27 Ekim 2016 Perşembe

Ekte 3 CV gönderiyorum!

Bugün artık iyi bir CV'niz yoksa iş bulabilmeniz pek kolay değil. O nedenle iyi okullardan mezun olmanız, yabancı dil bilmeniz, iyi şirketlerde tecrübe kazanmanız, herkesin hayranlıkla baktığı hobilerinizin olması ve güçlü referanslara sahip olmanız gerekiyor. Eğer bunların bir veya birkaçına sahip değilseniz hayatta başarılı olmanız mümkün gözükmüyor. Yaşadığınız dünya bunun örnekleriyle dolu.

CV'si boş olduğu için hayatta hiçbir başarı elde edememiş birçok insan siz de tanıyorsunuzdur mutlaka. Bunun ne kadar acı bir şey olduğunu bildiğinize de eminiz. Eğer hala öğrenemeyenler varsa biz birkaç örnekle yeniden anlatalım.

Birazdan CV'si boş olduğu için hayatta başarısız olmuş üç kişi ile sizi tanıştıracağız. Başarısız oldukları için onların adını duymamış olduğunuzu düşünüyoruz. Başarısız insanları kim tanır ki zaten? Eminiz bu insanlara siz de iş vermezdiniz. CV'si bu kadar boş olan bir insana kim iş verir ki?

Hazırsanız, iş ilanlarımızı ve bu ilanlara gelen CV'leri okumaya başlayabiliriz. İlk iş ilanımız ve gelen CV ile başlayalım öyleyse.

İş ilanı 1: Dilbilimci aranıyor!

Gelen CV:
Adı: Tevfik Esenç
Mezun olduğu okullar: Hiçbir okula gitmedim.
Konuştuğu yabancı diller: Ubıhça
İş tecrübesi: Manyas'ın Hacıosman köyünde bir dönem muhtarlık.
Hobileri: Hiç kimsenin bilmediği bir dilde kendi kendine konuşmak.
Referasları: Georges Dumezil (Büyük Fransız dilbilimci ve mitograf), David Crystal (En önemli İngiliz dilbilim profesörü)

Yanıtınız nedir bilmiyoruz ama muhtemelen hiç okumamış birini, üstelik kendi kendine konuşan bir "deli"yi dilbilimci diye işe almazsınız. Oysa Fransızların en önemli dilbilimcisi Georges Dumezil Tevfik Esenç'e meslektaşım derdi. Tevfik Esenç kim mi?

81 sessiz ve üç sesli harften oluşan dünyanın en zor dillerinden biri Ubıhçayı bilen son kişi. Maalesef vefat ettiğinde bu dil de insanlık tarihinden silindi. Türkiye'den hiç kimse bu dili yaşatmak için mücadele etmezken Georges Dumezil Tevfik Esenç ile el ele vererek bu dilin Fransızca sözlüğünü çıkardı.

Hakikaten çok önemsiz biri, işe almaya değmez. Zaten alınmadı da. Ülkemizde kendisini tanıyan olmasa da dünya onun değerini kavramıştı. CocaCola'nın CEO'su Muhtar Kent'in ögeçmişi Wikipedia ansiklopedisinde 14 dile çevrilirken Tevfik Esenç'in özgeçmişi 15 farklı dilde yer alıyor. Yani dünya onu işe almış, sadece biz almamışız.

İş İlanı 2: Müzisyen aranıyor!

Gelen CV:
Adı: Hayri Dev
Mezun olduğu okullar: Hiçbir okula gitmedim.
Konuştuğu yabancı diller: Yok
İş tecrübesi: Marangoluk, terzilik, ayakkabıcılık ve çobanlık.
Hobileri: Ağaç dallarına üfleyerek sesler çıkarmak, düğünlerde şarkı söylemek.
Referasları: Jerome Cler (Fransız Etimolog), UNESCO.

Bu cahili işe almak mı, aklını kaçırdın herhalde.

Fransız bilim insanı Jerome Cler'in çektiği Ormanlar Arkası (derriere la foret) adlı belgeselle onu dünya tanıdı. Ülkemizde bir köy çalgıcısıyken Avrupa'da büyük sanatçı sayılmaya başladı. Kendi yaptığı çam düdüğü ve üç telli cura o ölünce yok olacak, aman yok olmasın diye, Unesco tarafından "Yaşayan İnsan Hazinesi" sayıldı. Çünkü Avrupalılar bir müzik aletini ustası gibi yapamamanın sanata neler kaybettirdiğini Stradivarius'ta yaşamışlardı. Bizde düğünlerde çalarken Fransa, Belçika ve Hollanda'nın en prestijli üniversitelerinde, o ülkelerin en aydın insanlarına çaldı. Hayatında ilk kez konser için yurt dışına çıkarken ayağında yırtık ayakkabıları ve yanında gazete kağıdına sardığı müzik aletleri vardı.

Biz Hayri Dev'e sadece köy düğünlerinde iş imkanı verirken Avrupalılar en prestijli üniversitelerinde konser verdirdiler.

İş İlanı 3: Doktoralı akademisyen aranıyor!

Gelen CV:
Adı: Yaşar Yılmaz
Mezun olduğu okullar: Hiçbir okula gitmedim ama dışarıdan sınava girerek ilkokul diploması aldım.
Konuştuğu yabancı diller: Yok
İş tecrübesi: Türkü söylemek.
Hobileri: Dertli mahlasıyla şiirler yazmak.
Referasları: Michigan Üniversitesi

Yine bomboş bir CV daha. İlk iki CV'de olduğu gibi sadece yabancı referanslar var, Türkiye'den tek kişi bile referansı yok. İş veren olmayacaktır herhalde.

Şiiri sazla söyleyen Aşıklık adlı geleneğin en önemli ustalarından biriydi Aşık Reyhani. Bu toprakların insanının duygusal yönünü onun kadar iyi anlatanı yoktur herhalde. "Ben gerçeğim, yanlış fikir olamam" diyerek çağın değerlerine meydan okuyabilen ender insanlardandı.

Michigan Üniversitesi fahri doktora ünvanı vermişti Aşık Reyhani'ye. Biz ise doğru dürüst bir iş veremediğimiz için yoksulluk içinde ölüp gitmişti.

Söylenecek pek fazla bir şey yok aslında. Ama yine de arada bir hatırlamakta fayda var: Kendini bir başkasının yerine koymayı ve onların bedenine bürünmeyi denediğin yalnızca bir dakika bile dünyayı farklı bir yer haline getirir.


25 Ekim 2016 Salı

Hayatın gizli CV'si!

Kariyer basamaklarını hızlıca yükselmek, iyi bir kariyer oluşturmak, daha çok paraya sahip olmak, önemli kişilerle ahbap olmak ve herkesin imreneceği hobiler edinmek için ihtiyacınız olan en önemli şey bir CV'dir. Yani bir özgeçmiş. Birçok kişi hatta dünyadaki hemen hemen herkes böyle bir CV oluşturacağım diye çalışır. Ama boşa geçirilen hayatı fark etmez.

Hiyerarşi kültürü ve sahte insan davranışları ile dolu iş hayatı aslında görünen CV'nin arkasında bambaşka bir CV yaratır. İnsanların bu gizli CV'si bir hayatın nasıl boşa harcandığını oldukça güzel özetler. İş hayatındaki hemen her profesyonelin sahip olduğu bu gizli CV'yi merak edenler için aşağıda karşılaştırmalı bir örnek oluşturduk. Normal bir CV'de olanlar ile gizli CV'de olanları madde madde sıraladık.

İş hayatındaki hemen herkesin sahip olduğu gizli CV; kısaca hayatın gizli CV'si:
(İsimler tamamen uydurmadır)

CV: Siyah Kuğu Üniversitesi, Finansal Çiftlikler ve Piyasalar Bölümü mezunuyum.
Gizli CV: İş hayatını parlak fikirlerimle değiştirmeye geliyorum. Muhtemelen bu fikirlerimle bir iki yıl içinde CEO yaparlar beni.

CV: Auschwitz Finans'ta yatırım uzmanı olarak 6 yıl çalıştım.
Gizli CV: Takdir edilmeyi hak ettiğimi düşündüğüm şekilde beni takdir etmeyen bu dar görüşlü yöneticiler ve aptal meslektaşlarıma daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Hiç kimse ideallerimi anlamak istemiyor. İlk fırsatta başka bir şirkete geçmeliyim.

CV: Hiroşima Securities'in yatırım bölümünde orta düzey yönetici olarak 5 yıl çalıştım.
Gizli CV: Çaresizce çarpıtılmış ideallerden bahseden üniversiteden yeni mezun bu çaylaklara yöneticilik yapmaktan tiksinti duyuyorum. Çoğu kendini bilmekten aciz.

CV: Bhopal Sallama ve Saklama Bankasında üst düzey insan kaynakları yönetici olarak 4 yıl çalıştım.
Gizli CV: İtiraz eden dik kafalı çalışanları değiştirmek için, her ücreti kabul etmeye hazır yoksul ve enerjik işsizler bularak patrona hoş görünmek adına gecemi gündüzüme kattım.

CV: Greenspan Finans ve Alçıpan şirketini CEO olarak 8 yıl yönettim.
Gizli CV: Açık konuşmanın tehlikesiz olduğu anlar dışında aklımdan geçenleri cesursa söylemeyen biri olarak insan ırkının bilinmeyen bir türünü keşfettim. Sevgi, saygı, adanma ve çalışma gibi değerlerin modern sentetik şekillerini icat ettim. İş dünyasını yıllardır yarı doğru sayılacak doğrularla uyutuyorum.

CV: Adam Smith ve Mahdumları Yatırım Bankasında yönetim kurulu üyesi olarak 5 yıl çalıştım.
Gizli CV: Akla yakın olanda uzlaşabilen insanlar şu şirkette neden yok acaba? Demek ki bir görevin para karşılığı yerine getirilmesiyle insan huzura ve mutluluğa ulaşamıyor.

CV: Commedia Dell'arte Hakikat ve Danışmanlık şirketini kurarak tecrübelerimi şirket çalışanlarına aktarmaya 7 yıldır devam ediyorum.
Gizli CV: Kişinin kendisinden daha fazla çalıştığı şirkete saygı duyması gerektiğini düşünmesem de bu şaşkınları buna ikna etmek zorundayım. Çünkü şirketleri bana bu yüzden para veriyor.

Hala öğrenemeyenler varsa bir kere daha özetleyelim. CV, yanlış yönlendiren bir böbürlenmeden başka bir şey değildir. İnsanın iş verilmez kılabilecek umutlarını ve fikirlerini hiçbir zaman içermez. İnsani kusurları görmezden gelerek onları taklit edilmesi gereken modeller olarak sunar. Kariyer basamaklarının tırmanılmasına dair abartılı bir anlatım olarak tasarlanır. Kısacası, monarşik despotizmin son yadigarlarından birinden başka bir şey değildir.

İşte, evrensel olarak kabul görmüş başarılı bir hayat ancak bu CV'lerde anlatıldığı şekilde yaşanıyor artık...

İnsanlığın en büyük başarıları ise, neredeyse herkesle fikir uyuşmazlığı içinde olan birkaç kararlı insan tarafından gerçekleştirilirken geri kalanına da hayat diyoruz: Solgun fenerlerimizle üzerini hep beraber aydınlattığımızda ortaya çıkan şey!

22 Ekim 2016 Cumartesi

Bu finans sistemi herkesi şaman yapar!

Bankaların aldığı faize bir eleştiri de Başbakandan geldi. Faizlerin düşürülmesi gerektiğini vurgulayarak, "Ya bunu kendiliğinizden yaparsınız, ya da bunu size yaptırırız," dedi. Kararlılık yüksek görünüyor. Ne dersiniz, sizce faizler bu kez düşürülebilecek mi?

Modern antropolojinin kurucusu kabul edilen Alman antropolog Franz Boas, Vancouver Adasında binlerce yıldır yaşayan Kwakiutl yerlilerinin en büyük şamanı Quesalid'in (Kesalid olarak telaffuz ediliyor) hikayesini anlatır. Yerli kabilelerde şamanlar rahip, doktor ve bir rock yıldızı karışımı iyi para kazanan kişilerdir.

Kesalid gençliğinde asi bir adamdır ve şamanların zenginliklerine öfkelidir. Ona göre şamanlar düşkün, savunmasız ve akılsız kişilerin sırtından geçinen sahtekarlardır. Kesalid şamanların foyalarını ortaya çıkaracak bir plan yapar: önce güvenlerini kazanarak sırlarını öğrenecek, sonra da bunları açığa vurarak onları güçlü konumlarından edecektir. Hemen işe koyulur.

Kabilesindeki şamanlardan biri onu çıraklığa kabul eder. Beklenildiği gibi Kesalid'e öğretilenler aldatma üzerinedir. Kesalid kısa sürede tüm teknikleri öğrenir. Tüm şamanlık ritüeli bir kandırmaca üzerine kuruludur. Artık öğrendiklerini herkese duyurarak şamanları tahtından etmenin zamanı gelmiştir.

Fakat tam o anda beklenmedik bir şey olur. Kesalid'in şaman çıraklığı yaptığı duyulur ve bir aile hasta oğullarının iyileştirilmesi için Kesalid'ten yardım ister. Ailenin çaresizliğini gören Kesalid bu isteği geri çeviremez. Şamanın yanında öğrendiği aldatma tekniklerini kullanarak çocuğu tedavi eder. Bunun karşılığında büyük hediyelere boğulur.

Kesalid istemeden de olsa şaman çıraklığından şamanlığa geçmiştir. Ama bundan daha önemlisi şamanlara muhalifken bir anda büyük bir şaman olup çıkmıştır.

Şüphesiz ki Kesalid'in hikayesi bizimkinden bambaşka bir topluma aittir. Ne dersiniz, sizce de öyle mi?

Kesalid'in ayrıntılı hikayesini merak edenler Ian Leslie'nin çok satan kitabı Doğuştan Yalancı'yı (Born Liars) okuyabilirler. Biz baştaki konumuza geri dönelim. Ülkemizde faiz indirmesi istenilen bankalar, ki bunların devlet bankaları dışında kalanlar olduğunu düşünüyoruz, neredeyse tamamına yakınının yabancı bankalar olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. Yani sahipleri dünyanın en büyük finans kuruluşları olan bankalar. Hani aylardır yöneticilerimizin Amerika Avrupa demeden peşlerinden koşturduğu ve Türkiye'nin ne kadar yatırım yapılabilir bir yer olduğunu anlatmaya çalıştığı finans kuruluşları. İngilizce bilen tüm yöneticilerimizin dilleri döndüğünce ülkemiz finans piyasasının mükemmelliğini anlattıkları finans kuruluşları. İşte, şimdi o finans kuruluşlarına Türkçe diyoruz ki, faizi düşür.

Eğer politik kapitalizm ve finans sisteminin nasıl işlediği hakkında birazcık bilgi sahibiyseniz faizin indirilip indirilmeyeceğini zaten anlamışsınızdır. İlave bir yoruma gerek yok sanıyoruz. Biz sadece Kesalid'in hikayesine son noktayı koyalım: Bu finans sistemi herkesi şaman yapar!

18 Ekim 2016 Salı

Pretty Woman dedik Pretty Man çıktı!

Ekonomi kitaplarının anlatmadığı kavramlardan biri de sıcak paradır. Ekonomistler için bile anlaşılması ve hesaplanması oldukça zordur. Yararı ve zararının ne olduğu her zaman tartışma konusudur. Hal böyle olunca da tartışma bir türlü bitmez.

Kitapların anlatamadığı bu konuya ekonomik bir tanım getirmemiz elbette mümkün değil. Biz sadece unutulan bir hikayeyi yeniden anımsamaya çalışacağız.

Hikayemiz küçük bir adada geçiyor. Bu tropikal adanın tek geliri ejderha meyvesi denilen pitayadır. Fakat son zamanlarda pitayaya olan dış talep oldukça düştüğü için adada işler bozulmaya başlamıştır. Adanın acilen paraya ihtiyacı vardır. Adanın valisi Avrupa'dan gelen misafirini bir cafe'de konuk etmektedir. Bir yandan ekonomi hakkında konuşurlarken bir yandan da televizyonda oynayan Pretty Woman (Özel bir Kadın) filmini seyretmektedirler. Julia Roberts'in Vivian, Richard Gere'ın Edward rolünü oynadıkları bu filmi izlememiş yoktur herhalde.

Adanın valisi: Topraam, işler çok bozuldu bizim buralarda. Adalılar gidişattan endişeli. Beni başarısız buluyorlar. Neymiş, kalıcı yatırımlar yapmıyormuşum. Sanki pitayaları ben yiyecem. Çok mutsuzum, topraam. Mutsuzluk tak etti artık.
Yabancı misafir: Sen hiç merak etme, şefim. Senin çözümün bende, benimki de sende... Sana sıcak para lazım.

(Gülümseyerek televizyona kulak kesilirler)
Edward: Bir süreliğine bana bir arkadaş lazım.
Vivian: Sana çok iyi davranacağım, gitmeme asla müsaade etmeyeceksin.

Adanın valisi: Beni mutlu eder diyorsun yani. Ada halkı çok tedirgin, beni iktidardan edebilirler.
Yabancı misafir: Mesleki ilkeler ve etik kurallar bizim işte çok önemlidir. Burada olduğumuz sürece iktidarda kalırsınız, merak etmeyin.

Vivian: Öpüşmem ama geri kalan her şeyi yaparım.
Edward: Evlenelim o zaman.

Adanın valisi: Bizim adada pitayadan başka bir şey yok ama. Pitaya sizi tatmin edecek mi?
Yabancı misafir: Rica ederim şefim, sıcak para dediysek, biz de insanız, halden anlarız. Risk yoksa getiri de yoktur. Pitaya da olsa yeriz!

Edward: Faks makinamın üzerine oturuyorsun.
Vivian: Bu daha önce üzerinde oturmadığım bir şeydi.

Adanın valisi: Topraam, valla çok mutlu ettin beni. Böylece halkın bana olan sevgisi daha da artar.
Yabancı misafir: Tabi ki şefim, sen bana, ben sana.

Edward: Sen ve ben benzer yaratıklarız, Vivian. İkimiz de para için insanları aldatıyoruz.

(Yan masadan bir ses gelir)
...Sözlerinize istemeyerek misafir oldum, sayın valim. Adım James Tobin. Arka mahallede iktisatçıyım. İşinize karışmak gibi olmasın ama tanımadığınız kişilerle bu kadar kolay arkadaş olmasanız. En azından ülkeye girişlerine belli kurallar getirseniz.
Adanın valisi: Ne diyor bu ya!
Yabancı misafir: Sen onu ciddiye alma şefim. Abuk subuk konuşuyor. Benim kazancıma göz dikmiş hergele. Üzerinden vergi alın diyor.

Vivian: Odama çıkmak istiyorum. Edward'la kalıyorum.
Otel müdürü: Burası özel bir otel. Kıyafetiniz burası için hiç uygun değil.

Adanın valisi: Zaten ben de hoşlanmadım Tobin midir nedir bu adamdan. Topraam, anlaştık o zaman. Gelsin sıcak para öyleyse.

Gülüşerek ayrılırlar. Adada işler yoluna girmiştir. Yıllar böyle geçer. Fakat bir süre sonra durum yeniden kötüleşmeye başlar. Arkadaşı bir süredir ortalarda yoktur. Telefona sarılır ve arkadaşını arar.

Adanın valisi: Topraam, nerelerdesin yahu! Yolunu gözler olduk.
Yabancı misafir: Valla şefim, ben pitaya yemekten çok sıkıldım.
Adanın valisi: Ama tam da alışmıştık birbirimize. Uzun çizmen ve kısa eteğinle "pretty" olduğun kadar pratik de bir arkadaştın. Ne zaman mutsuz olsam beni hemen mutlu ediyordun. Ada halkı da mutluydu bu durumdan. Sen "pretty woman" değil misin, gelsene yine.
Yabancı misafir: Hayır şefim, ben "evlenmeden olmaz pretty woman"ım. Pitayanın kabuğu beni yoruyor. Kabuksuz olursa alayım.
Adanın valisi: Kabuksuz pitaya mı olur, topraam. Benim pitayam olmadan yaşayamam diyordun, ne oldu? Yedin bitirdin bizi valla!

Edward:
Ben sana asla fahişe gibi davranmadım.
Vivian: Ama şimdi davrandın.

Yabancı misafir: Pitayana da doyum olmuyor. Ben artık kapatıyorum.
Adanın valisi: Ülen biz de şans olsa zaten... Pretty woman dedik odamıza aldık, herif pretty man çıktı, iyi mi!

17 Ekim 2016 Pazartesi

Kürk mantolu madonna'nın Madonna'yı anlattığını sananların 7 ortak özelliği!

Başkalarının cehaletinden utanç duymadan geçirdiğimiz bir gün neredeyse yok. Bugün de "Kürk Mantolu Madonna" adlı romandaki madonna ifadesini Popstar Madonna sanan ve kitabı okumadığı halde okudum diyerek yalan söyleyen "zavallı" için utanç duyuyoruz.

Böyle bir cehalete nasıl sahip olunacağını merak edenler için bir kılavuz oluşturduk. Utanç duymamıza sebep olmak isteyen varsa, bu kılavuzdaki adımları uygulayarak, bunu kolayca başarabilir.

Kürk mantolu madonna'nın Madonna'yı anlattığını sananların 7 ortak özelliği!

1- Aptallık

Bu insan türünün en temel özelliği aptallıktır. Yani kendi çıkarlarına karşı bilinçsizce davranma becerisine sahiptirler. Amaçlarını son derece bilinçli olarak oluştururlarken, amaçlara ulaşmak için bilinçsiz bir çaba içine girerler. Aptallığı yok eden ve modern dünyanın kültür dediği şey, onlar için başarısız bir girişimden ibarettir. Unutulmamalıdır ki, aptallık zeka ile ilgili bir kusur değil, bilinçli bir iradi zayıflıktır. Cehalet ne güzel şey be, her şeyi biliyorsun!

2- Başarısızlıkları ile başarılı insan tipi
Mesela ekonomi yorumu yapıp da öngörüsü gerçekleşen insan tipinin başlıca özelliği budur. Kapıyı kapamak isteyen insan yerinden kalkar, kapıya doğru yürür ve kapıyı kapatır. Bu tür insan ise kapıyı kapatmak için yerinden kalkar, ayağı takılıp düşer, kafası kapıya çarpar ve kapı kapanır; o da şansı yaver gittiyse. Yani bu tür insanlar için başarı aptalca bir tesadüftür. İsabetli hatalar yaparak başarısızlıkları ile başarılı olurlar. S.Zizek diyor ya hani, bu insanların ihtimal eşiğini geçip gerçekleşen eylemleri sadece bönlük taşır diye. Haklı. Zaten Nirvana da bu tür insanlar için vardır: Kendisine ulaşmak için bir dolu nafile çaba gösterilen ama bir türlü ulaşılamayan yer. Bir gün Goethe'den şiir okursan eminim anlayacaksın; Goethe geldi aşkımız, ikimiz de şaşkınız!

3- Post Festum ilkesi
Bu insan türünün gizli doğasında post festum ilkesi vardır. Yani geriye dönüş ilkesi. Kısaca anlamı şudur: Gerzekliği anlamak için gerekli olan bilgiyi toplamadan önce gerzek olamazsın. Yani sen gerzek olduğunun farkında olmadığın için her şeye yorum yapabilme becerisine sahipsin. Hani Romalı demiş ya; factum stultus cognoscit, yani gerzek hatasını eylemden sonra anlar diye. Bunlarda bu süre oldukça uzundur. Marx'ı da okudum; mutlu sonla bitti, Spencer ile dükkanı en sonunda açtılar!

4- Quia ineptum est ilkesi
Bu insan türü inandığı gerçeklere, doğru temellere oturduğu için değil, quia enptum est olduğu için inanır. Yani absürt, kaçık ve imkansız olduğu için. Bu insanlar için davranış ve inanç bir arada yürüyemez. Onlara göre bilgi inanca karşıdır. Yani kısaca bilmezler ama inanırlar. Suç ve Ceza'yı seyrettim geçen hafta; rapciden oyuncu yaparsan olacağı bu be şekerim, çok hızlı konuşuyor, anlayamadım!

5- Verimli yanlış anlama ilkesi
Şu fıkra bu ilkeyi güzel anlatır. Bizimki Amerika'ya gitmiş. Yolda yürürken karşısına güzel bir ev çıkmış. Yoldan geçen adama "Bu ev kimin?"diye sorar. Adam, "I dont understand" diye yanıtlar. Yürümeye devam eder ve denizde büyük bir gemi görür. Yoldan geçen başka bir adama, "Bu gemi kimin?" diye sorar. Adam, "I dont understand" der. Yürümeye devam eder ve bir cenaze merasimi görür. Orada duran bir adama, "Bu cenaze kimin?" diye sorar. Adam, "I dont understand" diye cevap verir yine. Bizimkisi aynen şöyle der: "Ya, I dont understand efendi, giderken götüreceğin bir tabut, bir kefen." Anayurt Otelini de izledim be, her şey dahil değilmiş, o yüzden sevmedim

6- Cehalet-saadet ilişkisi
Cehalet ve saadet arasında yakın bir ilişki vardır. Bu tür insanlar aptal oldukları için bunu kavrayamazlar. Kavradıkları anda saadetlerinin sonu gelmiş demektir. Şu fıkra daha iyi özetler: Bizimkisi, bir horoz ve dört tavuğu yoldan geçen birine satar. Adamın hiç parası olmadığı için bizimkisi tavukları verip horozu para gelinceye kadar rehin tutar. 80'ler dizisinin romanını okudum, 1984'tü adı, çok sıkıcıydı, bö geldi!

7- Megara mantığı
Bu tür insanlar Eukleides'in kurduğu Megara ekolünün mantığına sahiptirler. Aptallığı ile ünlü bu şehrin okulunda insanlara tek bir şey öğretilirmiş: Haksız bile olsan hakkını ara. Yani bu insanlara laf anlatman mümkün değildir; o nedenle boşuna uğraşma bence. Endless love şarkısına hiç alışamadım be funda, daha ziyade endli love'ları seviyorum!

Programın adına uysanız ve keşke aranızda kalsaymış be... Durdurun dünyayı inecek var!

15 Ekim 2016 Cumartesi

Ekonomistlere göre deprem neden oluyor?

Son günlerdeki deprem haberleri yine herkesi tedirgin etti. Depremi haber veren bir sistemi maalesef hala hayata geçirebilmiş değiliz. Deprem korkusu evrensel bir korku olarak varlığını sürdürmeye bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.

Ekonomi bilimi hayatın her sorununa çözüm bulabileceği ile övünüyor. Ne dersiniz, acaba depreme de çözüm bulabilir mi?

Elbette ki!

Ekonomistlere göre deprem neden oluyor?

Adam Smith

Camianın "Edim" değil "Adam" Smith olarak tanıdığı modern kapitalizmin fikir babasına göre depremin tek sebebi görünmez eldir. Zaten depremin olacağı evimize bedeva ekmek ve makarna getiren iyi niyetli fırıncının gelişinden belliydi.

Karl Marx
Foucault'nun, "bu dünya insanlarının birbirleriyle şey etmesinin tarihidir," dediği Karl Marx'a göre depremin tek nedeni asgari ücretle çalıştırılan ve bir de üzerine bireysel emeklilik hesabı açtırılan işçilerdir. Zavallı işçi katkı payı ile parası buharlaşırken, katkı payı ile katı olan her şeyin buharlaşacağını da anlamış oluyor.

Ludwig von Mises
Ona göre Marx deprem işinden hiç anlamıyor. Depremin sebebi emeğin kapital ile yönetilmemesidir. Hatta bu hususta çok ciddidir: Her kim yaşamayı ölüme, mutluluğu çile çekmeye, huzuru ızdıraplara tercih etmekte ise üretim araçlarındaki özel mülkiyeti hiç tavizsiz savunmalıdır. Yani kısaca demek istiyor ki; ver malı ellere, vur popoyu yerlere!

John Maynard Keynes
Keynes'e göre depremin sebebi devletin müdahale etmemiş olmasıdır. Eğer devlet müdahale etseydi deprem olmazdı. Bu basın açıklamasının ardından kendisine, "Depremle devletin ne ilgisi var?" diyen gazeteciye de aynen şu yanıtı vermiştir: "Beğenmiyorsan, kendi teorini kendin yaz."

Milton Friedman
Bu sözden kendisine vazife çıkaran Friedman, Keynes'e tavır alarak aynen şöyle demiştir: "Depremin sebebi devletin müdahale etmesidir. Devlet müdahale etmeseydi deprem olmazdı." Bedava öğle yemeğinin olmadığını devletin müdahalesinden anlamış oluyoruz.

Thorstein Veblen
Veblen'e göre karakteri bozuk kültürsüzler, gösteriş amaçlı tüketim, özel mülkiyet ve parası bol aylaklar depremin alametidir. Veblen oldukça karamsar bir ekonomisttir. Artık küçük buhranlar olmayacak, büyük buhranlar olacak diyerek büyük bir deprem beklediğini de her fırsatta belirtmiştir.

Herbert Simon
İnsan beyninin yetersizliğini ekonomi alanında ilk fark eden oydu. "İnsan beyni kısıtlı çalışır; her şeyin cevabını bilemez; atar tutar; o zaman ben de atayım," diyerek depremin asıl sebebini şöyle özetlemiştir: "Deprem ateistler yüzünden oluyor." Neden mi? Çünkü eğer bir sofuysan böyle bir açıklamadan çıkar elde ediyorsun da o yüzden.

Nouriel Roubini
Roubini'ye göre depremin sebebi çok fazla kişinin konut kredisi alması ve sonra da taksitlerini ödeyememesidir. Hatta bu durum deprem değil kıyamettir. Beklenen İstanbul depremini şu an dünya üzerinde bilecek ikinci kişi muhtemen Roubini'dir; Allah karamsar yorumlarına zeval vermesin! İlk kişi mi? Elbette ki Ağaoğlu; evler satılmazsa depremin şiddetini sen seç artık!

Thomas Piketty

Dünyada hiç kimsenin baştan sona okuyup bitiremediği ilk best-seller ekonomi kitabını yazan ekonomisttir. Ülkemizdeki binlerce kişinin de "Şu çılgın Türkler" zannedip kitabı satın aldığı, 50 sayfa okuyup rafa kaldırdığı bilinmektedir. İşte, bu efsane ekonomiste göre depremin sebebi faiz yiyenlerdir. Neymiş, faiz oranı büyüme oranından büyükse zengin daha zengin olurmuş. Hadi ordan! İlk bir milyonu sorma, gerisini anlatayım.

Daniel Kahneman
Davranışsal finansı başımıza musallat eden bu ekonomiste göre depremin sebebi ekonomik içgüdüleri ile karar vererek sahip olduğundan daha çok harcayan insanlardır. Bu görüşünü de deneysel bir örnekle şöyle açıklıyor: "Kadın giyim reyonunu ikinci kata değil de giriş katına, erkek giyim reyonunu giriş kata değil de ikinci kata koyarsanız depreme neden olursunuz." Hamdolsun, bizde hepsi doğru yerde!

George Akerlof
Akerlof'a göre deprem asimetrik bilgi meselesidir. Çarpık arabayı yeni fiyatına satan dolandırıcı satıcılar yüzünden olur. İyi de canım abim, biz zaten geliş fiyatına bırakıyoruz. Bırak bu ayakları, olası depremin tek nedeni senin eşindir. Janet Yellen faizi arttırırsa yedi nokta sekiz ile sarsıldık demektir.

Gary Becker
Bu ekonomistimize göre deprem tahminciliği işi çok abartılmıştır. Bu hususta şöyle der: İki tip (deprem) tahminci vardır; bilmeyenler ve bilmediğini bilmeyenler. Hatta daha da ileri gider ve şunu ekler: "Deprem tahminciliği (iktisat) mesleği, kelimeleri özenle seçiyorum, iflas etmiştir. Ya Topraam, ayıp oluyor ama!

Frederic Bastiat
Bastiat, konuya farklı bir bakış açısından bakar ve hükümete bir dilekçe yazar. Dilekçe aynen şöyledir: "Ekonomik, finansal, siyasi, ahlaki ve bilimum krizlerin üreticilerinden hükümete dilekçe; depremin sebep olduğu haksız rekabeti derhal kaldırınız. İmza, ekonomistler."

Depremsiz ve ekonomistsiz bir hayat dileklerimizle...

12 Ekim 2016 Çarşamba

Vay anasını be!

Doların ani yükselişi sonrası her kafadan bir ses çıkıyor. İki farklı düşünce ağırlıkta. Bir taraf yükselişin geçici olduğunu söylerken diğer taraf kriz habercisi olabilir diyor. Kimin haklı olduğunu zaman gösterecektir. Fakat üzerinde asıl düşünülmesi gereken hususun şu olduğunu sanıyoruz: Sıradan bir vatandaş olarak kurun yükselişinden endişe duymalı mıyız yoksa duymamalı mıyız?

19. yüzyılda yaşamış Fransız yazar Stendhal kilisenin fresklerini görünce anlatılması güç bir duygu hali yaşamıştı. Başı dönmüş, heyecanlanmış ve neredeyse düşüp bayılacak gibi olmuştu. Bu tür şaşkınlık hallerine daha sonraları Stendhal Sendromu denilmişti. Hala da denmeye devam ediyor.

İşte, aşağıdaki konuşma Floransa'da gezen bir Türk turistin Japon bir turistle bu konu üzerine yaptıkları diyalogla ilgilidir. Her ikisi de yatırımcı olan bu turistler birkaç günlüğüne İtalya turu yapmışlar ve doların artış haberini orada almışlardır.

Müzede gezinen Japon turist yanındaki Türk turiste döner ve şöyle der:

Japon turist: Kardeş, ne olur bu dolar kuru, daha yükselir mi? Borsadaki hisseleri satıp çıkalım mı Türkiye'den?.. Bu arada bu Caravaggio bir harika, nutkum tutuldu, bayıldım!
Türk turist: Yok emmoğlu, artık yükselmez. En önemli danışmanlar bile, "Kur seviyesi normal, TL güçlenir" açıklaması yapıyorlar... Zaten benim ülkemde güzel kadın karşısında, "Bayıldım sana" demek çok normaldir. Sanat eseri de kadın gibidir. Hehehe!..
Japon turist: Kredi notu "çöp" seviyesine indirildi. Sıkıntı büyük olabilir... Caravaggio'daki güçlü ışık ve gölge kullanımı gerçekten baş döndürücü!
Türk turist: Sıkma canını emmoğlu, Moody's kararından sonra piyasalarımızın şoklara karşı direnci arttı. Vatandaşlar tepki olarak 3 seviyesinden önce dolar satmaya başladı, okumuyor musun?.. Bu arada kusura bakma da emmoğlu, çocukluğundan beri Caravaggio fikriyle bilincinin altı, üstü, yan tarafları yıpranmış. Gerçek bir Caravaggio görünce manyaman normal tabi.
Japon turist: Bazı bankalar dolar faizini yükseltiyorlar. Gidişat kritik sanki... Caravaggio'nun resimsel düzenlemeyi dramatik bir açıdan ele alışı yok mu, bayılıyorum gerçekten!
Türk turist: Risk yönetimi yapmasınlar mı, hep sizin bankalar mı yapacak, teessüf ederim, emmoğlu!.. 3 gece 4 gün turla gelmişsin, sıcağın altında günde 20 katedral, 30 şapel, 40 kilise göreceğim diye bu yaşında dolaşıyorsun, bayılırsın tabi, ama Caravaggio'dan değil.
Japon turist: Emeklilik fonları notu düşen ülkelerin finansal varlıklarını satar diyorlar. Sizde de satış başlamış görünüyor... Caravaggio'nun Aziz Matta'yı bir işçi olarak çizmesi müthiş, baş döndürücü!
Türk turist: Tamam, bir taraftan emeklilik fonları satıyor ama diğer taraftan büyük potansiyelli şirketlerimize yatırım yapmayı düşünen güçlü devlet fonları var... Azizi işçi diye mi çizmiş; tükürürüm ben böyle sanatın içine!
Japon turist: Yabancı yatırımcının Türkiye algısı çok zayıfladı... Aziz Matta'nın resmin dışına çıkan bacak bacak üstüne atışı ne muazzam değil mi, ağzım açık kaldı.
Türk turist: Yabancı yatırımcıların Türkiye algısı biraz sallandı ama çökmedi. Fırsatları kovalayacaklar. Para girişleri zamana yayılır... Bizim ülkemizde yürürken durup iş makinasının çalışmasını izleyen insanların ağız açıklığı en az Kapadokya'yı gören Japon turistinki kadardır. Tablo değil, inşaat görünce ağzın açık kalsın, emmoğlu!
Japon turist: Satış baskısı çok yüksek, büyüme zayıf, cari açık yüksek. Ben gerçekten endişeliyim... Şu melek figürü cahil birisine yol gösterircesine azizin elini zorla kitaba doğru bastırırıyor, müthiş. Mammamiya!
Türk turist: Satış baskısı yakında hafifler, tahvil fiyatları normal. Hiç panik yapma, emmoğlu!.. Bu arada Caravaggio'nun Medusa resmi beni de şaşırttı. Bayıldım. Nutkum tutuldu. Yıllardır müze geziyorum, böylesini görmedim.
Japon turist: Her kültürde heyecan anlatan sözler farklıdır. Siz mammamiya nasıl diyorsunuz?
Türk turist: Biz mi; çok kolay: Vay anasını be!

Anladığımız kadarıyla sıradan vatandaş kurun yükselişinden endişe duymuyor, Stendhal Sendromunu ciddiye almıyor. Türk turistin dediği gibi: Vay anasını be!

4 Ekim 2016 Salı

Fed Başkanı Yellen'in "tape"sini yayınlıyoruz!

Ekonominin en önemli gündemi Fed'in faiz kararı. Faizin ne zaman arttırılacağı herkesin merak konusu. Ekonomistlerin tüm eforu bu konu üzerine artık. Analiz üstüne analiz yapılıyor. İstatistikler, rakamlar, endeksler, grafikler. Acaba Fed faizi ne zaman yükseltecek, tek düşündükleri şey bu. Ekonomistlerimiz heba olup gidecekler bu yolda. Sahi bu faiz neden artmıyor bir türlü?

Geçenlerde iRRasyonel tarafından ele geçirilen bir tape faizin neden arttırılmadığını açıkça ortaya koyuyor. Fed Başkanı Yellen ile "Kadın Beyni" kitabının yazarı Dr.Louann Brizendine arasındaki konuşmanın tam metnini aşağıda bulacaksınız. Yellen yaşadığı biyolojik değişiklikler sonrası Dr.Briendine'e sorunlarını anlatmaktadır. Tape'den anladığımız bir diğer şey ise Dr.Brizendine'nin Türkiye'ye yatırım yapmış olduğu ve olası faiz artışından endişelendiğidir.

İşte, Yellen ve Brizendine arasındaki konuşmanın tam metni:

Yellen: Bu sabah uyandım ve "artık yeter" dedim. Buraya kadarmış. Bencil insanlara ve kurumlara bakıcılık yapmaktan bıktım. Sürekli sorun çözmekten yoruldum. Özverili davranmıyorlar ve sürekli daha fazlasını istiyorlar. Kendi bulaşıklarını kendileri yıkasınlar bundan sonra. Artık yeter! Galiba ben menopoza giriyorum.
Brizendine: Aman efendim, şimdi hiç zamanı değil... Keşke 2000'lerin başında ya da 2008'de girseydiniz. O zaman herkes daha hazırlıklıydı. Hem bilirsiniz 50'li yaşların başı menopoz için en ideal yaştır. Dişinizi sıkmışsınız, biraz daha sıkın. Daha Garan'a yeni girdik.
Yellen: Artık memnuniyetleri umurumda değil. Bugüne kadar ne istedilerse yaptım. İndir dediler indirdim. Kolaylaştır dediler kolaylaştırdım. Yeni bir hayata başlayacağım. Yeni bir bakış açısı ve yeni bir vizyonla bakacağım bundan sonra.
Brizendine: Anlıyorum efendim ama sizi aldatmış olabilirler... Aynı zamanda menstrual döngü nedeniyle oluşan östrejen ve projesteron akımlarının yerini yeni bir denge hali alıyor. Ama büyüme hala %4'lerin altında ve işsizlik oranı da yüksek. Biraz daha beklemeniz iyi olur gibime geliyor.
Yellen: Ani sıcaklık basmalarım da arttı bu aralar. Şahin gibi uçup serinlemek istiyorum.
Brizendine: Size güvercinlik yakışır efendim... Anlıyorum, beyninizin östrejen miktarındaki değişimi algılamaya başladığı dönemlerdesiniz ve hipotalamusunuz tepki olarak hücrelerin ısı ayarını değiştiriyor. Ama ekonomi tam istikrara kavuşmadan arttırırsanız kurlar da mahfolur. Dolar kuru 3'ü aşarsa borsa çakılır alimallah.
Yellen: Eskiden hep başkalarını memnun etmek isterdim. En umutsuz durumlarda bile yardıma koşardım. Parasal yönden o kadar gevşiyordum ki, Japonya, İngiltere ve Almanya'daki arkadaşlarım da benimle gevşemek zorunda kalıyordu. Ama artık istemiyorum.
Brizendine: Siz gevşemeyeceksiniz de kim gevşeyecek efendim... Siz de bilirsiniz ki, öströjen seviyesi düştüğünde oksitosin seviyesi de düşer. Sevecen güdüler yok olur ve yerini "affetmek yok" diyen bir gerçeklik alır. Ama özel sektörün dış borcu bu kadar yüksekken gevşemezseniz valla duman olur bizim garanlar. Birazcık daha affetseniz.
Yellen: Çevremdekilere kendi çamaşırlarınızı kendiniz yıkayın, büyümenizin zamanı geldi demek istiyorum artık. Kimse bana kafa tutmaya kalkışmasın. Kendimi özgür hissediyorum.
Brizendine: Ne kalkışması efendim, zaten ülkede kalkışan kalkışana... Hem siz de bilirsiniz ki, östrojen tarafından beslenen ve dopaminle desteklenen devreler bu dönemde özgür kalır. Ayrıca kimsenin size kafa tuttuğu yok, TCMB faiz indirdi diye alındıysanız, darılırım. Fiyat ayarlamasıdır o.
Yellen: Kendi kahrolası yemeklerini kendileri yapsınlar. İstiyorlarsa gidip dışarıda yesinler. Ben resim yapmaya başlayacağım.
Brizendine: Aman efendim, "şuraya da artan bir faiz çizelim" derseniz şıp diye düşer bayılırım... Sizi gayet iyi anlıyorum, östrojen testesteron oranı değiştiğinden öfke yollarınız da erkeklerinkine benziyor. Fakat dışarıda yemek kolay mı; faiz artarsa ülkeye sıcak parayı bırak, dışarıdan pide bile göndermezler. Benim garanlar eriyip biter valla.
Yellen: Bankalardan aldığım toksik varlıklar yüzünden çok şişman ve değersiz buluyorlar beni. Ruh eşimi bulamadım bir türlü.
Brizendine: BOJmuş, ECBeymiş size ruh eşi olamaz efendim... Elbette ki, üreme hormanlarının yokluğu sefaletinizin kaynağının eşiniz olduğuna inandırabilir sizi. Ama unutmayın ki TCMB her zaman sizin yar ve yardımcınızdır.
Yellen: Artık ne düşünüyorum biliyor musun, belki de hayat en büyük zevklerden bazılarını en sona saklamıştır.
Brizendine: Ağzınızdan yel alsın efendim... Hem menopozun hormonal karmaşasını bu kadar abartmanıza gerek yok. Ben size şimdi bir testesteron bandı bir de Zoloft yazdım mı, birkaç güne bir şeyciğiniz kalmaz. O eski şaşaalı günlerinize geri dönersiniz. Belli mi olur, belki faizi yeniden düşürürsünüz. Aganigi vaziyetleri... (Doktor burada tek gözünü kırparak bir şeyi anımsatır gibidir)

Tape'den anladığımız, Yellen geciken biyolojik değişimini tamamlar tamamlamaz faizin arttırılacağı...

2 Ekim 2016 Pazar

Hürrem ve Katerina'dan bugüne değişmeyen piyasa gerçeği!

Yeni yeni büyümeye başlayan forex piyasamızda sorunlar da başladı. Kaldıracı maalesef bir türlü anlayamıyoruz. Zaten bu işin böyle olacağı tarihin tozlu raflarından anlaşılıyordu. Nedense pek dikkat eden olmamıştı.

Hürrem Sultan ve Katerina'nın arasında geçen ve sermaye piyasalarının temel mantığını tartıştıkları aşağıdaki diyalog sorunun da nerede olduğunu fazlasıyla gösteriyor. Hürrem'i bilmeyen yoktur herhalde; Ukraynalı gelin diyebiliriz kısaca. II.Katerina'yı da tarihe meraklı olanlar iyi tanırlar; Rusya'ya tarihinin en parlak günlerini yaşatan çariçe.

İşte bu iki akrabanın bir düğünde karşılaştıkları ve aralarında aşağıdaki diyaloğun geçtiği söylenir.

Katerina: Kuzi, paraya vurmuşsun diye okudum Ottoman Times'ta. Nasıl işliyor piyasalar sizde?
Hürrem: Valla kuzen, bizim piyasalarda para kazanmak gerçekten çok zor. Haremde yüzlerce "kağıt bebek" bulunuyor ve sistem son derece regüle.
Katerina: Desene menkul kıymetleştirilmiş bir borsanız var.
Hürrem: Aynen şekerim, kimin ne zaman gözde olacağı hiç belli olmuyor. Yıllarca bekleyip hiçbir şey elde edemeyen kağıtlar var.
Katerina: Kurumsal yatırımcı açısından iyi. Peki ama küçük yatırımcı; zengin olma hayaliyle yanıp tutuşanlar?
Hürrem: Onlara da yer var tabi, hadım edip alıyoruz içeri.
Katerina: Halka arzda sorun var öyleyse.
Hürrem: Kurumsal yatırımcıya yöneliyoruz.
Katerina: Piyasa derinliği yaratamamışsınız.
Hürrem: Her gün çok işlem oluyor ama bu işten ciddi bir getiri elde eden pek çıkmıyor.
Katerina: Hep uzun pozisyon, hep uzun pozisyon, nereye kadar. Piyango sana vurmuş kuzi!
Hürrem: Hihihi!.. (Kıkırdayarak güler) Kuzicim, sizdeki piyasa nasıl işliyor peki!
Katerina: Ben organize piyasaları sevmiyorum tatlım. Benden önce Petro'nun böyle bir borsası vardı ama onu tahttan indirdikten sonra borsayı da kapattım. Yani bende artık her şey tezgah üstü şekerim. Kendime gözde bulmak için yeni bir sistem kurdum. Yakın arkadaşım Kontes Prascovya Bruce'u tanırsın.
Hürrem: Tabi ki, şair Byron'un "l'éprouveuse" dediği kadın. Yani kontrolcü.
(Gülüşmeler)
Katerina: Ta kendisi. Ülkede zengin olmak isteyen ne kadar erkek varsa hepsi ona başvuruyor. Kontes onları kendi yatağına alıyor önce. Görünüşü ve performansı açılarından puanlıyor. Sonrasında testi geçenleri bana gönderiyor.
Hürrem: Küçük yatırımcı açısından çok faydalı ama tedirgin olmuyorlar mı? Yani tüm servet yataktaki performansa bağlı görünüyor. Performans gelmezse gitti servet.
Katerina: Kaldıraç önemli şekerim.
(Karşılıklı gülüşmeler)
Hürrem: Ay kuzi, sen bildiğin forex piyasası kurmuşsun.Testi geçen çıkıyor mu bari.
Katerina: Çok değil şekerim. Geçenlerde Ivan Rimsky-Korsakov adında bir müzisyen testten çok yüksek puan almış. Hakikaten muazzam bir yatırımcıydı benim için. Ama onu da kontesin yatağında bulmayayım mı...
Hürrem: Alçak kontes, tek aday çıktı, onu da kendisi mi kapmış.
Katerina: Öyle şekerim, bu dünyada artık kimseye güvenilmiyor. Neyse, herkes oynuyor, hadi bizde oynayalım...

Bu hikayenin özü bugünkü forex piyasasının gerçeğidir aslında. Forex'te kazanan pek olmaz. Arada bir kazanan olursa, o da parasını çekmek istediğinde, şirket ödeme sıkıntısına girer. Hikaye bu kadar basittir.

Son sözü Katerina'nın yetersiz bulduğu bir gözdesine söylediği şu sözlerle koyalım: "Vezüv'ün ta kendisisin. Hiç beklenmedik bir anda patlıyorsun!"