20 Ağustos 2016 Cumartesi

Kandırılan insanla kanmayan insanın 5 kişilik farklılığı!

Son dönemin önemli kavramı kandırılmak. Toplumun birçok sınıfı, bir tür ters mühendislik örneğiyle (devleti oluşturan en dip noktadaki her kademeye kendi müridini oturtarak belirli bir süre sonra devletin tüm gücüne o insanlar vasıtasıyla ulaşmak) devleti ele geçiren bir terör örgütü tarafından kandırıldığını söylüyor. Bir düşünce hatası sonucu ortaya çıkan kandırılma durumu bazı insanlarda oluşurken diğerlerinde oluşmadığı da herkesin malumudur. Peki bazı insanlar kandırılırken diğerleri neden kanmaz? İşte bu sorunun yanıtı davranışsal psikoloji tarafından yıllardır ortaya çıkarılmaya çalışılıyor. Ulaşılan son verileri de dikkate alarak kandırılanların neden kandığını, kanmayanların ise neden kanmadığını gelin hep beraber yeniden hatırlayalım.

Kandırılanların sıklıkla yaptıkları 5 düşünce hatası:

1- Abilane paradoksu

Hayatta öyle zamanlar vardır ki, içinde bulunduğumuz topluluk istiyor diye (ya da istediğini varsayarak), hiç yapmak istemediğimiz şeyleri kendi tercihimizmiş gibi yaparız. Sonuçta ise ortaya şu çıkar: Hiçbirimiz istemiyoruz ama hepimiz yapıyoruz. Peki, hiçbirimiz istemiyorduk da neden yaptık öyleyse? Ya da güncelleştirerek söylersek, bu kadar çok kişi devletin her kademesine nasıl yerleştirildi? İşte, Abilane paradoksu bu soruyu sorar ve yanıtı da yine kendi verir: Çünkü o topluluktaki insanlar birbirlerini sevmektedirler.

2- Çoğulcu cehalet
Kavram basitçe şunu söyler: Kimse inanmıyor ama herkes herkesin inandığını düşünüyor. Bir topluluktaki insanlar bir fikre kesinkes inanmamakla birlikte diğerlerinin inandıklarını zannederek inanmayı sürdürürler. Herkesin balığı elle yemeyi arzularken çatal bıçakla yemek zorunda olduğu durum buna örnektir. Bir toplulukta çoğunluğu oluşturanlar herkesin o şekilde düşündüklerini sanarak susarlarsa, bir süre sonra yanlış bir düşünce norma dönüşür. Tıpkı kariyerde ilerlemenin bu terör örgütüne yakın durmakla sağlandığını sanan milyonlar gibi.

3- Thomas teoremi
William Thomas şu uyarıda bulunur: Yaşadığınız gerçekliği yaratan sizsiniz, o nedenle bazı şeyleri düşünürken dikkatli olmalısınız! Yani der ki, bir durum gerçek olarak algılanmaya başlanırsa sonuçları gerçek olur. Açıktır ki, yaşadığımız dünya toplumsal olarak kurgulanan bir dünyadır ve gerçeklikler ortaklaşa inşa edilir. Yani sen bir tarikat liderinin, toplum ve devlet gibi son derece karmaşık yapıları, herkesin refah ve mutluluğu adına dizayn edebileceği gerçekliğine (saçmalığına) inanırsan, en azından bu saçmalığın sonuçlarına katlanırsın.

4- Suskunluk sarmalı
Alman siyaset bilimci E.Neumann suskunluk sarmalı teorisinde şunu söyler: Bir kişinin savunduğu fikir, mensubu olduğu toplumun kabul ettiği görüşlere uygun değilse, bu kişi toplumdan dışlanma korkusu nedeniyle konuşurken kendini kısıtlar veya fikrini söylemekten vazgeçer. Aynı kişi fikrinin toplum nezdinde yaygınlaşmaya başladığını sezerse, bu kez fikrini yüksek sesle söylemeye başlar. İşte son günlerde yaşananlar tam olarak budur. Daha önceden yüksek sesle konuşup kutsal düşüncelerini savunan milyonlar şimdi bizi de kandırdılar demektedir.

5- Bystander etkisi
İnsanların çevrede başkaları varken, acil durumlara müdahale etmeyip kayıtsız kaldıklarını anlatır bu düşünce hatası. Yani basitçe ne der, biliyor musun: Kandırıldık diye televizyonlara çıkıp bağırıp durma, git bir polise ya da mahkemeye ve doğru kişiden yardım iste. Ya da daha genel olarak ne der, bilir misin: Yaşadığın devrin kölesi olma diye çalışan o kadar çok bilim insanı var ki, yapman gereken tek şey okumak; bir tarikat liderine inanmak değil.

İşte, kandırılan insanla kanmayan insanın farkı bu beş düşünce hatasında saklıdır.

5 Ağustos 2016 Cuma

Olimpiyatlarda milli formayı artık sen de giyebilirsin!

23 yaşındaki Paul Watson birasını almış maç seyrediyordu. 2008 Avrupa Şampiyonası elemelerinde Andorra ile Rusya karşılaşıyordu. Maç Rusya'nın 1-0 galibiyeti ile bitmişti. Fakat maç sonunda sevinen Ruslar değil Andorralılardı. Andorralılar, Rusya gibi güçlü bir ülkeden sadece bir gol yiyerek beklenmedik bir başarıya imza attıklarını düşünüyorlardı. Onlar sevinç gözyaşları dökerken Paul Watson'un aklına garip bir fikir gelmişti: "Milli takımda oynamak!"

Derhal işe koyulur, ama yeteneğini geliştirmeye başlayarak değil. İstatistikleri açar ve FIFA sıralamasındaki en kötü ülke olan Guam'ı bulur. Sonra Guam'ın oynadığı maçlara bakar. Guam'ın 7-1 yendiği Pohnpei adında Mikronezya adalarında bir devlet olduğunu görür. FIFA'ya kayıtlı en kötü takımın yendiği bir takımdan daha kötü bir takım olamaz diye düşünür ve hemen kararını verir. Ertesi gün Pohnpei'ye gider ve ülkenin milli takımını seyreder. Takım hakikaten futboldan anlamamaktadır. Paul, çocukken futbol oynamıştı ve o kadarcık futbol yeteneği ile milli takıma rahatlıkla seçilebileceği açıktır. Derhal yetkililere başvurur ve milli takımda oynamak istediğini söyler. Yetkililer bunun olabilmesi için beş yıl ülkede yaşamış olması, yerli bir kadınla evlenmiş olması ve yerel dili konuşuyor olması şartlarını sağlaması gerektiğini söylerler. Bu mümkün değildir ama Watson pes etmez. O zaman milli takım teknik direktörü olayım der ve amacına ulaşır. 2009 yılında Pohnpei milli takımının teknik direktörü olur. Üstelik dünyanın en genç milli takım teknik direktörü ünvanını da alır.

Hikayenin detaylarını merak edenler Paul Watson'un "Ayağa Oyna Pohnpei" adlı kitabını okuyabilirler. Peki, böyle bir hayali sen de kendi ülkende gerçekleştirmek istemez misin? Hem de olimpiyat ruhunun canlandığı şu günlerde. Yanıtın evetse yapman gereken tek şey okumaya devam etmek.

Kış Olimpiyatlarının en önemli branşlarından biri kızak. 1964 yılından beri olimpiyatlarda yer alan kızak aynı zamanda rekabetin en yüksek olduğu sporlardan da biri. Olimpiyatlara katılmak isteyen bir ülke Bobsleigh, Luge ve Skeleton alt branşlarında en az 12 bayan ve 12 erkek sporcuyu milli takıma davet edebilir. Kızakta başarılı olan ülkelerde milli takıma girmek profesyonellerin bile hayaliyken ülkemizde durum nedir dersiniz?

Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Genel Müdürlüğünün yayınladığı 31.12.2015 tarihli verilere göre Kızak Federasyonu bünyesinde yer alan faal sporcu sayısı 418 kişi. Bunların 141'i bayan, 277'si erkek sporcu. Eğer bir bayansanız ve kızak sporuna başladıysanız son derece kaba bir hesaplamayla %9 ihtimalle (12/141) milli formayı giyeceksiniz demektir. %9 ihtimal sadece spora yeni başlayanlar için elbette ki, eğer birazcık yeteneğiniz varsa bu oran rahatlıkla %60-70 seviyelerinde olabilir. Hatta belli yaş grupları için ayrı milli takımlar oluşturuluyorsa oran muhtemelen %100'e yakındır.

Görüldüğü gibi 80 milyonluk bir ülkede kızak sporunda milli formayı giyebilmek son derece kolay bir iş. Yapmanız gereken sadece bir kızak almak ve spora başlamak. Gerisi siz istemeseniz de gelecektir. 418 kişi arasından seçilerek milli olanlardan biri rahatlıkla siz olabilirsiniz.

Ben kızak sporunu yapamam ama çok sevdiğim bir branş, bari federasyon yönetimine gireyim derseniz işiniz o kadar kolay olmayabilir. 2014 yılında yapılan son Kızak Federasyonu seçimlerine 86 kişi delege olarak başvurmuş. Muhtemelen onlara oy verenlerle birlikte bu rakam 400-500'leri buluyordur. Yani her bir sporcuyu yönetmeye talip en az bir yönetici. Hakikaten çok tuhaf, insan söyleyecek söz bulamıyor.

Kısaca özetlersek, gelecek kış olimpiyatlarında sen de milli formayı giymek istiyorsan, istatistiksel olarak yapman gereken tek şey bir kızak almak ve kızağın üstünden düşmemeyi öğrenmek. Eğer bunu başarabilirsen artık milli forma ölene kadar senin!