahalı savaş tatbikatı Pentagon tarafından 2002 yılında gerçekleştirildi. 250 milyon dolar harcanan tatbikatın adı Millennium Challenge 2002'ydi. Amaç ABD ordusunu 2020'ye hazırlamaktı. Tatbikat bilgisayar simülasyonları ağırlığında gerçekleştirilmişti. Mücadele ABD ve düşman güçleri arasında geçiyordu. ABD'yi mavi takım temsil ediyordu. Ülkenin en akıllı generalleri ve devlet adamları mavi takımda yer alıyordu. Düşman güçleri ise kırmızı takımdı. Kırmızı takıma eski bir general Paul Van Riper başkanlık ediyordu. Fakat ekibini oluşturanların hiçbiri asker değildi. Van Riper kırmızı takımı, 20'li ve 30'lu yaşlarında, tuhaf kıyafetli ve uzun saçlarıyla piyasa trader'larından oluşturmuştu. Tatbikatı düzenleyenler daha başlamadan mavi takımı kazanan ilan etmişlerdi. Bu kadar deneyimli askerlerin karşısında trader'ların yapabileceği ne vardı ki?

Merak edenler tatbikatla ilgili tüm ayrıntıları kaynaklardan öğrenebilirler. Biz hızlıca sonuca gideceğiz. Mavi takımın tüm hamleleri kırmızı takım tarafından kurnazca savuşturuluyordu. Mavi takım toplantı üstüne toplantı yapıyordu, generallerin kafasında arka arkaya parlak ampüller yanıyordu. Kırmızı takım, birliklerin tam olarak ne yaptığını bile bilmiyordu ama her gelişmeyi anlık takip ediyor ve titrek mum ışığı benzeri fikirler geliştiriyorlardı. Savaşı kazanılacak bir zafer olarak değil, küçük zaferlerin bir bileşimi olarak görüyorlardı ve karşılaştıkları problemin rasyonel mantık gerektirmediğinden son derece emindiler.

Tatbikat sonuçlandığında herkes afallamıştı. Kazanan kırmızı takımdı. Bu sonuç Pentagon'u bile öfkelendirmiş ve tatbikatın iptal edilmesi çağrılarını gündeme getirmişti. Ama sonuç ortadaydı. Paul Van Riper komutasındaki trader'lar ezici bir üstünlükle Amerikan ordusunu yenilgiye uğratmışlardı.

Zaferin ardından herkesin kafasında tek bir soru vardı: Van Riper neden ordusunu trader'lardan kurmuştu? Van Riper'in cevabı şöyleydi: "Savaş ortamında, zorlayıcı koşullar altında ve kısıtlı bilgiyle ışık hızında karar alınması gerekir. Ben hayatımda borsadaki karmaşayı savaş alanı dışında hiçbir yerde görmedim. Bir grup para üzerine bahis oynarken diğer grup insan hayatı üzerine oyun oynuyor ama bu sonucu değiştirmiyor: Trader'lar ve generaller ruh ikizidir; ama trader'lar generallerden daha zekidir."

Bu hikayenin üzerine fazla bir şey söylemeye gerek yok herhalde. Van Riper gerekeni söylemiş. Yukarıda sorduğumuz sorunun yanıtını vererek son noktayı koyalım: İleride hem paranızı hem de canınızı emanet etmeniz gerekirse, trader'lara güvenebilirsiniz.

(Hikayenin ayrıntısına Malcolm Gladwell'in Blink adlı kitabından ulaşılabilir.)

22 Mart 2015 Pazar

Türk Trader'ların başarılı olması için 7 altın kural!

Ülkemiz piyasalarında trader olmak oldukça zor iş. Son derece sığ olan piyasaların kimden, neden ve nasıl etkilendiğini anlamak için kahin olmak gerekiyor. Uruguay Merkez Bankası çeyrek puan faiz indirimi yapsa bir puan düşen borsamız var. Öte yandan üç yüz kişinin üstüne madende şalter indirsen yerinden kımıldamayan, bana mısın demeyen bir borsa. Gerçekten izahı güç. İşte böyle bir borsada trade etmek kolay iş değil. Trader'ların işi hakikaten zor.

Ekonomi kanallarında saatlerce yapılan rasyonel analizleri dinleyince insan bizim piyasaların "akıllı uslu", makul ve uzun analizler yapılarak karar verilmesi gereken bir yer olduğu kanısına varıyor. Ama eğer bu piyasada birkaç yıllık bir tecrübeye sahipseniz, bizim piyasaların, yolda yürürken aniden üzerinize doğru bir kamyonun geldiğini fark ettiğinizde durup düşünmeye vaktiniz olmadığından ani bir karar vermeniz gerekmesi gibi bir "ani tepki" piyasası olduğunu anlamışsınızdır. Eski bir iktisatçının dediği gibi, gerçek ben, hareketlerim sonucunda ortaya çıkan bendir. Yani bizim piyasamız mantığın işlediği bir piyasa olmaktan çok bir ani tepki piyasasıdır.

Bir trader'ın, yani kendimizi göre Türkçeleştirirsek, bir "finansal fırsat sarrafı"nın, bu piyasada işlem yaparken her zaman göz önünde bulundurması gereken 7 altın kural olduğunu düşünüyoruz. İşte merak edenler için bu 7 altın kural.

Türk trader'ların başarılı olması için 7 altın kural:

1- Para üzerine değil, hayatınız üzerine bahis oynadığınızı unutmayın!
İster bir şirket için isterse kendi paranızla trade edin, paranın bu ülke için kıt bir ekonomik kaynak olduğunu asla unutmayın. Seçim zamanı dağıtılan erzak sandıkları hariç para verilmeden erişilen bir şey neredeyse kalmadı. (Gerçi o sandıklar karşılığı da oy veriyoruz ama neyse.) ABD, Rusya, Çin, Küba ya da İran vatandaşlarının bedavaya aldıkları birçok hizmet söz konusuyken bizde neredeyse yok gibi. O nedenlerle para bizdeki en kıymetli şeydir. Tarikatların güçlerinin bile imanla değil parayla ölçüldüğü bir çağda yaşıyoruz. Borsanın bir kumarhane olduğunu söyleyip sizi oradan uzak tutmaya çalışan eski trader'ların bunu yapma sebeplerinin, paralarını kaybetmeleri değil yenisini bulamamaları olduğunu asla unutmayın. Yani kısacası sınırlı miktardaki paranızı kaybederseniz hayatınızın ne kadar zora gireceğini asla unutmayın.

2- Probleme bölünmez bir bütün olarak bakın!
Neden mühendisler, mimarlar, nükleer fizikçiler ya da satranççılar gibi akıllı insanlar piyasalardan bol para kazanmasınlar? Sebebi onların düşünce şeklinden kaynaklanıyor. Problemi dilimlere bölerek çözümler bulmaya çalışıyorlar. Bu yöntem iyi işleyen piyasalar için doğru bir yaklaşım olabilir ama ülkemiz piyasaları için pek doğru bir yöntem değildir. Mekanik işleyişe ve sürece asla odaklanmayın. Matrisler, grafikler, rakamlar, yükselişler ya da düşüşler, üzerinde düşünmeniz gereken asıl konu değildir. Bugün borsanın ne yönde hareket edeceği, işsizlik verisinin piyasaları nasıl etkileyeceği, merkez bankası açıklamasının piyasaları ne yönde etkileyeceği gibi bölünmüş dilimlere odaklanmayın. Sürecin içinde onlara özel anlamlar yüklemeyin. Problem bölünmez bir bütündür; o da sizin paranızı arttırıp arttıramayacağınızdır.

3- Piyasa terminolojisine takılmayın!
Ülkemiz trader'larını başarısızlığa götüren en önemli sebebin uluslararası gelişmiş piyasalardan devşirilen bu terminoloji olduğunu herkesin anlaması gerekiyor. "Dar bantta hareket", "direnç ve destek seviyeleri", "günün en önemli gündem maddesi" ya da "güçlü trend" gibi kavramların hiçbir sağlıklı çözümleme getirmeyeceği bilinmelidir. Bir arkadaşınızla konuşurken duyamayacağınız sözcüklerle piyasayı anlamaya çalışmayın. Bunlar bir makinanın çalışması için gerekli bilimsel kavramlar olabilir ama hiç kimse çamaşır makinasının kullanım kılavuzunda yazan mühendislik ifadeleriyle çamaşırların nasıl yıkandığını anlatmaya çalışmaz.

4- Sözel gölgeleme yapmayın!
Trader'larımız sürekli bir şeyleri ifade etmeye çalışıyorlar. Gördüklerini yazılı olarak sosyal medyadan ya da diğer kaynaklardan herkesle paylaşıp övgü ve eleştirileri algılamaya çalışıyorlar. Böylece daha güçlü bir sentezle daha doğru karara ulaşmaya çalışıyorlar. Fakat yaptıkları bizim gibi ani tepki piyasaları için oldukça hatalı bir yaklaşım. Çığır açan Psikolog J.W.Schooler'ın sözel gölgeleme (verbal overshadowing) teorisi doğru olanın ne olduğunu açıkça anlatıyor. Beynimizin sol bölümü sözcüklerle düşünürken sağ bölümü görüntülerle düşünür. Bugün gördüğünüz bir yüzü uzun süre unutmazsınız ama sözcüklerle tasfir etmeye kalktığınızda çuvallarsınız. Sürekli sözcük kulanımı düşünme gücünüzü sağdan sola geçireceğinden hata yapma olasılığınızı da arttırır. Scholler'ın bulduğu etki kaybı %30'dan fazladır. Yani kazanma ihtimalinizi düşürmek istemiyorsanız sosyal medyada fazla atıp tutmayın.

5- Piyasa, mantık sorusu değildir!
Piyasalar çözülmesi gereken bir mantık sorusu değil bir savaş alanıdır. Hiçbir denkleme oturtulabilecek yerler değildir. Gün boyu kırmızı ya da yeşil ok işaretleri ile algılanabilecek bir borsamız olsaydı trafik polisleri çoktan zengin olmuşlardı. Ya da kısaltma ve sembolleri ezberleyen herkes iyi bir trader olurdu. Sığ bir piyasamız olduğu için anlık göstergelere odaklanmak yerine savaşta ayakta kalmaya çalışan bir asker gibi davranmak her şeyden önemlidir.

6- Hızlı anlamlandırın!
Her gün duyduğunuz onlarca veriyi açıklamaya ya da anlamaya çalışmak size sadece zaman kaybettirmez, hedefinizden de uzaklaştırır. Tecrübe düzeyinizin el verdiği hızlı şekilde anlamlandırma ile ilerlemeniz gerekir. Kazanan trader'lar daha bilgili, daha zeki ve daha şanslı olduğu için kazanmazlar. Hızlı hareket eden bu stresli ortamda yeterli seviyede egzersiz, kural ve provaya sahip oldukları için kazanırlar. Başarılı bir trader için spontane verilen karar rastgele verilen karar demek değildir. Aradaki farkı anladığınız sürece daha iyi kararlar verirsiniz.

7- Bilgisayarlar gibi tahmin etmeyin!
Bugün artık bilgisayarlarla gelişmiş analizler yapabiliyoruz. Teknik analiz denilen sözde bilim her gün envanterine yeni bir indikatör ekliyor. Bilgisayarlar kendilerine sunulan grafikler sayesinde adeta sizin yerinize düşünüp sizin yerinize karar veriyorlar. Ama unutmayın ki, piyasalarımız kitap gibi okunabilecek yerler olsaydı, ünvanında "Prof" yazan şöhretli akademisyenlerimiz ders vererek para kazanmak yerine trade ederek para kazanırlardı. Trader, tatbikat yapan değil savaşan kişidir ve savaşı mantıklı insanlar değil düzenbazlar yaratır.

Kısaca özetlemek gerekirse, iyi bir trader, ya da iyi bir finansal fırsat sarrafı olmak istiyorsanız, işe önce piyasaları sonra kendinizi anlamadan başlamalısınız.

18 Mart 2015 Çarşamba

6 adımda nasıl finansal kahin olunur?

Binlerce yıl önce, koyun ciğerinden geleceği gördüğünü söyleyen ilk kahinler ortaya çıkmıştı. "Baru" adı verilen bu öngörü sahipleri kısa sürede Mezopotamya'nın en asil insanları olmuşlardı. Ahali sanki kehanete muhtaçmış gibi davranıyordu. Sektör kontrolsüz şekilde büyümüştü. Neredeyse her kahine bir enayi düşer olmuştu. Bu çarpıklığı ilk fark eden İskitler'di. Hatalı öngörü yapan kahini idam ederek sektöre ilk dolaylı vergiyi getirmişlerdi.

Önceden kestirilemeyen şeyler hakkında öngörü yapmak Carl Sagan'ın dediği gibi türümüzün karakteristik bir kibiri haline gelmiştir. Finans dünyasında vücut bulmuş hali ise teknik analizdir. Finansal geleceğin kestirilemez olduğu ne kadar söylense de birçok teknik analizci geleceği öngörebilecek kadar akıllı olduğuna inanmaktadır. Ekonomi kanallarından sosyal medyaya her yer teknik analiz ile geleceği gören Baru'larla dolu artık. Bu bilgiç analist grubu maalesef giderek ekonomi biliminin de içini boşaltmaya başladı. Kehanet bağımlılığı hızla bulaşan bir veba. Hayatında iki saat Genel Ekonomi dersi almamış birçok kişi her gün sosyal medyayı öngörüleriyle dezenformasyona tabi tutuyor. Buna bir dur denilmediği sürece yakında ekonomiyi anlamaya çalışan insan bulamayacağız. Çünkü herkes kahin, herkes analist olacak.

Biz burada finansın vebasına aşı bulacak değiliz. Eğer hala öngörü yapamayan insan kaldıysa onlara nasıl finansal öngörü yapacağını birkaç adımda anlatmaya çalışacağız, ki onlarda kısa zamanda kahin olarak bizlere yeni öngörüler sunsunlar. İşte başlıyoruz.

6 adımda nasıl finansal kahin olunur?

1- Birkaç popüler kısaltma öğrenin
Öncelikle yapmanız gereken kısaltmaları öğrenmek. IMF, OECD, NATO yetmez artık. FED, ECB, BRIC ya da USD/EUR gibi kısaltmaları öğrenmeniz gerekir. GARAN'a hala Garanti Bankası, ISCTR'ye hala İş Bankası diyorsanız sizden analist falan olmaz. Oturun oturduğunuz yerde.

2- Bir grafik bulun
Grafik olmadan analist olamazsınız. Mutlaka bir grafiğiniz olması gerekiyor. Papatya falı papatyasız olamadığı gibi öngörü de grafiksiz olmaz. Doğru olup olmadığı kimsenin umurunda olmaz, rahat olun. Kendiniz çizseniz de sorun yok. Yeter ki bir grafik olsun.

3- Grafiğe çizgiler çekin
Belki duymamışsınızdır, trend denilen bir şey var. Öngörü yapacaksanız trendi mutlaka bulmanız gerekir. O nedenle grafiğinize dikkatlice bakın. Geriye çekilin, eğilin, ayağa kalkın, gerekirse zıplayın ve trendi bulun. Sonra da iki düz çizgi çekin. Bunlar birbirine paralel olursa iyi olur. Ama grafiğin birkaç metre ötesinde birleşecek bir açıyla çizerseniz de olur. Hiç sorun değil. Yeter ki grafikte çizgiler olsun.

4- Ressam BOB'u hatırlayın
Hani Ressam Bob ana tabloyu oluşturduğunda sağa sola katır tırnağı iliştiriyordu ya, yapmanız gereken onu taklit etmek. Grafiğinize birkaç osilatör, MACD, Bollinger Bandı ya da Stochastics ekleyin. Böylece herkesin ağzı açık kalır. "Bu adam tam bir kahin" derler.

5- Öngörünüzü yapın
Öngörüyü gramere dökmek işin en hassas yeridir. Yarın borsa yükselecek derseniz, herkes size güler. Naturalizm kahinin doğasında yoktur. Mesela şöyle demeniz gerekir: "EUR/USD'de 1,0640 seviyesi deneniyor. Bu seviye kırılırsa 1,07 ve 1,08 test edeceğimiz ilk dirençler olacak. 1,06 dirençte FED şahin tonda açıklama yaparsa 1,05 ara desteği hızla geçilebilir. Bu durumda 1,04'ü test edeceğiz." Anladınız herhalde, öngörünü yap ama fazla öngörme, bırak ahali öngörsün.

6- Enayiyi oku üfle
Dedik ya her kahine bir enayi düşer diye. Öngörünüzü açıkladıktan sonra mutlaka bir hayranınız ortaya çıkacaktır. Zavallıcık, aldığı bir tüyo sonrası keriz gibi silkelenmiş ve parasının çoğunu kaybetmiştir. Yorumunuzu okumuş ve sizden etkilenmiştir. Rintintin misali sizi merhametli birine benzetmiştir. "Ne olacak bu ATAC'ın hali, satayım mı ne dersiniz" diye sorar. Muhtemelen analistin de onun gibi şirketin battığından haberi yoktur. Hemen grafiği bulur ve yanıt verir: "0,50 direncini kırarsa, 0,80'e kadar yolu var, satmasanız da olur." Yani enayiyi hafifçe okuyup üflemek adettendir.

Teknik analiz elbette ki bir izleme yöntemidir. Ama tek başına finansal geleceği tahmin etmesi tesadüfler hariç mümkün değildir. Çünkü ne Merkez Bankası Başkanları, ne siyasiler, ne ekonomiyi yönetenler, ne doğa ne de sürü şeklinde hareket eden yatırımcılar finansal eylemlerini gerçekleştirirken "Dur bir grafiğe bakayım, trendi göreyim, ona göre karar vereyim" demezler.

Aslında hikaye oldukça basittir. Tüm insanlık tarihini bir kilometre uzunluğundaki bir şerit gibi düşünürseniz ilk borsanın ortaya çıkışı, şeridin son dört santimetresine karşılık gelir. Bu kadar kısa sürede beynimizin evrim geçirmesi mümkün olamayacağı için kehanet bağımlılığımız kısa sürede düzelecek gibi durmuyor.

16 Mart 2015 Pazartesi

Hem Tanrı'ya hem Ate'ye kulluk edemezsin!

Piyasalardan para kazanmak için doğru yolun ne olduğu büyük bir tartışma konusu. İki görüşün kavgası ağır basıyor. Bir taraf bilgiyi temel alan epistemolojik bir kavrayış içinde. Onlara göre asıl öncelik verilmesi gereken bilgi. Kavrayış olmadan yatırım yapmak kazançtan çok kayıp getirir düşüncesindeler. Diğer tarafa göre ise piyasanın anlık durumunu takip edip rakamlara göre karar vermek para kazanmanın tek gerçek yolu. Çünkü kimse bir hisse senedi almak için sayfalarca faaliyet raporu okumak istemez. Hatta buna gerek bile yoktur. Öyleyse kim haklı?

Etkin piyasacılarla rastsal yürüyüşçülerin yüz yıllık tartışmasının yeni bir versiyonu diyebileceğimiz ülkemiz yatırımcılarına özgü bu tartışmada kimin haklı olduğunu bulmak gerçekten zor. Eğer para kazanıyorsanız yönteminiz doğru demektir. Fakat burada kimin haklı kimin haksız olduğundan daha önemli başka bir sorun var. Gözden kaçırılan önemli bir nokta: Bilgi yoksa ilüzyonu göremezsin!

Nasıl mı?

Eğer bir yatırımcıysanız, ya da bir analist, birkaç dakikanızı ayırarak aşağıdaki soracağımız üç soruya yanıt vermeye çalışın. Oldukça basit üç yatırım sorusu. Paradan biraz anlayan bir ilkokul öğrencisinin bile rahatça yanıtlayabileceği türden üç soru. Bu sorulara vereceğiniz yanıtlar ne bilgi seviyenizi ne de yatırım yeteneğinizi ölçecek. Sadece ne gördüğünüzü ortaya çıkaracak. Yani ilüzyona yakalanıp yakalanmadığınızı. Hazırsanız ilk soruyla başlayalım.

Soru 1- Homo Economicus Bankası
Homo Economicus Bankası (Sağduyu Bankası) kredi müdürüsünüz. Bir müşteri karşınıza gelip şöyle diyor: "Şirketim için kredi istiyorum. İş planım şu. Eğer bana 100.000 TL verirseniz, bir yıl içinde 99.000 TL kazanacağım. Sonra da size geriye 99.000 TL öderim."

Ne dersiniz, bu müşteriye nasıl yanıt vermelisiniz? (Genel ekonomi kitaplarında yazan diğer tüm şartların sabit olduğunu bu soruda da hatırlayın lütfen.)

Sağduyulu bir bankada çalışan sağduyulu bir çalışansanız, yanıtınız belli: "Dalga mı geçiyorsun kardeşim, kapıda hayır kurumu mu yazıyor, burası banka!"

Doğru yanıt verdiğinizden eminsiniz. Çünkü burası banka ve banka faiz kazancı elde etmeden kredi vermez. Fakat bir şeyi gözden kaçırdınız: İlüzyonu!

Aslında doğru karar bu krediyi vermeniz olacaktı. Çünkü bu son derece mantıklı bir yatırım. Eğer bu krediyi vermez ve parayı elinizde tutarsanız, mesela %8 enflasyon nedeniyle paranız yıl sonunda 92.000 TL olacak. Oysa bu krediyi verirseniz 99.000 TL geri alacaksınız. Yani 7.000 TL fazla kazanacaksınız. (Ben o parayı başkasına kredi veririm demeyin çünkü o zaman diğer şartların sabitliği ilkesini ihlal edersiniz.)

Kar ilüzyonuna nasıl yakalandığınızı fark ettiniz mi? Neyse şimdi ikinci soruya geçelim.

Soru 2- Maliye Bakanı
Maliye Bakanı olduğunuzu ve önünüze şöyle bir yatırım kararı geldiğini düşünün: "Belgrad ormanlarını sürdürülebilir şekilde sonsuza dek kullanırsak 1 milyon TL gelir elde ediyoruz. Ama hemen kesip odun yaparsak 50.000 TL. Ne dersiniz efendim, ormanı keselim mi?"

Yok artık daha neler dediğinizi duyar gibiyiz. Ormanı kesmek de neyin nesi. Sonra nasıl nefes alırız gibi bir ton laf da edebilirsiniz.

Doğru yanıtı verdiğinizden yine eminsiniz. Ama bir şeyi yine gözden kaçırdınız: İlüzyonu!

Eğer bir Maliye Bakanıysanız, en basitinden %5 iskonto oranında bile ormanın net bugünkü değeri 20.000 TL olacaktır. Yani 50.000 TL'lik öneri oldukça karlıdır. Yapmanız gereken derhal ormanı kesip odun yapmaktır.

Şimdi de çevre ilüzyonuna yakalandınız, fark edebildiniz mi? Ara vermeden son soruya geçelim.

Soru 3- Dünya Başkanı
Dünyayı yöneten Başkansınız ve kainatın uzak yerlerinden bir uzaylı dost size bir öneriyle geliyor: "Dünyayı bir yıllığına kiralamak istiyoruz ve bunun karşılığında size 100 trilyon dolar vereceğiz. Bu süre zarfında tüm madenleri çıkarıp, ormanları çöle dönüştürüp, dünyayı radyoaktif çöplüğü haline getireceğiz. Ne dersiniz?"

Sağduyulu bir insansanız bu teklife hayır demeniz gerekiyor. Çünkü bir yıl içinde uzaylılar dünyayı yaşanılamaz bir yer haline getirecekler. Siz de öyle yapıyor ve hayır diyorsunuz.

Doğru yanıtı verdiğinizden eminsiniz. Ama bir şeyi yine gözden kaçırmadınız mı: İlüzyonu!

Eğer biraz ekonomi biliyorsanız, dünya yıllık milli gelirinin 60 trilyon dolar olduğunu ve size önerilenin bundan 40 trilyon dolar daha yüksek olduğu için ekonomik açıdan kabul edilmesi gereken bir teklif olduğunu anlamalıydınız. Yani yine aynı hataya düştünüz. İlüzyonu yine fark etmediniz.

Evrensel sağduyu açısından bakıldığında sizin cevaplarınız sonuna kadar doğrudur. Fakat ekonomi bilimi açısından bakıldığında bunlar doğru yanıtlar değildir. İşte ilüzyon buradadır. Görünen şey gördüğünüz şey değildir.

Bu üç basit ekonomi sorusunda bile afallıyorsanız, sözü uzatmaya hiç gerek yok. Piyasalarda gördüğünüzü yorumlayacak bilgiye sahip değilseniz, hangi yöntemi kullanırsanız kullanın sonunda hem paranızı hem de akıl sağlığınızı kaybedersiniz. Çünkü bilgi yoksa ilüzyona yenik düşersiniz.

Piyasa ilüzyonlarının tüm ayrıntısını öğrenmek isteyenler için Charles Eisenstein'ın "Kutsal Ekonomi" adlı kitabı tüm sorulara yanıt olacaktır. Biz küçük bir hatırlatma ile son noktayı koyalım: Unutma, hem Tanrı'ya hem Ate'ye kulluk edemezsin. (Ate, hata tanrısı)

1 Mart 2015 Pazar

Piyasalarımızın en önemli 5 kavramsal şahsiyeti!

Piyasalar gelişip piyasa ekonomisi gücünü arttırdıkça hayatımıza giren sahte kahramanların sayısı artıyor. Belki de kapitalizmin çalışma şekli böyle. "Rasyonel insan"ı tanımayan yoktur herhalde. Her türlü ekonomik soruna en makul çözümü bulan piyasa insanı. Düşünen, değerlendiren, kıyaslayan ve en doğru kararı veren. Dünya ekonomisinin son ikiyüz yılına damga vurmuş biridir rasyonel insan. Fakat tuhaf olan kendisini gören kişinin olmamasıdır. Hatta onu tanıyan ekonomist bile çıkmaz. Herkes adını ve kim olduğunu duymuştur ama yüzünü gören olmamıştır. Yani bir nevi hayalet bir kişiliktir.

Rasyonel insandan bu yana piyasa ekonomisi bir şeyi çok iyi anlamıştır. Sürekli şahsi menfaatleri peşinden koşarak herkesin iyiliği için bir şeyler yapabilecek biri bu piyasalarda yaşayamaz. Yani piyasanın kuralları, kişinin menfaatlerini maksimize ederken diğerlerini düşünmesine olanak vermez. İşte, bu noksanlığının farkında olan piyasa, bu yetersizliği insanlara göstermemek için sürekli ilüzyon yaratır. Bunu da suni kavramsal şahsiyetler yaratarak yapar.

Piyasa sisteminin geliştiği ülkemizde de bu suni kavramsal şahsiyetlerin sayısı giderek artıyor. Bireysel çıkarların sisteme zarar vermemesi adına yaratılan bu sahte "cyborg"ların sistemi koruyacağı düşünülüyor. Böylece muazzam bir ilüzyon yaratılıyor. Madem öyle, konuya daha yakından bakalım dedik ve bu ilüzyonu yaratan suni kavramsal şahsiyetlerin kim olduğunu öğrenmek için küçük bir araştırma yaptık. Son on yıl içinde ülkemizde yaratılan piyasa cyborg'larını bulduk ve kimliklerini ortaya çıkardık.

Finansal piyasalarımızın en önemli 5 suni kavramsal şahsiyeti:

1- Bilinçli Tüketici
Marketteki elli bin çeşit ürünün tamamına şüpheci bir bakışla yaklaşıp, "Ne oluyor burda!" diyen kişidir. Bilir, görür, hisseder, dokunur, inceler ve öyle alır. Fabrikanın üretim sistemi hakkında bile bilgi sahibidir. Kimya eğitimi aldığı için besinlerdeki tüm katkı maddelerini detaylarıyla bilir ve "sakata gelmez". Modern zamanların en önemli kahramanı olduğunun bilincinde olduğu için kendini Prometheus gibi "tanrısal" şirket düzenine karşı duran biri olarak görür. Fakat çoğu zaman ekmek alırken "Odun ekmeği mi?", salatalık alırken "Çengelköy mü?" diye soracak kadar bilgi sahibidir, daha fazlası değil. Aman uyandırmayın, son kullanma tarihi okuyarak gününün bir kısmını "bilinçli" olarak geçirmeye devam etsin.

2- Bilgili Yatırımcı
Zengin olacağım hevesiyle tüm parasını kısa sürede borsada kaybeden yatırımcı tipi pek tercih edilen bir tip değildir. Çünkü arkadan konuşur ve sürekli borsanın kumarhane olduğunu söyler. Onun yerine borsa hakkında bilgi sahibi olup bu tür dedikodular yapmayacak yatırımcılar aranır. Borsanın nasıl işlediğini bilirse parasını kaybettiğinde arkadan konuşmaz. "Borsa kumarhanedir" demek yerine, "hatalı karar verdim, suç tamamen bende" der. Bunu altından forex'e kadar tüm yatırım enstrümanları için yapar ve her para kaybettiğinde "hata bende, sistemin kusuru yok" deme büyüklüğünü gösterir.

3- Parlak Girişimci
Kendi işinin patronu olmak için hayatının en önemli yıllarını çabalayarak geçiren, sonrasında bulduğu fikri hayata geçirmek için büyük bir şirketin sermaye bağımlılığı altına girip küçük bir teselli ikramiyesine evet diyen kişidir. Mcdonalds'tan Ray Kroc, Apple'dan Steve Jobs, Microsoft'tan Bill Gates ya da Malmart'tan Sam Walton hikayeler ile büyütülüp, işyerini kurar kurmaz Vergi, SGK, Bağkur, İşyeri harcı ve Oda kayıt ücretini ödemesi gerektiğini sonradan anlayan kişidir. Çoğu zaman parlak fikriyle batışı fazla uzun sürmez. Ama yine de içlerinden birkaçı, büyük şirketlerin düşünemeyeceği bir fikirle geldiklerinde, büyük şirketler tarafından ele geçirilerek piyasanın dışına itilmeyi başarı sayarlar. O nedenle parlak girişimcinin tüm dünyada bilinen üç temel niteliği pratik zeka, cesaret ve kendini adama biz de uyanıklık, devlette tanıdığı olma ve kolay yoldan zengin olma şeklini almıştır.

4- Aslan Kobi
Finans merkezi olma yolunda hızla yürümemiz için en çok ihtiyaç duyulan suni kavramsal şahsiyettir. Reklamlar sürekli ondan aslan, kaplan, kahraman ya da kral diye bahseder. Çünkü vatandaşlara yeteri kadar kredi verildiğinden yeni bir pazara ihtiyaç vardır. O da Kobi denilen, çoğu ailesini geçindirmek için çalışan manavdan kasaba bir grup işletmedir. Tüm bu pohpohlama onlara daha fazla kredi vermek içindir. Finans sektörü gaz verme ile tam gaz yürüyor. Iphone'u biz yapsak onu da gazla çalıştırırdık herhalde.

5- Finansal Okuryazar
"Dünyanın en büyük icadı bileşik faizdir" diyen Einstein'ın peşinden giden bir yatırımcı kitlemiz var. Tüm paralarını yatırmışlar aylık faize, risksiz zengin oluyorlar. Bu sistem bunu ne kadar daha taşıyacak? Değirmenin suyu bedava değil. O nedenle insanların paralarını risksiz yatırım araçlarından riskli yatırım araçlarına yöneltmeleri gerekiyor. Varantı, opsiyonu ya da en azından hisse senedini öğrenerek parasının bir kısmını buraya aktarması piyasa açısından daha "hayırlı" olur. Paranın bir kısmı ya da tamamı gidecek ama bilgin artacak, fena mı?

Piyasalarımız geliştikçe suni kavramsal şahsiyetlere yenileri eklenecektir hiç şüphesiz. Fakat bir hususun gözden kaçırılmaması gerekiyor. Belli bir bilgi ve bilinç seviyesinin altında kalındığı sürece, bu kavramsal şahsiyetler sistemi krizden kurtarmaz, tam tersine sistemi daha fazla krize sokar. O nedenle piyasa sistemi içinde aslolan her bireyin düşünce biçimini daha dengeli olacak şekilde yenilemesidir. Sadece bireyci ve rekabetçi davranış, ne kadar bilinçli tüketici ya da finansal okuryazar olursanız olun, yine sadece krize hizmet eder.