30 Ocak 2012 Pazartesi

Yunan CDS'leri üzerine tartışmalar alevleniyor

“18. yüzyıl ortaları. Fransa ve İngiltere’nin dünya denizlerinde hakimiyeti ele geçirmek için verdikleri karşılıklı mücadelenin en gerilimli yılları. Bu kargaşanın ortasında, geçirdiği evrim sonucu bugün artık finansal mühendis olarak adlandırdığımız birkaç İngiliz spekülatörün aklına çok tuhaf bir fikir gelir; İngiliz kargo gemileri üzerine yazılan tüm sigorta poliçelerini satın almak!


Spekülatörler, insanların kargolarını farklı ülkelere taşıyan gemilerin olası hasarlarını tazminen, kargo göndericileri emrine düzenlenen poliçeleri sahiplerinden satın alırlar. Bu garip alışve­rişin nedenini kimse anlayamaz.


Spekülatörler bu poliçeleri ne yapacaklardı? Spekülatörlerin, poliçeleri satın aldıktan sonra izledikleri yol şuydu: Fransa’daki partnerlerine bir mesaj göndererek, İngiliz kargo gemisinin izleyeceği rota ve tarihleri veriyorlardı. Bu haberi alan Fransız ortaklar bilgiyi gecikmeden Fransız donanmasına iletiyordu. İki ülkenin savaş halinde olması nedeniyle, bu istihba­ratı alan Fransız donanması kargo gemisini batırıyordu. Geminin batmasıyla birlikte de İngiliz spekülatörler poliçelerin bedellerini sigorta şirketlerinden tahsil ediyorlardı.”



30 Ocak 2012 tarihinde "Ekonomi ve Yönetim Platformu"nun resmi yayın organı www.ekonomi.org.tr 'de yayınlanan yazımın tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.
(Yazının devamı)


28 Ocak 2012 Cumartesi

Green Bonds:Finansal piyasalar ve dünyanın geleceği bu enstrümana mı bağlı?

Michael Lewis’in The New York Times gazetesinde 26 Ağustos 2007 tarihinde yayınlanan ve yayınlandığında tüm finansal ve finansa uzak çevrelerde büyük şaşkınlık yaratan In Nature’s Casino (Doğanın Kumarhanesinde) adlı makalesinin üzerinden neredeyse beş yıla yakın bir süre geçti. Bu kısa sürede yatırım bankacılığı modeli iflas ederken gölge bankacılık sistemi kendisine yeni yollar bularak gelişimini sürdürmeye devam etti.

Gölge bankacılık sisteminin son derece tuhaf bir enstrümanı olan Catastrophe Bonds (kısaca Cat Bonds)’ların hikayesini anlatan Michael Lewis’in yazısı, finansal sistemin geçirdiği büyük değişimin paradigmasına sunar gibiydi. Ayrıntılarını “Finansal Krizin Gizli Doğası” adlı kitabımda da bulabileceğiniz bu makalede, sigorta şirketlerinin, ödeme güçlerinin üzerinde maliyete sebebiyet veren doğal afetlerin yarattığı riskin yatırımcılara Cat Bonds adlı enstrümanlar aracılığıyla nasıl transfer edildiğini, John Seo adlı hedge fon yöneticisinin ağzından herkes öğreniyordu. O günlerde derin bir hayret yaratan John Seo’nun anlattıkları bugün bankacılara ilham vermiş gibi görünüyor.

27 Ocak 2012 tarihinde "Ekonomi ve Yönetim Platformu"nun resmi yayın organı www.ekonomi.org.tr 'de yayınlanan yazımın tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Green Bonds: Piyasalar ve dünyanın geleceği bu enstrümana mı bağlı?

11 Ocak 2012 Çarşamba

Finansal krizi yaratan hata nasıl ve nerede yapıldı?

FİNANSAL KRİZİN KARMAŞIK YAPISINI BASİT BİR DİLLE ANLATAN BİR KİTAP (İçindekiler)...







Financial Times, 1997 yılında bir yarışma düzenler. Ekonomist Richard Thaler tarafından hazırlanan yarışma şöyledir: Okuyuculardan 0 ile 100 arasında bir sayı seçmeleri istenir. Seçilen sayıların ortalamasının 2/3'üne en yakın olan sayıyı tahmin eden yarışmayı kazanacaktır. Gazete soruyu biraz daha açıklamak için bir örnek verir: Örneğin yarışmaya 5 kişinin katıldığını ve seçilen sayıların 10, 20, 30, 40 ve 50 olduğunu varsayalım. Bu durumda ortalama 30 olacak ve 30'un 2/3'ü 20 olduğundan, 20 sayısını seçen kazanacaktır.



Oyundaki en önemli nokta, eğer kazanmak istiyorsanız diğer oyuncuların nasıl düşündüğünü bilmeniz gerektiği hususudur. Eğer herkesin 20'yi seçeceğini düşünüyorsanız kazanmak için 20'nin 2/3'ü olan 14'ü seçmeniz gerekiyor. Peki ya herkes sizin gibi düşünür ve 14'ü seçerse? Bu durumda kazanmanız için 10'u seçmeniz gerekecektir. Bu şekilde düşünmeye devam ettiğiniz sürece sonunda kazanmanız için 1'i seçmeniz gerektiği düşüncesine ulaşırsınız.

Fakat böyle bir yarışmada herkesin 1'i seçmeyeceği açıktır. Peki, öyleyse kazanmak için nasıl düşünülmeli?

Yarışmada kazanan rakam 13'tür... Nasıl olmuştur da 13 kazanmıştır? ,Eğer kazanan rakam 1 olsaydı hiç kimse hata yapmamış olacaktı. Dolayısıyla da herkes kazanacaktı. 13 kazandığına göre birçok insan hata yapmış demektir…

2007 yılında başlayan ve etkileri halen devam eden global finansal krizde hata nerede ve kim tarafından yapılmıştı?.. Suçlu kimdi?.. Hangi delilleri bırakmıştı?..

Bu blogta anlatılmaya çalışılan küresel finansal krizin tüm karmaşık yönlerini insan davranışları eksenli bir yaklaşım ve finanstan hiç anlamayanların bile rahatça anlayabileceği bir dille kaleme aldığımız FİNANSAL KRİZİN GİZLİ DOĞASI: Maça Kızı Efekti adlı kitap piyasada...

3 Ocak 2012 Salı

2012 öngörülerinde mutlaka dikkat edilmesi gereken tek şey!




2012 yine cevaplanması zor sorularla başlıyor. Bugün Bloomberg tarafından yayınlanan verilere bakıldığında ABD’nin 2012 yılı içinde ödemesi gereken 2.8 trilyon doları anapara, 212 milyar doları kupon ödemesi olan toplam 3 trilyon dolar borcu bulunuyor. İnanılması zor bir rakam olsa da 2012’ye girerken hazine bonosu ve devlet tahvili açısından dünya borç yükünün liderliğini yine Japonya yapıyor. Ülkenin yıl içinde 3 trilyon doları anapara, 117 milyar doları kupon ödemesi olan borcu bulunuyor. Üçüncü sırada ise 428 milyar dolar anapara, 72 milyar dolar kupon ödemesi ile İtalya geliyor. Rakamlar gerçekten ürkütücü boyutlarda. Peki, bu rakamları nasıl yorumlamalıyız?

2012’de özellikle Japonya ve ABD’nin 6 trilyon dolardan fazla olan tahvil borçlarının, geri kalan ülkeler açısından borçlanma maliyetlerini arttırması ve para arzını sıkılaştırması muhtemel görünüyor. Global büyüme oranının IMF tarafından %4,5’ten %4’e çekilmesi bu olumsuzlukların bir göstergesi olarak algılanabilir. Hem ABD, hem de Japonya’nın 2011’de borçlanma sıkıntısı çekmemiş olması 2012 için en önemli rahatlatıcı neden olmakla birlikte cari açık ile boğuşan birçok Avrupa ülkesi için önemli bir tehdit gibi duruyor. Japonya’nın cari fazlası ve ABD dolarına olan rezerv para bağımlılığı bu ülkeler açısından borcun ödenmesi veya ötelenmesi açısından rahatlatıcı bir durum. Öte yandan borçlanma maliyetlerinin yükselme ihtimali endişeleri arttırıyor. Geçtiğimiz yıl G7 ülkelerinde borçlanma maliyetlerinin %39 oranında arttığı göz önüne alınırsa Yunanistan, Portekiz, İrlanda gibi ülkelerin bu maliyetleri finanse etmedeki kronikleşen yetersizlikleri yeni yardımların gündeme gelmesine neden olacaktır.

FED’in tüm parasal gevşeme programları ile piyasalara enjekte ettiği trilyon dolarların doların değeri üzerinde önemli bir değişiklik yaratmamış olması 2012’de oldukça iyi düşünülmesi gereken bir husus. Piyasalara sürülen bunca dolara rağmen ABD tahvillerine olan talebin hala oldukça canlı olması yorum yapmayı güçleştiriyor. 6 para biriminden oluşan bir sepet üzerinden hesaplanan US Dollar Endeksi, doların, en düşük değerinde olduğu 2008 Mart ayından bu yana %13 artmış olduğunu işaret ediyor. FED’in piyasalara 2.3 trilyon dolarlık likidite enjektesi, doların değerinde herkesin beklediği düşüşü neden yaratmamıştır öyleyse?

Doların değeri neden artıyor?

Dolar, 1944’teki Bretton Woods anlaşması ile dünyanın rezerv parası olarak kabul ediliyor. Özellikle yabancı paraların serbest kur rejimine geçtiği 1973 yılından sonra bu ünvanına bir de en çok işlem gören para birimi olmayı eklemiştir. Bugün günlük 4 trilyon dolar olan dünya FX hacminin %85’ini dolar bazlı işlemler oluşturuyor. Dünya döviz rezervlerinin %61.7’sini yine dolar oluşturuyor. Doların bu yüksek hacmi aslında tek bir gerçeğe işaret ediyor: Dünyadaki tüm ticari işlemlerin temel şekillendiricisinin doların değeri olduğuna.

Doların değerini en hassas şekilde ölçen göstergelerin başında FED’in Trade-Weighted Real Broad Dollar indeksi geliyor. 38 ülkenin para biriminden oluşan bir sepet üzerinden doların değerini hesaplayan indeks para birimlerinin serbest dalgalanmaya bırakıldığı 1973 yılından bu yana doların değerinin %15 azalmış olduğunu gösteriyor. Bu azalışın sebebi ise 1985’te imzalanan Plaza Anlaşması ile ABD’nin cari açığının azaltılması tedbirlerine yönelik olarak dünyanın belli başlı para birimleri karşısında doların değerinin sistemli olarak düşürülmesi politikasından kaynaklanıyor.

Doların önemli para birimleri karşısında mevcut durumunu önümüzdeki yıl da koruması muhtemel. Önemli rakiplerinin durumu bu düşünceyi güçlendiriyor. Avrupa Merkez Bankası ECB’nin 2.73 trilyon euroya yükselen bilançosu matematiksel hesapları altüst etmeye başladı. Japonya merkez bankası parasal gevşeme politikasını geçen yıl 3 kez arttırdı. İngiltere merkez bankası ise 275 milyar poundluk gevşeme hedefini şimdilik muhafaza etmekte kararlı.

Tüm bu göstergeler altında söylenebilecek tek bir şey var: ABD dolarının değerinin göz önüne alınmadan verilecek ekonomik kararlar hatalara açık davetiye anlamına gelecektir.